Davacı yanında asli müdahil olarak davaya katılan müdahillerin, HMUK 433/II-2 de belirtilen “karşı taraf” kavramı kapsamında olmasının mümkün olmadığı- Gerçek bir satışın konusu olmayan, satım niteliğinde olmayan pay temliklerinde yasal önalım hakkı doğmayacağı, örneğin temlikin hibe şeklinde olması halinde, hibede bir malın bedelsiz olarak üçüncü kişinin mülkiyetine geçirilmesi amaçlandığından önalım hakkı kullanılamayacağı- Arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmesinde ise arsa sahibi inşaat yapımına karşılık yükleniciye bedel olarak bir miktar para yerine, arsa payını devretmekte olup, bu devir işlemi inşaatın yapımı için finans sağlanması amacıyla yükleniciye verilen "avans" niteliğinde bulunduğundan ve yüklenicinin edimini yerine getirmemesi halinde arsa maliki her zaman payının iadesini isteyebileceğinden bu tür temliklerde önalım hakkının kullanılmasının mümkün olmadığı-
Temlikin yolsuz olduğu Ağır Ceza Mahkemesi' nin mahkumiyet kararı ve İcra Mahkemesi'nin ihalenin feshine ilişkin kararı ile sabit olmakla, davalı adına oluşan tescil yolsuz olmasına rağmen iyiniyetli ise davalının ediniminin korunacağı- Davalı emlakçı da olsa üç gün içerisinde müşteri bulup taşınmazı satması hayatın olağan akışına uygun düşmediğinden bu durumun davalıların birlikte hareket ettiklerinin göstergesi olduğu; kayıt malikinin iyiniyetli olduğundan ve TMK. mad. 1023' ün koruyuculuğundan yararlanamayacağı-
Davalıların iktisabının iyiniyetli olup olmadığının ve Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanamayacaklarının, tarafların tüm delilleri eksiksiz toplanarak açıklığa kavuşturulması, hükme yeterli araştırma ve inceleme yapılması ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği-
Tapuda kayıtlı bir taşınmazın mülkiyetini devir borcu doğuran ve ancak kanunun öngördüğü biçim koşullarına uygun olarak yapılmadığından geçersiz bulunan sözleşmeye dayanılarak açılan bir cebri tescil davasının kural olarak kabul edilemeyeceği, bununla birlikte Kat Mülkiyeti yasasına tabi olmak üzere yapımına başlanan taşınmazdan bağımsız bölüm satımına ilişkin geçerli bir sözleşme olmadan ve satıcının da bağımsız bölümü teslim ederek alıcının onu malik gibi kullanmasına rağmen satıcının tapuda mülkiyetin devrine yanaşmaması durumunda, olayın özelliğine göre 4721 sayılı TMK'nın 3.maddesi gözetilerek açılan tescil davasının kabul edilebileceği-
Haciz tarihinde takipte taraf olmayan 3. kişi adına kayıtlı olan taşınmazın borçlunun borcu için haczinin mümkün olmayacağı, uyuşmazlığa konu tescil kararı hacizden sonra verilip kesinleştiğinden taşınmazın, haciz şerhi ile birlikte 3. kişilere intikal edeceği, bu durumun, TMK mad. 1023'te tanımlanan 'tapuya güven ilkesinin' de doğal bir sonucu olduğu, sonuç itibari ile, haciz tarihinde borçlu taşınmazın hissedarı olduğundan ve haciz tarihinden önce davacı ve diğer mirasçılar lehine verilmiş ve kesinleşmiş bir tapu iptal ve tescil kararı bulunmadığından konulan haczin yasaya uygun olduğu-
Yapılan sözleşme gereğince taşınmazın mülkiyetinin davalı belediyeye devredilmesinden sonra dava konusu taşınmaz sağlık hizmetleri görülmek üzere tahsis edildiği, ancak sağlık hizmetlerinin devam etmemesi nedeniyle taşınmazın giriş katının Dernek tarafından kullanıldığı, kalan kısmının atıl olarak bırakıldığı, akte uygun kullanılmadığı- Tapu iptali ve tescil istenmiyle açılan davada, dava konusu taşınmazı bağışlayan dava dışı bazı kişilerin vefat ettikleri, sadece bir kişinin sağ olduğunun nüfus kayıtlarından anlaşıldığı ancak taşınmaz bu şahsın da mülkiyetinde olmadığından davacının isteminin yerinde olduğu-
Davacı ile davalı arasında düzenlenen belgenin İçtihadı Birleştirme Kararında öngörülen inançlı işlemin belgesi niteliğinde olduğu açık olduğundan TBK. mad. 97 uyarınca belgede sözü edilen miktarı mahkeme veznesine depo etmesi için davacıya süre verilmesi, yatırdığı takdirde davalının diğer davalının vekili olması nedeniyle kayıt maliki şahsın durumu bilen ya da bilmesi gereken kişi konumunda olduğu, dolayısı ile TMK. mad. 1023 'ün koruyuculuğundan yararlanamayacağı gözetilerek davanın kabul edilmesi, aksi halde davanın reddedilmesi gerektiği-
Davalının taşınmazın boşanma protokolü ile davacıya bırakıldığını bildiğine ve taşınmazı muvazaalı olarak edindiğine ilişkin bir kanıt bulunmadığı, yani davalının kazanması TMK'nın 1024. maddesi uyarınca yolsuz tescil olmayıp, TMK'nın 1023. maddesi gereği kazanımının korunması gerekeceği-
27.12.1939 tarih, 11/60 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca davacı üzerindeki sicil kaydını kendi adlarına intikal ettiren davalıların ilk el, onlardan edinen diğer davalının ise ikinci el durumunda bulundukları, ilk eller adına oluşan kaydın yolsuz tescil niteliği taşıdığından TMK'nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacakları, ancak, onlardan, sicilin aleniliği ve güvenirliği prensibine istinaden edinen diğer davalının ikinci el konumunda bulunduğu için koşullarının gerçekleşmesi halinde aynı Yasa'nın 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanacağı-
Çekişmeli taşınmazın davalıya temlik edildiği tarihte, davacının hukuki ehliyete haiz olmadığının Adli Tıp İhtisas Kurulundan alınan raporla saptanması ve taşınmazı edinen davalının da konumu nedeniyle durumu bilen ya da bilmesi gereken kişi durumunda olması nedeniyle TMK'nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı-