Hukuk Genel Kurulu’nun bozma ilamına konu karar “davanın açılmamış sayılmasına” ilişkin olup, açıklanan yasal düzenleme karşısında bu karara karşı karar düzeltme yoluna başvurulması olanağının bulunmadığı-
Davacının “Duruşma günü 09.03.2004 görülecek adı gecen davadan feragat ediyorum. Beni temsilen Av. İ.Ş.nin beni temsil edemeyeceğini davanın feragat nedeni ile sonuçlandırılmasına karar verilmesini saygı ile arz ederim.” şeklindeki irade bildirimi karşısında davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, yargılamanın başka bir güne bırakılması, ardından taraflarca takip edilmediğinden bahisle dosyanın süresi içinde yenileninceye kadar işlemden kaldırılması ve sonuçta davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olacağı-
Mahkemece tarafların beyanlarının alınıp bozmaya uyulmasına da karar verildikten sonra yapılacak işin; bozma gereklerinin yerine getirilmesi olması gerekeceği, zira, mahkemece bozmaya uyulması yönünde oluşturulan kararın bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olacağı, olayda usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine engel olacak istisnai bir durumda bulunmadığına göre artık uyma yönünde verilen karardan dönülerek önceki kararda direnilmesinin usulen olanaklı olmayacağı-
Kısa kararın verildiği tutanağın düzenleyicisi ile gerekçeli kararın yazıcısının farklı olması, her iki işlemin o işlemi yapanlarca imzalanmış olması karşısında kararın güvenilirliğine de herhangi bir eksiklik getirmeyecektir. Somut olayda; kısa kararın verildiği duruşmaya katılan zabıt kâtibi ile gerekçeli kararı yazan zabıt kâtibi aynı değildir. Ne var ki, her birinin yapmış olduğu işlemde, yani tutukları tutanak ve yazdıkları kararda ad, soyad ve sicil numaraları ve altında imzaları bulunmaktadır. Kısa karar tutanağını düzenleyen kâtibin gerekçeli kararı da yazması gerektiği yönünde bir usul hükmü ve yasal düzenleme bulunmadığı gibi, 1086 sayılı HUMK’ nun 381/2. 388/1 ve 390. maddeleri hükümlerine aykırılıktan söz edilemeyeceği-
Bozmaya uymuş olan Yerel Mahkemenin -ister bozma gereklerini yerine getirmiş ve isterse bunun tam tarsine bir tutum belirlemiş olsun- uyduğu bozmadan sonra vereceği her türlü kararın, yeni bir hüküm niteliği taşıyacağı ve ortada bir direnme kararı bulunmadığı için, böylesi bir hükmün temyizen incelenmesi görevinin, ilgili Özel Daireye ait olacağı-
Taraf ehliyetinin davada taraf olabilme yeteneği olup, dava şartlarından olduğu, dava şartlarının mahkemece resen gözönünde tutulacağı, diğer taraftan davadan önce ölmüş olan kişilere karşı, ölümle taraf ehliyeti sona erdiğinden, dava açılamayacağı, açılmış olan davanın ise reddedileceği, yoksa ölü kişinin mirasçılarına tebligat yapılmak ve davaya dahil edilmek suretiyle mirasçılara karşı davaya devam edilemeyeceği, ne var ki bu durumun, ölü davalının mirasçılarına karşı ayrı bir dava açılmasına engel olmayacağı-
Özel Daire'ce incelenen ve bozmaya konu olan ilk kararda salt "husumet nedeniyle davanın reddine" karar verilmiş iken; direnme kararında, bozmadan önce verilen ilk hükümde yer almayan ve Özel Daire'ce inceleme konusu yapılmayan, "yargı yolu nedeniyle görevsizliğe" ilişkin tamamen yeni bir karar verildiği, bu durumda ortada varlığından söz edilebilecek bir direnme kararı mevcut olmayıp, yeni bir hükmün bulunduğunun kabulü gerekeceği, o halde dosyanın, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesi gerekeceği-
Davacılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı mevcut olup, dava konusu edilen borçtan müteselsilen sorumlu olacakları ve her birinin tek başına dava açma imkanlarının olacağı, davada her davacı için ve tüm borç miktarı yönünden yani, öğrenci T.Ö.'in sorumlu olmadığı miktar haricinde kalan kısmın da dava konusu edildiği ve inceleme de bu doğrultuda yapılmış olması nedeniyle her üç davacının sorumlu olmadığı miktarlar içerisinde en fazla bulunan miktara göre ve tek vekalet ücreti hesaplanmasının doğru olduğu-
Hukuk Genel Kurulu kararına karşı karar düzeltme yolunun açık olup olmadığı belirlenirken, dava dilekçesinde gösterilen ve harcı ödenen değerin esas alınması gerekeceği-
Bilirkişi müessesinin tenkit edilebileceği, verdikleri raporların hukuki çerçevede yok sayılabileceği, ama o müessese kaldığı sürece yeniden rapor alınmasını gerektiren durumlarda, başka bir bilirkişi heyetinden rapor aldırılabileceği, yoksa hakimin bilirkişi heyeti yerine geçirilemeyeceği, özel ve teknik bilgiyi gerektiren durumlarda da şahsi bilgisine göre kusur belirlemesi sonucu karar vermesi istenilemeyeceği, şimdiye kadarda hukuk dairelerinin tümünün, bilirkişi incelemesi yapılmasını icap ettiren hallerde bilirkişiden rapor alınmasının şart olduğunu içtihat ettikleri-