Mahkemece, takip miktarı veya mahcuzun miktarından hangisi az ise o değer üzerinden nispi harç alınarak ve varsa noksan harç tamamlattırılarak ve tarafların tüm delilleri toplanarak, çekişmenin istihkak davası prosedürüne göre çözümlenerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, belirtilen tüm bu hususlar dikkate alınmadan talebin şikayet başvurusu olduğu değerlendirilerek yazılı şekilde yetkisizlik kararı verilmesinin doğru olmadığı- Hacizle ilgili şikayetlerin, istinabe olunan icra dairesinin tabi bulunduğu icra mahkemesince çözümlenmesi gerektiği-
Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı sonucu oluşan durumun eldeki maddi anlamda kesinleşmemiş ve derdest olan davaya da uygulanması zorunlu olup, kamu malları ile ilgili davaların aynı zamanda kamu düzeni ilkesini de içerdikleri, bu nedenle mahkemece, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından sonra oluşan yeni yasal durum dikkate alınarak, inceleme yapılıp sonuca ulaşılması gerektiğinde kuşku bulunmadığı, o halde mahkemece yapılması gereken işin; dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalıp kalmadığı hususunda Yargıtayın ve Dairemizin yerleşik uygulamaları doğrultusunda gerekli araştırmaları yapmak üzere işin esasına girmek olması gerekeceği-
Davacı vekilinin dava dilekçesinde açıkça (TBK. mad 19 gereğince) "muvazaa" hukuksal nedenine dayanması durumunda, mahkemenin hukuki tavsif yapamayacağı ve bu durumda mahkemece davanın (İİK. 277 vd.) tasarrufun iptali davası olarak nitelendirilerek hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilemeyeceği-
Eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde, bağımsız bölümlerin alım değerinin %15,95’inin davacı kadının kişisel malı niteliğindeki taşınmazın satışından gelen para ile karşılandığı, bunun dışında kalan alım değerinin %84,05’lik kısmının ise bir bölümünün davacının kişisel malı niteliğindeki diğer taşınmazın 1/2 payının satışından elde edilen para, bir bölümünün ise bankadan çekilen 45.000 Euro kredi ile karşılandığı anlaşıldığından, mahkemece davacı lehine %15,95’lik oran karşılığının katkı payı-değer artış payı olarak verildiği ve Daire onamasından da geçtiği gözetilerek, bakiye %84,05’lik oranın ne kadarlık kısmının taşınmazın 1/2 payının satışından, ne kadarlık kısmının bankadan çekilen 45.000 Euro kredi ile karşılandığı açıklığa kavuşturulup bu bölümler oransal olarak tespit edildikten ilgili taşınmazın 1/2 payının satışından gelen bölümün ve yine 45.000 Euro kredinin boşanma dava tarihi sonrasına isabet eden payı karşılığının davalı lehine denkleştirmede kişisel malı olarak dikkate alınması, kredinin evlilik birliği içine isabet eden 79/120 oranın belirlenecek karşılığı ile dava konusu bağımsız bölümlerin karar tarihine en yakın belirlenen miktarının birlikte değerlendirilip, artık değer ve neticesinde davacının katılma alacağının bu bölüm gözetilerek belirlenmesi ve talep ile kazanılmış haklar da gözetilerek hüküm kurulması gerektiği-
Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının derdest dosyalar yönünden uygulanması gerektiği-
Davacı vekili dava dilekçesinde ve duruşmadaki beyanlarında "davalı üçüncü kişi ile davalı borçlu arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğunu, davalıların amca çocukları olduğu, davalı üçüncü kişinin, davalı borçlunun durumunu bilen ve bilmesi gereken kişi olması sebebi ile de kötü niyetli olduğunu" beyan etmiş olup dosya içindeki bilgilerden de davalıların aynı yerde oturduğu, davalıların yakın akraba olduğu, dinlenen davalı tanık beyanlarına göre de "davalı üçüncü kişinin davalı borçluya dava konusu gayrımenkulün bedelini parça parça ödendiği" beyan edilmişse de, ödemelere ilişkin belge de sunulamadığı görüldüğünden, davalılar arasında muvazaa olduğunun anlaşılmasına göre davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği-
5841 sayılı Kanun hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibariyle doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasa'nın 153. maddesine göre iptal kararı geriye yürümez ise de, iptalin, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemeyeceği ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına gireceği ve bu durumda davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemeyeceği- Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonucu oluşan durumun eldeki maddi anlamda kesinleşmemiş ve derdest olan davaya da uygulanması zorunlu olduğu- Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni yasal durum dikkate alınarak, inceleme yapılıp sonuca ulaşılması gerektiği-
İİK 277 vd. uyarınca iptal davası açma hakkının, davacının muvazaaya dayanarak dava açmasına engel olmadığı- TBK 19'a dayalı olarak açılan muvazaalı işlemin iptali istemine ilişkin davanın kabulü halinde, iddianın alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK mad. 283/1, 2 maddesinin kıyasen uygulanması ve davacıya haciz ve satış isteme yetkisin verilmesi gerektiği- Ancak bu durumun üçüncü kişinin tazminatla sorumlu olacağı anlamına gelmediği- "Borçlu ile davalı alacaklının davalı borçlu hakkındaki başlattığı icra takibine konu alacağın davacı alacaklı açısından geçersiz sayılması, davacıya, dava konusu icra dosyasında başlatılan muvazaalı takip ve maaş haczi üzerinde icra takibe konu asıl alacak ve ferileriyle sınırlı olacak şekilde cebri icra işlemi yapabilme yetkisi tanınması" talebiyle adına açılan davada, "muvazaalı olduğu ileri sürülen icra dosyasında takip dosyasında davalı alacaklı tarafından alınan bedel var ise bunların mahkemece belirlenip tahsili yapılmış bedelin davalı alacaklıdan alınarak davacıya verilmesine, henüz tahsil edilmemiş diğer alacak miktarı için de davacı alacaklıya icra dosyasında maaş haczi yetkisi verilmesine" şekilde karar verilmesi gerektiği- "Davalı borçlunun maaşı üzerinde davacı alacaklının alacaklı olduğu icra dosyalarındaki alacağı nispetinde cebri icra işlemi yapabilme yetkisi verilmesine" şeklinde karar verilemeyeceği-
TMK. mad. 713/1 dışında, 713/2. fıkrasında belirtilen “ölüm”, “gaiplik” ve “maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan” sebeplerinden tam olarak hangisine dayandırıldığı konusunda açıklık bulunmadığından ve TMK'nin 713/2. maddesindeki sebeplerin birbirinden ayrı ispat koşulları olan dava nedenleri olduğundan, davacı taraf bu sebeplerden bir ya da bir kaçına dayanarak iptal ve tescil davası açtığı taktirde; hakimin davacı tarafa süre ve imkan vererek yazılı olan bu sebeplerden hangisine dayandığının açıklattırılması (HMK mad. 31) ve yargılamaya özgülenen hukuki sebebe dayalı olarak devam edilerek tarafların buna göre delillerinin toplanması gerektiği- Tapu iptali ve tescil davalarının dava kayıt malikine, kayıt maliki ölmüş ise, saptanacak mirasçılarına yöneltilerek açılacağı- TMK. mad. 713/2 uyarınca açılan tapu iptali ve tescil davalarında, taraf teşkilinin yargılama sırasında yerine getirilmesinin de mümkünd olduğu-
Mahkemece, taşınmazın edinilmesi için yapılan aidat ödemelerinin 01.01.2002 tarihinde sonra yapılan kısmı yönünden davacının artık değere katılma alacağı olduğunun kabulü yerinde ise de; davacı kocanın düzenli ve sürekli olarak çalıştığı göz ardı edilerek taşınmazın edinilmesi için yapılan aidat ödemelerinin 01.01.2002 tarihinde önce yapılan kısmı yönünde katkı payı alacağının reddine karar verilmesinin hatalı olduğu- Mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde satın alınan tasfiyeye konu mala çalışma karşılığı elde edilen gelirlerle (maaş, gündelik, kar payı vb.) katkıda bulunulduğunun ileri sürüldüğü durumlarda; çalışarak, düzenli ve sürekli gelire sahip eşin, aksi kanıtlanmadıkça, yapabileceği tasarruf oranında katkıda bulunduğunun kabulü gerektiği- Davacı kocanın düzenli ve sürekli olarak çalıştığı dikkate alınarak katkı payı alacağının hesaplanması gerektiği-