Mahkemece, borçlunun, zamanaşımı itirazı kabul edildiğine göre, İİK'nun 169/a-5. maddesi uyarınca takibin durdurulması yerine, icranın geri bırakılmasına karar verilmesi isabetsiz olup, hükmün belirtilen nedenle bozulması gerekir ise de, yapılan bu yanlışlığın giderilmesinin yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığı-
Takibe konu senedin A... tarafından tanzim edildiği, dosyada mevcut 20.04.2012 ve 29.11.2013 tarihli vekâletnameler incelendiğinde şirket müdürü H... tarafından A.'ya geniş yetkiler içeren (senetleri tanzim ve imza yetkisi dâhil) genel vekâletnameler verildiği ancak vekâletnamelerde açıkça kambiyo taahhüdünde bulunma yetkisinin olmadığı; bu şekilde geniş yetkiler içeren vekâletnamelere dayalı olarak yetki verilen A.’nın borçlu şirketler adına kambiyo senedi düzenleme konusunda yetkisinin olup olmadığını, alacaklının bilmesinin beklenemeyeceği- Bu nedenle alacaklının takibe girişmekte ağır kusurlu olduğunu kabul etmek hakkaniyete aykırı olacağı gibi; kötü niyetli olduğunu kabule de imkân bulunmadığından mahkemenin, alacaklıyı İİK.'nın 169/a-6. maddesi gereğince kötü niyet tazminatı ile sorumlu tutmamış olmasının usul ve yasaya uygun olduğu-
Mahkemece, borçlu şirket tarafından vekil tayin edilen şahsın çekin keşide tarihinden önce vekillik görevinden azledilip edilmediği belirlenerek; azledilmemiş ise veya vekile çekin keşide tarihinden önce bir azilname tebliğ edilmemiş ise, paraf imzanın söz konusu şahsa ait olup olmadığı yönünde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, çekin tahrifat öncesi keşide tarihi de tespit edilip oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisinin isabetsiz olduğu-
Kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte, borçlunun takibe dayanak bononun düzenlenme tarihinde tahrifat yapıldığı iddiasında bulunduğu, mahkemece; bu iddiaya ilişkin HMK'nun 266. maddesi uyarınca bilirkişi incelemesinin yaptırılmasının gerektiği-
6762 sayılı TTK.'nun 726. maddesini değiştiren 6273 sayılı Kanunun 7. maddesinin yürürlüğe girdiği 03.02.2012 tarihinden önce ibraz süresi dolan çeklerde zamanaşımı süresinin 6 ay, ibraz süresi bu tarihten sonra dolan çeklerde ise 3 yıl olduğu-
Borçlu keşidecinin, senedin teminat senedi olduğuna yönelik kişisel def'iyi (senet metninden bononun teminat olarak verildiği anlaşılmasa da) bono lehtarı olan alacaklıya karşı ileri sürebileceği- Alacaklı "bononun satım sözleşmesi kapsamında verildiğini" kabul etmekle birlikte bononun teminat amaçlı değil, "malın teslimi karşılığında verildiğini" beyan ettiğinden, bononun satım sözleşmesi kapsamında verildiği taraflar arasında çekişmesiz olup, bu hususun borçlu tarafından yazılı delille ispatına gerek bulunmadığı- Alacaklı tarafından düzenlenen faturanın üzerindeki ibareler ve alacaklı vekilinin borçluya gönderdiği cevabi ihtarnamede açıklamalar da gözetildiğinde, satım sözleşmesi kapsamında verildiği çekişmesiz olan bononun tanzim tarihi ve bedeli ile fatura tarihi ve miktarı aynı olup, faturada satım bedelinin eşit taksitler halinde ödeneceği kararlaştırıldığına göre senedin teminat amaçlı olarak alacaklıya teslim edildiğinin kabulü gerektiği- Bunun için senet veya fatura üzerinde senedin satım sözleşmesinin teminatı olarak verildiğine ilişkin bir kaydın bulunmasına gerek bulunmadığı- "Takibe konu bononun ön ve arka yüzünde teminat ibaresinin bulunmadığı, senedin teminat amaçlı verildiğinin kabul edilmesi için neyin teminatı olarak verildiğinin açıkça yazılması gerektiği, takip dayanağı senedin kambiyo senedi niteliğinde bono olduğu" görüşünün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Mahkemece, borçlunun yetki itirazının incelenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile yetki itirazı hakkında davanın açılmamış sayılması yönünde hüküm tesisinin isabetsiz olduğu-
Geniş yetkiler içeren vekâletnameye dayalı olarak yetki verilen kişinin davacı-borçlu şirket adına kambiyo senedi düzenleme konusunda yetkisinin olup olmadığını davalı-alacaklının bilmesi kendisinden beklenemeyeceği- "Takibe dayanak bonoyu tanzim edene verilen vekâletnamede açıkça kambiyo senedi düzenleme yetkisinin bulunmadığı, davalı-alacaklı lehdarın senedi takibe koymakta ağır kusurlu olduğu, bu nedenle direnme kararının bozulması gerektiği" görüşünün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği- Davalı-alacaklının takibe girişmekte ağır kusurlu; kötü niyetli olduğunun kabul edilemeyeceği-
Bölge Adliye Mahkemesince, ilk derece mahkemesi kararının hüküm bölümünde, kanunun olaya uygulanmasında hata edildiği tespit edilip mahkeme kararı kaldırıldığına göre, HMK’nın 353/1-b-2. maddesi gereğince, yeniden esas hakkında karar verilmesi gerektiği-
HMK. mad. 353/1-b-2 gereğince, davanın esasıyla ilgili olarak; yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise, düzelterek "yeniden" esas hakkında karar verileceği- İnfazda tereddüt oluşturacak şekilde, ilk derece mahkemesi kararının hüküm bölümünün bir kısmını muhafaza ederek, diğer kısımları yönünden düzeltilerek yeniden karar verilmesi nedeniyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerektiği-
