Tespit davası açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta hukuki yararının bulunmasının gerekeceği, hukuki yararın bulunduğunu kabul etmek için davacının, davalının davranışına bağlı veya başka bir sebeple kendisinin hukuki durumunu tehlikeye sokabilecek bir halin var olmasının ve bu halin başka bir yolla ortadan kaldırılamayacak nitelikte olmasının zorunlu olacağı-
Şu durumda gerekçenin genişletilmesi değil, değiştirilmesi söz konusu olmakla ortada direnme kararının bulunduğundan söz etmeye olanak bulunmadığı, mahkemenin direnme olarak adlandırdığı karar yeni hüküm niteliğinde olup; Hukuk Genel Kurulunun görev alanına girmediği, dosyanın yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesi gerekeceği-
Hükme esas alınan beraat kararı kesinleşmediği gibi, ceza dosyasında alınan iki rapor kendi arasında çelişkili olup, ceza davasında giderilmeyen çelişkiye rağmen verilen beraat kararına dayalı hüküm tesisinin de doğru olmayacağı, anılan beraat kararının, eylemi sanığın hiç işlemediği olgusuna dayalı kesin beraat kararı niteliğinde olmayıp, özünde delil yetersizliğine dayalı olduğundan hukuk hakimini bağlayıcı nitelikte olmayacağı, bu durumda işbu davada alınan bilirkişi raporu ile ceza davasında alınan iki ayrı bilirkişi raporunu ele alıp, tartışan denetime elverişli yeni bir bilirkişi kurulu raporu temin edilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Ön sorunun kabulü ile, her iki bozma nedeni yönünden de ortada varlığından söz edilebilecek bir direnme kararı mevcut olmayıp, bozmadan esinlenilerek yapılan araştırmaya dayalı yeni bir hükmün bulunduğunun kabulü gerekeceği, bu nedenle dosyanın, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesi gerekeceği-
Direnme kararları da dahil olmak üzere, yerel mahkemelerce kurulan hükümlerin temyizinin ve temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay Daireleri ya da Hukuk Genel Kurulu'nca verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna gidilmesinin mümkün olup olmadığı belirlenirken; temyiz ya da karar düzeltme istemi hangi karara yönelik ise, o kararın tarihinde yürürlükte bulunan Kanun hükmünün esas alınması gerekeceği-
Taraflar arasındaki menfi tespit, istirdat, itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılamada, Yerel Mahkemenin bozma ilamının birleştirilen davaya ilişkin verdiği karar yeni bir hüküm niteliğinde bulunduğundan ve asıl davanın davacısı vekilinin bu yeni hükme yönelik temyiz itirazlarını inceleme görevi Özel Daireye ait olduğundan, bu yönden inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekeceği-
Davanın açıklanan aşaması, temyiz edenin sıfatı ve temyizin kapsamı itibariyle, işin esası yönünden Hukuk Genel Kurulu önüne gelen herhangi bir uyuşmazlığın bulunmadığı da gözetildiğinde; Özel Dairece bozulan önceki kararında, reddedilen kısım yönünden davalı taraf yararına avukatlık ücretine hükmeden Yerel Mahkemenin, temyize konu kararda davalı taraf için vekalet ücreti takdir etmemiş olması ve böylece önceki karar ile temyize konu kararın hüküm fıkralarının vekalet ücreti bakımından birbirlerinden farklı bulunması karşısında; temyize konu kararın gerçekte bir direnme kararı değil, yeni bir hüküm niteliğinde olduğunun kabulü gerekeceği, dolayısıyla, temyiz incelemesini yapma görevinin Hukuk Genel Kurulu’na değil, Özel Daireye ait olacağı-
Yargıtay ilgili dairesinin temyiz edilen kararı bozarsa, davayı, kararı vermiş olan mahkemeye veya uygun göreceği diğer bir mahkemeye göndereceği, o mahkemenin, temyiz edenden 434 üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar vereceği, mahkeme eski kararında direnirse, bu kararın gerekçesi genişletilmiş olsa bile, direnme kararının temyizi halinde temyiz incelemesinin, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılacağı- Hukuk Genel Kurulunun verdiği karara uymanın zorunlu olacağı-
Feragatın davayı sona erdiren kesin bir usul işlemi olduğu, feragatten dönülmesi ve HUMK.nun 83.maddesine göre, ıslah yolu ile feragatin hükümsüz kılınması olanaksız ise de, davacının feragatin hata, hile veya ikrah nedeniyle geçersiz olduğunu aynı davada ileri sürebileceği, feragatin yalnız mevcut davadan değil, o dava ile istenen haktan da vazgeçme anlamına geleceği, davadan feragat neticesinde feragate konu teşkil eden hakkın tamamen düşeceği ve artık bir daha dava konusu yapılamayacağı- bir Usul Hukuku kavramı olarak davadan feragatin açık, kesin ve koşulsuz olmasının, yasa gereği olduğu, davadan feragatin, kesin hükmün sonuçlarını doğurucu nitelikte olması nedeniyle bütün bu özellikleri içermesinin zorunlu olacağı-
Hakimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olması gerekeceği, kısa kararda hükmedilmeyen bir yükümlülüğün gerekçeli kararda hüküm altına alınmış olmasının çelişki teşkil etmediğini söylemenin olanaklı olmayacağı, yargı erkinin görev ve yetkisinin, Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İçtihadı Birleştirme Kararlarının bağlayıcılığını gözetmekten ibaret olacağı, kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacının, Kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yönelik olacağı, tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı-