Davacılar murisinin hissesinin bulunduğu dava konusu taşınmaza ilişkin eldeki davada, dava konusu edilen taşınmazın özel parselasyona veya malikleri arasında fiili taksime konu edilip edilmediğinin tespiti ile özel parselasyon veya malikler arasında fiili taksim mevcut ise davacıların mirasbırakanının payının yol ya da yeşil alan gibi yerlere rastlayıp rastlamadığı hususunda bilirkişi heyeti eşliğinde keşif yapılmasının gerekip gerekmediği- Dava konusu taşınmazda 2981 sayılı Kanun’un 10/b maddesine göre kadastro tespiti değil, aynı Kanun’un 10/c maddesi uyarınca Belediye tarafından şuyulandırma işlemi yapıldığı ve bu idari işlem sırasında da düzenleme sahasında kalan taşınmazlardan yol, meydan, park, otopark, çocuk bahçesi, yeşil saha, ibadet yeri vb. umumi hizmet alanlarında kullanılmak üzere düzenleme ortaklık payı (DOP) kesildiği- İmar düzenlemesi sırasında davacının miras bırakanının paydaşı olduğu taşınmaz DOP kesintisi haricinde “''2942 sayılı Yasanın 35. maddesine göre terkin” açıklamasıyla ayrıca kesinti yapılmış olmasının mülkiyet hakkına kamulaştırmasız el atma niteliğinde olduğu- Yapılan işlemin 2981 sayılı Kanun’un 10/c maddesi gereği idari işlem olduğu anlaşıldığına göre, dava konusu taşınmaz özel parselasyon veya malikler arasında fiili taksime konu edilip edilmediği hususunda keşif ve bilirkişi incelemesinin gerekmediği-
2981 sayılı Kanun’un 10/b maddesinde belirtilen kadastro tespiti sırasında özel parselasyon planında görülen veya hisseli satışlar sonucu fiilen oluşan yol, meydan, otopark, çocuk bahçesi, yeşil alan vs. hizmetlere ayrılan yerler ile bunlara ilişkin hisselerin bedelsiz olarak re’sen tapudan terkin edileceğine ilişkin hükmün somut olayda uygulanma yerinin bulunmadığına ve yapılan işlemin 2981 sayılı Kanun’un 10/c maddesi gereği idari işlem olduğu anlaşıldığına göre, dava konusu taşınmaz özel parselasyon veya malikler arasında fiili taksime konu edilip edilmediği hususunda keşif ve bilirkişi incelemesinin gerekmediği-
Davanın İİK 277 vd. uyarınca açılan "iptal davası" mı yoksa TBK 19'a dayalı "muvazaalı işlemin iptali davası" mı olduğunu, hakimin, dava dilekçesindeki ileri sürüşe, yargılama sırasındaki sözlü ve yazılı açıklamalara göre re'sen nitelendirmesi gerektiği- Anlaşmalı boşanma protokolü uyarınca tazminat karşılığı taşınmazın devredildiği ve boşanma işleminin üzerinden yaklaşık 17 gün sonra davalıların yeniden evlendikleri gözetildiğinde, anlaşmalı boşanma işleminin mal kaçırmak amacıyla yapıldığının kabulü gerektiği- TBK. 19'a dayalı muvazaalı işlemin iptaline ilişkin davalarda; İİK. m. 283'ün, sadece "haciz ve satış isteme yetkisine" yönelik kısmın kıyasen uygulanabileceği, üçüncü kişinin tazminatla sorumlu tutulamayacağı- Davacının, taşınmazın devir silsilesi içindeki tüm satışların muvazaalı olduğunu ispatlanması gerektiği ve taşınmazı devir alan dava dışı kişilerin de davaya dahil edilmesi gerektiği- İİK. 284 uyarınca tasarrufun iptali davasının, tasarruf tarihinden itibaren 5 yıllık hak düşürücü sürede açılması gerektiği-
Teşhis ve tedavi hizmetini üstlenen doktor ve özel hastanenin sorumluluğu- Adli Tıptan alınan raporda, davalı doktora atfedilebilir kusur bulunmadığı belirtilmesi ve davacılar vekili tarafından bilirkişi raporuna yapılan itirazlar üzerine, davacıların rapora itirazları karşılanmadan, adlı tıp kurumu raporu hükme esas alınmak suretiyle davanın reddine karar verildiğinden, mahkemece davacının dava konusu iki doğuma ilişkin tüm tetkik ve tedavi evrakları getirtilip, Üniversitelerin ilgili ana bilim dallarından seçilecek aralarında kadın doğum uzmanının da bulunduğu, konularında uzman doktorlardan oluşturulacak bir bilirkişi kuruluna dosya tevdi edilerek, davacının davalı doktor tarafından gerçekleştirilen ilk doğumu sırasında anne karnında parça unutulup unutulmadığı ve bu kapsamda gerekli tetkiklerin yapılıp yapılmadığı, anne karnında parça unutulduğunun tespiti halinde, bu hususun davacının rahminin alınmasına sebebiyet verip vermediği üzerine ayrıntılı, taraf iddialarını da karşılayacak şekilde rapor alınıp sonucuna göre, davalıların kusurlu olup olmadığı belirlenerek bir karar verilmesi gerektiği-
İlk derece mahkemesince davacının dava dilekçesinde tüm talepleri yönünden katkı payı alacağı talep ettiği, ayrıca katılma alacağı talep etmediği, şirkete kişisel mallarıyla katkısı olduğunu da ispatlayamadığı gerekçesiyle bu alacak kalemi yönünden davanın reddine karar verilmiş ise de, dava dilekçesinin içeriği ve sonuç kısmı da bir bütün halinde değerlendirildiğinde davacının şirket yönünden artık değere katılma alacağı talebinin olduğunun kabulü gerektiği-
Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime ait olduğundan tarafların hukuki nitelendirmeyi doğru yapma zorunluluğu olmadığı- Dava dilekçesinin içeriği ve sonuç kısmı da bir bütün halinde değerlendirilmesi gerektiği- Somut olayda; tasfiyeye konu taşınmazın edinme tarihi de dikkate alındığında, davacının mal rejiminin tasfiyesi ile katkı payı alacağı talebinin olduğunun kabulü gerektiği-
28/07/2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sayılı Kanun ile değişen 6100 sayılı HMK’nın 177/2. maddesi ile Yargıtayın bozma kararından sonra tahkikata ilişkin bir işlem yapılması halinde, tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabileceğine dair açık düzenleme yapıldığı gözetilerek, usulü kazanılmış hakkın istisnası niteliğindeki kanun değişikliği uyarınca karar verilmesi gerekliliği hasıl olmakla; davalının ıslah ile ileri sürdüğü davanın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı hususunun belirlenmesi gerekeceği- Dava konusu taşınmazlarda yapıldığı bildirilen çalışmalar ile yine taşınmaz nedeniyle ödendiği bildirilen para cezasının ayrı ayrı incelenmesinin uyuşmazlığın çözümü için zorunlu olduğu, öncelikle davacı tarafın yapmış olduğu bu çalışmanın taşınmaz maliklerinin menfaatine mi yoksa davacı tarafın kendi menfaatine mi olduğunun, diğer bir anlatımla taşınmaz için yapılan bu giderlerin zorunlu gider olup olmadığının belirlenmesi gerekeceği, ancak böyle bir saptamadan sonra istem hakkında vekâletsiz iş görme hükümlerinin ve 10 yıllık zamanaşımı süresinin mi yoksa sebepsiz zenginleşme hükümlerinin ve 1 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği yönünde bir değerlendirme yapılabileceği-
Satış ilanının tebliğ edilmediği ileri sürülmemiş ise de, ihalenin feshi davasında borçlu tarafından maddi vakıa olarak açıkça satış ilanının usulsüz tebliğ edildiğinin ileri sürülmesinin yeterli olduğu-Satış ilanının, iflasın ertelenmesi davasında borçluyu temsil eden vekile tebliği gerekeceği, takip dosyasına ayrıca vekaletname sunulmamış olmasının, söz konusu mahkeme kararının dosyaya ibraz edilmiş olması karşısında, artık borçlunun takipte vekille temsil edildiği gerçeğini ortadan kaldırmayacağı- Vekili varken asile gönderilen satış ilanı tebligatının yok hükmünde olup sonuç doğurmayacağı-
İlk derece mahkemesince 818 sayılı Borçlar Kanunu'nda düzenlenmediği gerekçesiyle kıdem tazminatı, fazla çalışma ücreti, dini bayram ve ulusal bayramlarda çalışma alacağı, yıllık izin ücreti taleplerinin reddine karar verilmiş ise de davacının kıdem tazminatı yönündeki talebinin 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 345. maddesi gereğince muhik tazminat talebi olarak kabulünün gerekmesine göre davacının diğer talepleri yönünden ise Borçlar Kanunu'nun 329. ve 334. maddeleri düzenlemesinin değerlendirilmesi gerekeceği-
Ortaklığın giderilmesi davalarında, davacının, dava konusu taşınmazların paydaşlarını her zaman bilmek ve tanımak zorunda olmadığından, dava dilekçesinde bilebildiği bilgiler ve tapu kayıtlarını esas alarak tarafları göstermek dışında bir yükümlülüğe zorlanamayacağı- Mahkemece, mirasçılık belgelerini temin etmek üzere mirasçılara verilen yetki belgesinin, sürenin bitimine yakın düzenlenmiş olması nedeniyle davacı vekilinin ara karar doğrultusunda işlem yapması oldukça zor olmakla beraber, mirasçılık belgesi alınacak kişilerin sayıca fazla oluşu ve dava açma hazırlıkları gözetildiğinde de verilen süre yetersiz olduğu- Usulüne uygun olmayan ara karar sonucu davanın reddine karar verilmesi doğru görülmediği-