Teşhis ve tedavi hizmetini üstlenen doktor ve özel hastanenin sorumluluğu- Adli Tıptan alınan raporda, davalı doktora atfedilebilir kusur bulunmadığı belirtilmesi ve davacılar vekili tarafından bilirkişi raporuna yapılan itirazlar üzerine, davacıların rapora itirazları karşılanmadan, adlı tıp kurumu raporu hükme esas alınmak suretiyle davanın reddine karar verildiğinden, mahkemece davacının dava konusu iki doğuma ilişkin tüm tetkik ve tedavi evrakları getirtilip, Üniversitelerin ilgili ana bilim dallarından seçilecek aralarında kadın doğum uzmanının da bulunduğu, konularında uzman doktorlardan oluşturulacak bir bilirkişi kuruluna dosya tevdi edilerek, davacının davalı doktor tarafından gerçekleştirilen ilk doğumu sırasında anne karnında parça unutulup unutulmadığı ve bu kapsamda gerekli tetkiklerin yapılıp yapılmadığı, anne karnında parça unutulduğunun tespiti halinde, bu hususun davacının rahminin alınmasına sebebiyet verip vermediği üzerine ayrıntılı, taraf iddialarını da karşılayacak şekilde rapor alınıp sonucuna göre, davalıların kusurlu olup olmadığı belirlenerek bir karar verilmesi gerektiği-
28/07/2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sayılı Kanun ile değişen 6100 sayılı HMK’nın 177/2. maddesi ile Yargıtayın bozma kararından sonra tahkikata ilişkin bir işlem yapılması halinde, tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabileceğine dair açık düzenleme yapıldığı gözetilerek, usulü kazanılmış hakkın istisnası niteliğindeki kanun değişikliği uyarınca karar verilmesi gerekliliği hasıl olmakla; davalının ıslah ile ileri sürdüğü davanın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı hususunun belirlenmesi gerekeceği- Dava konusu taşınmazlarda yapıldığı bildirilen çalışmalar ile yine taşınmaz nedeniyle ödendiği bildirilen para cezasının ayrı ayrı incelenmesinin uyuşmazlığın çözümü için zorunlu olduğu, öncelikle davacı tarafın yapmış olduğu bu çalışmanın taşınmaz maliklerinin menfaatine mi yoksa davacı tarafın kendi menfaatine mi olduğunun, diğer bir anlatımla taşınmaz için yapılan bu giderlerin zorunlu gider olup olmadığının belirlenmesi gerekeceği, ancak böyle bir saptamadan sonra istem hakkında vekâletsiz iş görme hükümlerinin ve 10 yıllık zamanaşımı süresinin mi yoksa sebepsiz zenginleşme hükümlerinin ve 1 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği yönünde bir değerlendirme yapılabileceği-
Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime ait olduğundan tarafların hukuki nitelendirmeyi doğru yapma zorunluluğu olmadığı- Dava dilekçesinin içeriği ve sonuç kısmı da bir bütün halinde değerlendirilmesi gerektiği- Somut olayda; tasfiyeye konu taşınmazın edinme tarihi de dikkate alındığında, davacının mal rejiminin tasfiyesi ile katkı payı alacağı talebinin olduğunun kabulü gerektiği-
İlk derece mahkemesince davacının dava dilekçesinde tüm talepleri yönünden katkı payı alacağı talep ettiği, ayrıca katılma alacağı talep etmediği, şirkete kişisel mallarıyla katkısı olduğunu da ispatlayamadığı gerekçesiyle bu alacak kalemi yönünden davanın reddine karar verilmiş ise de, dava dilekçesinin içeriği ve sonuç kısmı da bir bütün halinde değerlendirildiğinde davacının şirket yönünden artık değere katılma alacağı talebinin olduğunun kabulü gerektiği-
Satış ilanının tebliğ edilmediği ileri sürülmemiş ise de, ihalenin feshi davasında borçlu tarafından maddi vakıa olarak açıkça satış ilanının usulsüz tebliğ edildiğinin ileri sürülmesinin yeterli olduğu-Satış ilanının, iflasın ertelenmesi davasında borçluyu temsil eden vekile tebliği gerekeceği, takip dosyasına ayrıca vekaletname sunulmamış olmasının, söz konusu mahkeme kararının dosyaya ibraz edilmiş olması karşısında, artık borçlunun takipte vekille temsil edildiği gerçeğini ortadan kaldırmayacağı- Vekili varken asile gönderilen satış ilanı tebligatının yok hükmünde olup sonuç doğurmayacağı-
İlk derece mahkemesince 818 sayılı Borçlar Kanunu'nda düzenlenmediği gerekçesiyle kıdem tazminatı, fazla çalışma ücreti, dini bayram ve ulusal bayramlarda çalışma alacağı, yıllık izin ücreti taleplerinin reddine karar verilmiş ise de davacının kıdem tazminatı yönündeki talebinin 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 345. maddesi gereğince muhik tazminat talebi olarak kabulünün gerekmesine göre davacının diğer talepleri yönünden ise Borçlar Kanunu'nun 329. ve 334. maddeleri düzenlemesinin değerlendirilmesi gerekeceği-
Ortaklığın giderilmesi davalarında, davacının, dava konusu taşınmazların paydaşlarını her zaman bilmek ve tanımak zorunda olmadığından, dava dilekçesinde bilebildiği bilgiler ve tapu kayıtlarını esas alarak tarafları göstermek dışında bir yükümlülüğe zorlanamayacağı- Mahkemece, mirasçılık belgelerini temin etmek üzere mirasçılara verilen yetki belgesinin, sürenin bitimine yakın düzenlenmiş olması nedeniyle davacı vekilinin ara karar doğrultusunda işlem yapması oldukça zor olmakla beraber, mirasçılık belgesi alınacak kişilerin sayıca fazla oluşu ve dava açma hazırlıkları gözetildiğinde de verilen süre yetersiz olduğu- Usulüne uygun olmayan ara karar sonucu davanın reddine karar verilmesi doğru görülmediği-
Her ne kadar, davalı-karşı davacı kadının istinaf başvuru dilekçesinde “Katılma yolu” ifadesi kullanılmışsa da, ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararının tebliğinden itibaren süresi içinde istinaf başvurusunda bulunan kadının talebinin katılma yolu ile istinaf başvurusu olarak nitelendirilerek bazı taleplerinin incelenmemesinin doğru olmadığı-
Davacının İİK 277- vd. uyarınca tasarrufun iptalini talep ettiği dava dilekçesinin sonuç kısmında BK 18 ve İİK 277'e göre değerlendirme yapılmasının talep etmesi halinde, dava "tasarrufun iptali davası" olarak açıldığından ve uygun ıslah dilekçesi ile TBK 19 gereği muvazaaya dayalı iptal davası olarak görülmesi talebinin bulunmadığından, davaya İİK 277 vd.'na göre tasarrufun iptali davası olarak bakılması gerektiği-
Mahkemenin kanun yolu ve süresini hatalı belirlemesi halinde, kararda belirtilen süreye uyularak yapılan kanun yolu başvurusunun, adil yargılanma hakkı ve mahkemeye erişim hakkı kapsamında süresinde yapıldığının kabül edilmesi gerektiği-