Davacı borçlunun maaşı üzerinde ilk sırada bulunan haciz alacaklısının alacağının muvazaalı olduğunu ileri sürdüğü davanın genel muvazaa iddiasına dayalı iptal istemine ilişkin olduğu ve husumetin borçlu ile birlikte, mecburi dava arkadaşı olan, alacağının muvazaalı olduğu ileri sürülen alacaklıya karşı yöneltilmesi gerektiğinin kabulü gerektiği- Aleyhine muvazaa iddiasında bulunulan eski eşe husumet yöneltilmemiş olmasının kabul edilebilir yanılgı olduğu (HMK. 124/4)- Mahkemece "sıra cetveline itiraz davasında takip borçlusunun davalı sıfatı olmadığından bahisle dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine" karar verilmesinin hatalı olduğu-
Sosyal Güvenlik Kurumu'nun tüzel kişi işveren şirket hakkında takibat yapmadan, doğrudan yönetici ile kanuni temsilciler hakkında 6183 sayılı Yasa uyarınca önce takibe girişme ve malvarlıklarına haciz koydurma yetkisinin bulunduğu- Sosyal Güvenlik Kurumu’nun prim alacaklarından dolayı kanuni temsilcilerin sorumluluğunun fer’i bir sorumluluk olmayıp birinci derecede ve doğrudan bir sorumluluk olduğu- Kurumun şirket yöneticisi ile kanuni temsilcisinin malvarlığına haciz uygulatabilmesi için 6183 sayılı Yasa hükümleri uyarınca bir takip başlatması gerekeceği-
İpotek lehdarının, ipotekli taşınmazın paraya çevrilmesi halinde, takip yapmaksızın, muaccel olan alacağını ipotekli taşınmazın satışından temin edebileceği-
Şikayet olunan alacaklı şirketin ilama dayalı alacağı hakkında başlattığı takip dosyasından konulan haczin, İİK’nın 100. maddesine uygun şekilde, önceki hacizlere iştiraki doğru olduğu halde istinaf mahkemesince, hükmün gerekçesinde bu hususta tartışma ve değerlendirme yapılmaksızın, garame dışı bırakılmış olmasının doğru olmadığı-
Her ne kadar Bölge Adliye Mahkemesince yeniden rapor alınıp davalının istinaf talebinin kabulüne karar verilmiş olsa da sonuç itibariyle ilk derece mahkemesi ile aynı sonuca varılarak davanın kabulüne karar verildiği, bu durumda davacı haksız çıkmadığından davalının vekalet ücretine hak kazanmadığı, Bölge Adliye Mahkemesince davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi yanlış olup kararın bu nedenle bozulması gerekmiş ise de yapılan yanlışlığın giderilmesinin yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediği-
Mahkemece kararın gerekçe kısmında, kabul edilen yediemin ücretinin hüküm kısmında yansıtılmayarak farklı bir miktar olarak olarak yazılmış olmasının gerekçe ile hüküm arasında çelişki oluşturduğu, HMK'nın 297. maddesine aykırılık teşkil ettiği-
Somut olayda, bozma ilamının ve bozmadan sonra görülecek duruşmaya dair tebligatın Ankara adresine yapıldığının ve bu adreste bulunan Nakil Vasıtaları Vergi Dairesinin mahkemeye yazı yazarak kurum avukatlarının ancak görev yaptıkları il bazında görevlendirildiğinin belirtildiğinin, davayı başından itibaren takip eden Kocaeli Vergi Dairesi Başkanlığının bozma sonrası yargılamadan haberinin olmadığının anlaşıldığı, bu nedenle mahkemece, anılan usulsüz tebligat sonrası davanın takip edilmediği gerekçesiyle dosyanın işlemden kaldırılmasına, akabinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinin doğru olmadığı-
Sıra cetvelinin iptaline karar verilmesi halinde, muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraza ilişkin davanın konusuz kalacağı ve davanın esası hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği-
Taraflar arasında sulh protokolü düzenlendiği, anılan protokolde asıl ve birleşen davada davalının iş bu asıl ve birleşen davada feragat nedeniyle vekalet ücreti talebinde bulunmayacağının belirtildiği görüldüğünden, asıl ve birleşen davada vekalet ücretine hükmedilmemesi gerekeceği-
Mahkemece, dosyanın hangi görevli mahkemeye hangi süre içinde gönderilmesine ilişkin karar verilmemesi ve HMK'nın 331/2. maddesi uyarınca yargılama giderlerinin görevli mahkemece hüküm altına alınmasına karar vermek yerine, bu hususların karara bağlanması doğru olmamış ise de; hüküm fıkrasındaki yanlışlığın giderilmesinin yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediği-