"Kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı ilkeleri"nin 8.11.1991 tarih 1990/4 esas 1991/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edildiği- Tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda yapılan temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığının tespit edilmeye çalışılması, miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarılması, öte yandan, davalının TMK. mad. 1023 korumasından yararlanıp yararlanamayacağının tespiti için iyi niyetli olup olmadığı hususunun araştırılması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesinin hatalı olduğu-
Tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşıdığı ve bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırmanın yeterli olmayacağı- Kötüniyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı ilkelerinin 8.11.1991 tarih 1990/4 esas 1991/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edildiği ve bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda geliştiği- Elbirliği (iştirak) halinde mülkiyette ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğu, şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliğiyle karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu olduğu, ancak, bu durumun uygulamada kısmen yumuşatıldığı ve bir ortağın tek başına dava açabileceği, ne var ki, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiğinin içtihadı birleştirme kararı ile kabul edildiği-
Sözleşmenin feshi ile tapu iptali ve tescil istemine ilişkin davada, tapu kaydında sözleşmeyi imzalayan arsa maliki dışında hissedarların bulunduğu anlaşıldığından öncelikle diğer arsa malikleri ile bu konuda bir sözleşme yapılıp yapılmadığının belirlenmesi, yapılmış ise davaya katılımları ile taraf teşkili sağlandıktan sonra davaya devam olunması; diğer hissedarlarla ilgili sözleşme yapılmamış ise, davacılar ile yapılan sözleşme baştan itibaren geçersiz olduğundan sözleşmenin geçersizliğinin tespiti ile tapu iptali ve tescile karar verilmesi gerektiği-
Kredi ödemesine ilişkin dekontların davacının elinde bulunması hususu gözetilerek yazılı delil başlangıcı niteliğinde olup olmadığı değerlendirilmesi, bu nitelikte sayılması durumunda dosyadaki tüm deliller birlikte değerlendirilerek çekişme konusu taşınmazın inançlı işlem kapsamında davalıya devredildiği kanaatine varılması halinde, kredi borcunun geri ödeme takvimi dikkate alınarak tamamının davacı tarafından ödenip ödenmediği hususları üzerinde durulması, bu aşamada 6098 sayılı TBK. mad. 97 düzenlemesi de gözetilerek, varılacak sonuç çerçevesinde iddiaların sabit görülmesi halinde son kayıt maliki davalının iktisabının iyiniyetli olup olmadığı ve TMK. mad. 1023 hükmünün koruyuculuğundan yararlanıp yararlanmayacağının araştırılması ve sonucuna göre asıl ve birleşen dava hakkında bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olmasının doğru olmadığı- İspat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların yazılı delil başlangıcı sayılacağı, iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği ve yazılı delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olacağı-
İktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespitinin büyük önem taşıdığı ve bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerektiği- Kötüniyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı ilkelerinin 8.11.1991 tarih l990/4 esas 1991/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edildiği ve bilimsel görüşlerin aynı doğrultuda geliştiği- Davacının miras payına hasren açtığı davanın usulden reddine karar verilmesinin doğru olmadığı, toplanan ve toplanacak deliller nazara alınmak ve davalıların iyiniyet savunmaları da incelenmek suretiyle hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken; anılan hususlar gözardı edilerek yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmesinin doğru olmadığı-
Kayıt malikinin mülkiyeti kötüniyetle kazandığı ileri sürülmüşse, üçüncü kişinin ayni hakkın yolsuz olarak tescil edildiğini bilen veya bilmesi gereken şahıs olup olmadığına bakılması gerekeceği, çünkü, TMK. mad. 1024 uyarınca bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmişse bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişilerin yolsuz olan bu tescile dayanma olanakları olmadığı ve yasa ve uygulamadaki deyimiyle bağlayıcı olmayan bir hukuki işleme dayanan ve hukuki sebepten yoksun bulunan tescillerin yolsuz tescil sayılacağından, hakkı zedelenen üçüncü kişinin iyiniyetli olmayan malike karşı doğrudan doğruya şahsi hakkına dayanmasının mümkün olmadığı-
Davacının kısıtlı eşinin, davalının kiraladığı taşınmaz üzerinde deri işletme tesisinin olduğu ve dolayısı ile davalının birinci satışı gerçekleştiren davacının kısıtlı eşini yakından tanıdığı dolayısı ile kısıtlılığı konusunda bilgi sahibi olduğu, birinci satışta tapu kaydına göre 279.000,00 TL olarak alınan taşınmazın ikinci satışta davalı vekilinin beyanına göre tapuda 140.000,00 TL olarak gösterilmesine rağmen satışın 120.000,00 TL ye yapılması, bedelin para olarak değil araç olarak ödendiğinin ileri sürülmesinin mutad ödeme aracı olmadığı gibi, bu ödemenin de ileri sürüldüğü gibi olmadığı diğer davalı ve davalı arasında uyuşmazlık olup, davalı diğer davalının taşınmazın satışına aracılık ettiği ileri sürülen dava dışı kişi ve davalı hakkında suç duyurusunda bulunduğu olguları birlikte değerlendirildiğinde davalının iyiniyetli alıcı olduğundan söz edilmesinin mümkün olmadığı-
Haksız el atmalarının önlenmesi ve ecrimisil bedelinin tahsiline yönelik açıllan davada, davacı dava tarihinden sonra öldüğünden ve davada taraf ehliyetinin sona erdiğinden, mirasçılarının tespit edilerek davaya dahil edilmeleri suretiyle yargılamaya devam edilmesi gerektiği- Davacının kendi adına asaleten, diğer kıstılı davacı adına vesayeten açtığı davada, vesayet makamından kısıtlı adına dava açma yetkisi verildiğini gösteren izin belgesini ibraz etmediği görüldüğünden, husumete izin belgesini sunması için süre verilmesi gerektiği- 
Arsa sahibince dava dışı kişiye yapılan pay devrinin mahiyeti araştırılarak dava dışı kişiden taşınmaz hissesi alan davalının TMK'nın 1023. maddesi uyarınca iyiniyetli üçüncü kişi konumunda olup olmadığı hususunun mahkemece gerekçeli kararda tartışılmamış olmasının doğru olmadığı-
İktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespitinin büyük önem taşıdığı ve bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerektiği- Kötüniyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı ilkelerinin 8.11.1991 tarih 1990/4 esas 1991/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla kabul edildiği- Davalının iktisabının iyiniyetli olup olmadığının ve TMK. mad. 1023 hükmünün koruyuculuğundan yararlanıp yararlanamayacaklarının belirtilen ilkeler doğrultusunda gösterdiği tanıklarının da dinlenmesi suretiyle saptanması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ve noksan soruşturma ile hüküm kurulmasının doğru olmadığı-