Dava konusu sözleşme taraflarca hizmet sözleşmesi olarak nitelendirilmiş ise de hukuki tavsif hakime ait olduğundan davanın hizmet alım sözleşmesinden kaynaklı alacak istemine ilişkin olduğu anlaşıldığı, bu sözleşmeden kaynaklı alacaklar 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğundan davalının davaya ve ıslaha karşı zamanaşımı savunmasının yerinde görülmediği- Uyuşmazlığın çözümü özel ve teknik bilgi gerektirdiğinden bilirkişi raporu alındığı, sunulan kayıtları detaylı olarak inceleyen, seçenekli hesaplama yapan, gerekçeli ve denetime elverişli bilirkişi raporundaki ilgili bölümün hükme esas alındığı, zira taraflar arasında imzalanan sözleşmelerin "Hakediş Hesaplanmasının Esasları" başlıklı ek bölümünde kararlaştırılan hesaplama yönteminin bu yönde olduğu, her ne kadar bilirkişilerce sözlü olarak faturalandırmanın bir sonraki ay yapıldığı beyanı nedeniyle bu beyana göre de hesaplama yapılmış ise de; yazılı sözleşmelerde bu yönde bir ibare bulunmadığından söz konusu varsayıma itibar edilmediği- Yine her ne kadar bilirkişi raporunda 2013 ve 2014 yılları için de hesap yapılmış ise de; söz konusu yıllarda taraf şirketler arasında sözleşme bulunmadığından bu yıllara ait bölümün dışlandığı sözleşmenin 3.1 maddesi gereği feshedilmediği sürece aynı şartlarda devam edeceğinin göz önüne alındığı-
İcra Müdürünün haciz uyguladığı tarihte taşınmaz borçlu adına kayıtlı olup, o tarihte, satış vaadi şerhinin tapuda kayıtlı olmasının haczin konulmasına engel olmadığı- Taşınmazın mülkiyetinin kazanıldığı ve mülkiyet hakkına dayanılarak haczin kaldırılmasına ilişkin talebin icra mahkemesince incelenemeyeceği- İcra müdürlüğünce usulüne uygun konulan haciz artık genel mahkemeden alınacak bir kararla kaldırılabileceği-
Şikayet dilekçesinde "vekile satış ilanının tebliğ edilmediği" ileri sürülmemiş olsa da borçlu tarafından maddi vakıa olarak açıkça satış ilanının usulsüz tebliğ edildiğinin ileri sürülmesi yeterli olduğu- Borçluya (varsa vekiline) satış ilanının tebliğ edilmemiş olması veya usulsüz tebliğ edilmesinin başlı başına ihalenin feshi sebebi olduğu-
Davacı şirketin ortağının talimatı üzerine dava dışı şirket tarafından davalıya devredilen dava konusu bağımsız bölümlerin evlilik dışı bir araya gelerek bir süre karı-koca hayatı yaşamak amacıyla mı yoksa resmî evlilik birlikteliğini sağlamak amacıyla mı devredildiği, taşınmazların meşru olmayan bir maksadın istihsali için mi yoksa irade fesadı sonucunda mı verilmiş olduğu- Yargıtay 7. HD'nin ikinci tarihli bozma kararı, önceki bozmayı ortadan kaldırır nitelikte olup davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmış olması sebebiyle de kesin nitelikte olduğu ve ilk derece mahkemesince bozma kararına uyularak verilen hükmün temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılması gerektiği- 6460 s. K. m. 1 ile HMK m. 373 üncü maddesine eklenen altıncı fıkranın usulî kazanılmış hakkın istisnasını teşkil etmesi nedeniyle ilk bozma kararına uyulmakla alacaklı yararına usulî kazanılmış hak doğmadığı- Davaya konu taşınmazların devrinin davalının irade sakatlığı yaratan bir davranışı karşılığı yapılmadığı gibi, protokolün iki tarafın hür iradesi ile imzalandığı ve iradi olarak taşınmazların davalıya devredildiği kanaatine varıldığından dava dışı ...'ın ve devir yapan davacı şirketin temlik anında iradelerinin sahih olduğu, meşru olmayan bir maksadın söz konusu olmadığı, dava konusu taşınmazların tesciline dayanak oluşturan resmî senet geçerli olduğundan davalı adına oluşan tescilin yolsuzluğundan bahsedilemeyeceği- "Taraflarca ileri sürülen iddia ve savunmalar karşısında hata, hile veya ahlaka aykırı bir amacın gerçekleştirilmesine yönelik bir davranış ve olgunun söz konusu olmadığı, ayrıca ispat kuralları çerçevesinde davacı tarafça ileri sürülen vakıaların ispat edilemediği, ispat edilemeyen davanın redde mahkum olduğu ve davanın reddinin de bu değişik gerekçe ile onanması gerektiği" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
-Bir davada olayları belirtme ve açıklamanın taraflara, hukuki nitelendirmenin ise hâkime ait olduğu, davacı vekili dava dilekçesinde açıkça; İş Bankası nezdindeki hesabından haczedilen 104.347,40 TL'nin icra müdürlüğüne gönderildiğini, işbu sebeplerle öncelikle icra dosyasına yatırılan 104.347,40-TL'nin alacaklıya ödenmesinin tedbiren durdurulmasını ve bu bedelin icra kasa hesabında tutularak dava sonuna kadar nemalandırılacağı bir hesapta tutulmasını, müvekkili şirketin borçlu olmadığının tespit edilmesini ve dava süresince icra dosyasına celp edilen 104.347,40-TL 'nin alacaklıya ödenmesi halinde ödenen bedelin faizi ile birlikte istirdadına karar verilmesini talep ettiği, eldeki davanın bir geri alma davası olduğu, bu davalar için ilgili kanun maddesinde yer alan hak düşürücü sürenin geçerli olmadığı, mahkemece işin esası incelenerek değerlendirme yapılması, eksik harcın ikmal ettirilmesi, ödeme ve dava tarihlerinin tartışılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, davacının talebinin yalnızca menfi tespit istemi olduğu değerlendirmesiyle davanın hak düşürücü süreden sonra açıldığı kabul edilerek reddine karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu-
Örnek 7 no'lu ödeme emrinin borçluya 02.04.2009 tarihinde tebliğ edildiğinin, borçlunun 14.04.2009 tarihinde icra dosyasına itiraz ettiğinin, takipten en geç 14.04.2009 tarihinde haberdar olan borçlunun 15.11.2022 tarihinde yaptığı usulsüz tebliğ şikayetinin süresinde olmadığının, takibin borçlu yönünden kesinleştiğinin anlaşıldığı, bu hususun Bölge Adliye Mahkemesinin de kabulünde olduğu, o halde, takip kesinleşmekle başvurunun bu hali ile İİK’nın 71. maddesine dayalı takibin kesinleşmesinden sonraki döneme ilişkin zamanaşımı itirazı olduğu, HMK.nın 33.maddesi gereği, hukuki tavsif, hukuki sebebin ve uygulanacak yasa maddesinin tespitinin, hakimin görevine giren bir konu olduğu, İİK’nın 71. maddesi uyarınca ise takibin kesinleşmesinden sonra alacağın zamanaşımına uğradığı iddiasının her hangi bir süreye tabi olmadığı, o halde Bölge Adliye Mahkemesince borçlunun zamanaşımı itirazının esasının incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Mahkemece davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verildiği, zamanaşımı alacağın istenebilir hale geldiği, başka bir deyişle iddiada bulunanın ferağ umudunun yitirdiği tarihten itibaren işlemeye başladığı, davacı, ferağ umudunu davanın açıldığı tarihte yitirmiş sayılacağından bu davalar için öngörülen on yıllık zamanaşımı süresinin henüz dolmadığı- Mahkemece işin esasına girilerek bir hüküm kurulması gerekirken zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin doğru görülmediği-
Sözleşmede basım sayısı belirtilmemişse, yayımcının ancak bir basım yapma hakkı olduğu- Tarafların sözleşmenin süresini veya baskı adedini kararlaştırma zorunluluğunun emredici şekilde hükme bağlandığı- Taraflar arasında yapılan sözleşmelerde "baskı adedi" kararlaştırılmadığından davacının ancak bir baskı yapma hakkına sahip olduğu; bu nedenle 'meblağdan başka her ne nam altında olursa olsun şirketten herhangi bir talepte bulunulamayacağı'na ilişkin hüküm ve 'eserin müteakip baskılarına tercüme hakları için çevirmenin tüm haklarından feragat ettiği'ne ilişkin hükmün dayanağının bulunmadığından geçersiz kabul edilmeleri gerektiği- Taraflar arasında düzenlenen iki sözleşme birbirleri ile birebir aynı olduğundan bu sözleşmelerin genel işlem şartları yönünden denetlenerek bu yönden de geçersiz kabul edilmek durumunda olduğu-
İcra Mahkemesine başvuru yaparak finansal kiralama konusu mal üzerinde icra müdürlüğünce uygulanan haczin kaldırılmasını isteyen 3. kişinin şikayet tarihi itibariyle finansal kiralama konusu malların kiracısı durumunda olduğunun belirlendiği, kiracı 3. kişinin, yargılama aşamasında mülkiyete de hak kazandığı değerlendirildiğinde ve bu durumda artık mülkiyeti kaybeden finansal kiralama şirketinin de istihkak davası açamayacağı düşünüldüğünde 3. kişinin şikayette hukuki yararı (korunmaya değer hakkı) bulunduğunun kabulü gerekeceği, dilekçede ileri sürülen vakanın haczi kabil olmadığı (haciz dışı tutulması gerektiği) halde finansal kiralama konusu malların haczedildiği iddiası olduğunun, talebin ise bu mallar üzerine konan haczin kaldırılması talebini içerdiğinin görüldüğü, bu hali ile başvurunun İcra Müdürlüğü tarafından yanlış uygulanan haciz işlemini şikayet olarak nitelendirilmesi ve uyuşmazlığın İİK 16. madde ve devamında düzenlenen şikayet koşullarına göre çözümlenmesi gerekeceği, mahkemece, dava konusu mahcuzun bulunduğu mahalde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılarak, Finansal Kiralama Sözleşmesine konu makine ile mahcuzun aynı olup olmadığı (seri no, model yılı vd karşılaştırma yapılmak sureti ile) kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi için ek rapor alınması, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken istihkak davası nitelemesi ile dava tarihinde başvuranın malik olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesinin bozmayı gerektirdiği-
Gecikmiş itirazın ön koşulunun usulüne uygun bir tebligatın varlığı olduğu- Tebligat Kanunu'nun 16. maddesine göre usulüne uygun ödeme emrinin tebliği üzerine, ödeme emrinin tebliğ edildiği tarihte yurt dışında olduğundan bahisle borca ve yetkiye ilişkin gecikmiş itirazda bulunan borçlunun itirazının bu doğrultuda incelenmesi gerektiği- Usulsüz tebligat şikayetinin kabulü ile tebliğ tarihinin düzeltilmesine karar verilmesinin hatalı olduğu-