Taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile, aldatılan taraf için sözleşmenin bağlayıcı sayılamayacağı, değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabileceği ve verdiği şeyi geri isteyebileceği, öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılmasının hiç bir şekle bağlı olduğu- Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabileceği-
Yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkin davada, tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespitinin büyük önem taşıdığı, gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunduğu, bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerektiği, nitekim bu görüşten hareketle, "kötüniyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarihli l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtdihadı Birleştirme Kararında kabul edildiği, bilimsel görüşlerinde aynı doğrultuda geliştiği-
Mahkemece, son kayıt maliki ile önceki kayıt malikleri arasında taşınmaz temlikinin nasıl ve ne şekilde yapıldığı, taşınmazın, son kayıt malikine teslim edilip edilmediği, taşınmazın son kayıt malikinin tasarrufuna geçip geçmediği, son kayıt malikine temlik tarihi itibarı ile gerçek değeri ile resmi akitteki değerinin uyumlu olup olmadığı konuları araştırılmadığından, TMK.'nun 1023 ve 1024. maddelerinde değinilen olgular ve ilkeler gereğince inceleme ve araştırma yapılması, tanıklardan somut bilgilerinin sorulması yerinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılması gerekirken eksik ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olmasının doğu olmadığı-
Hukuki ehliyetsizlik iddiası yönünden alınan rapolar gözetildiğinde murisin işlem tarihinde hukuki ehliyeti haiz olduğu, son kayıt malikinin MK'nin 1023.maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı Mirasbırakanın kandırılmak suretiyle dava konusu işlemin yapıldığı ileri sürülmüüş olup, davacı tanıklarının, murisin zaman zaman çevresindekileri tanımadığını, dışarı çıktığında evini şaşırdığını, unutkanlığının olduğunu, para hesabını bilmediğini belirttikleri, ayrıca mirasbırakanın işlem tarihinde 75 yaşında olduğu ve böylelikle murisin kandırılmaya müsait olduğunun anlaşıldığından ve dava konusu parsel ile davalıya ait parselin bedeli arasında aşırı fark bulunduğu gözetildiğinde, murisin aldatılarak temlikin sağlandığı, gabin hukuksal nedeninin unsurlarının oluşmadığı, davada ehliyetsizlik ile hile ve hata hukuksal nedenlerine dayanılmış olduğu- Taleple bağlılık ilkesine aykırı şekilde dava konusu yapılmayan parsel bakımından da davalı lehine iptal ve tescile karar verilmiş olmasının hatalı olduğu-
Son kayıt malikinin TMK. mad. 1023 anlamında iyiniyetli olmadığına dair bir kanıt ve belgenin dosyaya sunulmadığının anlaşılması halinde son kayıt malikinin TMK. mad. 1023'te ki korumadan yararlanacağı- Akitte gösterilen bedel ile saptanan gerçek bedel arasında fark (aşırı oransızlık) bulunmasının tek başına muvazaanın kanıtı olmayacağı-
Çekişme konusu taşınmazın vekil tarafından vekalet görevi kötüye kullanılmak suretiyle vekilin eşi olan davalıya temlik edildiği belirlenmek suretiyle asıl davanın kabulüne karar verilmiş olmasının isabetli olduğu- Vekalet görevinin kötüye kullanıldığını bilen veya bilmesi gereken kişi konumunda olan davalının, Türk Medeni Kanununun 1023. maddesi koruyuculuğundan yararlanamayacağı ve iyi niyetle edinen kişi konumunda bulunmadığı-
Satışa konu edilen taşınmaza dair Belediye Encümen Kararının bir meclis kararına dayalı olmadığı gözetildiğinde, çekişmeli taşınmazın Belediye tarafından davalıya devrine ilişkin temlikin hukuki dayanaktan yoksun bulunduğu, yolsuz tescil niteliğinde olduğu ve davalının taşınmazı TMK 1023 gereğince iyiniyetli edinmesinde veya edinmesinde kötüniyetli olmasının sonuca etkisi olduğundan söz edilemeyeceği- Davanın imar öncesi kadastral parselin geometrik ve mülkiyet durumuna dönülmek üzere ihyası bakımından kabulüne karar verilmesi gerektiği-
Davalının 1372 ada 72 parsel sayılı taşınmazdaki dairesini 13.12.2000 tarihinde tapuda K. G. isimli kişiye sattığı, bu kişinin davalıya verdiği 18.000.000.000 TL'lık bir adet çekin karşılığının banka tarafından 10.11.2000'de O. D.'a ödendiği, dava konusu 14 no'lu dairenin ise şirket yetkilisi tarafından 26.4.2004 tarihinde tapudan davalı adına satılarak devredildiği, davalının 17.11.2003 tarihinden itibaren dava konusu daireye taşınarak tasarruf etmeye başladığı, bozmadan sonra şirket defterlerinin incelenmesinden davalı adına tahsilat makbuzunun düzenlendiği, davalı tarafından şirkete, çeklerden başka, 250.000.000.TL ödeme yapıldığı gibi olgular gözetildiğinde davalının Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanamayacağı, şirket temsilcileri ile şirketi zararlandırma hususunda el ve işbirliği içinde olup olmadığının kuşkuya mahal vermeyecek biçimde belirlenmediği, araştırma ve soruşturmanın hüküm kurmaya yeterli ve elverişli olduğunu söyleyebilme olanağının bulunmadığı-
El ve işbirliği içinde hareket eden bir kısım davalılarca taşınmazların teminat mukabili temliki karşısında yurt dışından getirilecek ziynet eşyalarının satılarak birlikte kar elde edecekleri telkiniyle davacıları tapu idaresine götürmek suretiyle hileye düşürdükleri, çekişme konusu taşınmazların A.'e bedelsiz temlikinin sağlandığı, davacıların satış iradesinin bulunmadığı, hilenin öğrenilme tarihinden itibaren davanın hak düşürücü süre içinde açıldığı, son kayıt maliki Ö.'in ise satış bedelini ödeme şekli ve diğer davalılar ile olan ilişkisi dikkate alındığında Türk Medeni Kanununun 1023.maddesi anlamında iyiniyetli üçüncü kişi olarak kabul edilemeyeceği-
Tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımının korunacağı, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki TMK 1024/1 uyarınca, bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişinin bu tescile dayanamayacağı- Davalılardan son kayıt maliki olanların ikinci el konumunda oldukları gözetildiğinde koşulların varlığı halinde TMK'nin 1023. maddesi koruyuculuğundan yararlanacaklarının kuşkusuz olduğu, ikinci el konumundaki bu davalıların iyiniyetli olup olmadıkları hususunda hükme yeterli bir araştırma yapılmadığı- Tapu iptal ve tescil davalarının kayıt malikleri aleyhine açılacağı-