Davacının uzun bir süre haksız haciz tehdidi altında kalmasından dolayı maddi ve manevi zarara uğradığı, davalı bankanın gerekli özeni göstermeyerek olayda kusurlu olduğu anlaşılmakla, işin esası incelenerek sonucuna göre karar verilmesinin gerekeceği-
Davalı sözleşmeye konu alınan teminat senedinin anlaşma gereğince işin tamamlanmasından sonra iade edildiğini, takip konusu senedin başka bir ticari ilişkiye ilişkin olduğunu ileri sürdüğünden, davalı ispat külfetini üzerine almış bulunup; davalının, icra takibine konu bononun sözleşmede belirtilen bono olmadığını, başka bir ticari ilişki nedeniyle verildiğini ispatla yükümlü olduğu-
Davacıların davalı bankaya çektikleri ihtarla kefaletten vazgeçtiklerine dair iradelerini tek taraflı olarak bankaya iletmelerinin kefalet sözleşmesinin sona ermesini gerektirmeyeceği; kefalet sözleşmesinin imzalandığı tarihte 818 sayılı BK. hükümleri gözetildiğinde kefalet geçerli olup 6098 sayılı TBK hükümlerinin uygulama yeri bulunmadığından teminat kapsamındaki bononun teminat miktarının dava tarihi itibariyle ne kadar olduğu banka kayıtları üzerinde yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırılarak karar verilmesi gerekeceği-
Davalı senede ciro yolu ile hamil olduğundan, davacı keşideci ile davalı lehdar arasındaki şahsi def'ilerin hamile karşı ileri sürülebilmesi için, dava tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK'nun 599. maddesi uyarınca hamilin, senedin karşılıksız olduğunu bile bile iktisap ettiğinin, yani; iktisabında kötüniyetli olduğunun kanıtlanması koşuluna bağlı olduğu-
Menfi tespit davasının amacı da, kesinleşen takip nedeniyle borcun hiç bulunmadığının ya da istenilen kadar borçlu bulunmadığının tespiti olduğu- Davacı borçlunun, hakkındaki icra takibine süresinde itiraz etmeyerek, takibin belirtilen miktar üzerinden kesinleşmesi, sadece takip hukuku yönünden geçerli olup, maddi hukuk açısından ise, davacının davalıya borçlu olduğunu göstermeyeceği- Takipte “müteselsilen tahsili” talep edilen alacakla ilgili olarak, davacı kendi hissesine düşecek olan takip miktarı üzerinden “borç tehdidi” altında olduğunu düşünerek eldeki davayı açmış ve dava değerini buna göre gösterip, peşin harcı da bu miktar üzerinden yatırmış olup davacının, takip miktarının geri kalan kısmını, borcu olarak benimseyip kabul ettiğine dair bir beyan ve iradesi bulunmadığından ve gerek dava dilekçesinden, gerekse daha sonra verilmiş olan ve talebe açıklık getiren tüm dilekçelerden, davacının iş bu davadaki amaç ve iradesinin, davalı tarafından başlatılan takip nedeniyle kısmen değil, tümüyle borçlu olmadığının tespiti istemine yönelik olduğu anlaşıldığından, borçlu davacının, davalı-alacaklı konumunda olan vekiline bu davayı açmakta hukuki yararının mevcut olduğu, "hukuki yarar yokluğu" nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olacağı-
İcra ve İflâs Kanunu'nun 265/I kanun hükmündeki mahkeme ihtiyati haciz kararını veren mahkeme olup, menfi tespit davasına bakan mahkemenin alacağın esasını inceleyen mahkeme olarak nitelendirilmesi suretiyle görevsizlik kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Dava konusu senedin lehdarı olan davalı hakkında mahkumiyet kararı verilmişse de ceza mahkemesi kararı henüz kesinleşmediğinden ve hukuk hakimi ceza mahkemesinin mahkumiyet kararı ile bağlı olacağından ceza mahkemesi kararının sonucunun menfi tespit davasında beklenmesinin gerekeceği-
Taraflar arasındaki menfi tespit davasında, davalı, "davacı ile aralarında karz akdi bulunduğuna" dair İddiada bulunmamış olup, davacıya yapılan dava konusu ödemenin, ev satışı kapsamında yapıldığının kabulü gerekeceği-
İmza inkarı bulunmayan keşidecinin, senet lehtarının veya diğer cirantaların ciro imzasının sahte olmasının, diğer imza sahiplerinin ve senedin asıl borçlusu olan keşidecinin senetten kaynaklanan sorumluluğunu "imzaların istiklali ilkesi" uyarınca ortadan kaldırmayacağı-