Yaşam hakkının kişinin vazgeçilmez en önemli haklarından olduğu, ağır yaralanma nedeniyle kişinin sosyal durumuna uygun özel bir sağlık kuruluşunda tedavi görmesini olağan karşılamak gerekeceği, hayati tehlike geçiren bir kişinin mutlak surette devlet sağlık kurumlarında tedavi görmeye zorlanmasının, onun yaşam hakkının sınırlandırılması ve bu konuda tercih yapmasını engellemek sonucunu doğuracağı, bu nedenle davacının tedavi gördüğü özel sağlık kurumunca düzenlenen ödeme belgelerine göre hüküm kurulmasının gerekeceği, davacının davalıyı zararlandırma kasdıyla, kötü niyetle özel sağlık kurumunda tedavi gördüğünün iddia ve ispat edilmediği,yapılan tedavi giderleri yönünden BK. 44 (şimdi; TBK. mad. 52) ve 43. (şimdi; TBK. mad. 51) maddesinin uygulanmasını gerektiren bir yönün bulunmadığı, yerel mahkemenin, devlet sağlık kurumlarında uygulanan ücret tarifesine itibar etmek suretiyle karar verilmesinin bozma nedeni olacağı-
İş mahkemesinin olayın oluşuna göre tarafların elem ve ızdırabına göre günün ekonomik şartlarını da gözönüne alarak karar verdiği manevi tazminat miktarının uygun bir miktar olup fahiş nitelik taşımadığı-
Davalının sözlerinde geçen “... Onbaşı olma şerefsizliğini göstermedi” sözcüklerinin, askerliğini onbaşı olarak yapmakta olan davacının kişilik haklarına saldırı teşkil etmediği –
Davacının evladı olduğunun tesbitine karar verilmesini istediği vakfın vakıfnamesinde galle fazlasından yararlanabilmek için ön batından ve erkek evlat olmak şartının bulunduğu, diğer bir deyimle davacının ön batından olma evlat niteliğini kazandığında ( kendinden önceki batınlardaki evlat öldükten sonra ) galle fazlasından yararlanma niteliğini elde edeceği, bu durumda davacının, vakfın evladı olduğunun tesbitine dair davada hukuki yararı bulunmadığının ileri sürülemeyeceği-
Şikayet hakkının Anayasal bir hak olduğu, bu nedenle hakkında yapılan şikayette (ya da açılan ceza davasında) haklı çıkan (lehine «takipsizlik» veya «beraat« kararı verilen) tarafın, sırf bu nedenle şikayette bulunan kişiden manevi tazminat isteyemeyeceği, şikayetçinin ancak kasten davacıya zarar vermek amacıyla veya hiç bir duyum ve belirti olmadan sırf şüphe üzerine ağır bir suçlamada bulunarak şikayette bulunmuş olması halinde, davacıya manevi tazminat ödemeye mahkum edilebileceği– Şikayet hakkının Anayasal bir hak olduğu, bu nedenle hakkında yapılan şikayette (ya da bunun sonucunda açılan ceza davasında) haklı çıkan (lehine «takipsizlik» veya «beraat« kararı verilen) tarafın, sırf bu nedenle şikayette bulunan kişiden manevi tazminat isteyemeyeceği, şikayetçinin ancak (kasten) davacıya zarar vermek amacı ile veya hiç bir duyum ve belirti olmadan sırf şüphe üzerine ağır bir suçlamada bulunarak şikayette bulunmuş olması halinde, davacıya manevi tazminat ödemeye mahkum edilebileceği-
Kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimsenin manevi tazminat isteyebileceği, hakimin manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında, kusur oranını, sıfatı, işgal edilen makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumları da dikkate alması gerekeceği, miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenleri karar yerinde göstermesi gerekeceği, tazminatın sınırının onun amacına göre belirlenmesi gerekeceği-
Anayasal güvence altında olan basın hak ve hürriyetinin, yasalarca korunan kişilik haklarına karşı üstün tutulabilmesi için bu hürriyetin gerçeklik, kamu yararı, toplumsal ilgi ve konu ile ifade arasındaki düşünsel bağ çerçevesinde kullanılmasının gerekeceği, bu kurallardan herhangi birinin ihlali halinde kişisel hakkın saldırıya uğradığının kabulü gerekeceği, somut olayda, dava konusu yayın incelendiğinde, dönemin Başbakanı olan davacı tarafından Susurluk olayında adı geçen çeteye emir verildiği ve bu konuda belgeler ve deliller olduğu yolundaki beyan ve yayınların gerçekliğinin ispat edilemediği, bu nedenle kişilik haklarına saldırı bulunduğunun kabulü gerekeceği, bu hususlar göz önünde bulundurulmaksızın davalının ithamlarda bulunmasına, davacının sebebiyet verdiği ve davalı gazetenin de bu ithamlara istinaden yayın yaptığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmesinin hatalı olacağı-
1402 sayılı yasa uyarınca işine son verildikten sonra eski görevine iadesine ilişkin yargı kararının tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içinde uygulanmaması ile ilgilinin manevi tazminat isteme hakkının doğacağı-
Davanın kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan tazminata ilişkin olduğu, davacının yayında yer alan olayların gerçeğe aykırı olduğunu ileri sürdüğü, davalı tarafın ise, yayının gerçeğe uygun olduğunu ve davanın reddini istediği, yerel mahkemece Devlet Güvenlik Mahkemesinden alınan ve davalı tarafa tebliğ edilmeyen bir belgeye dayanılarak davalıların karşı delillerinin sunulmasına olanak tanımaksızın istek doğrultusunda hüküm kurulmasının hatalı olacağı-
Haberin yayınlanmasında kamu yararı bulunsa bile özle biçim arasında dengenin kurulması gerekeceği, yayınlanmasında toplumsal ilgi bulunan bir haberin verilişinde seçilen üslup ve sözcüklerin aşağılayıcı, küçük düşürücü, incitici, abartılı olmaması gerekeceği, aksi halde salt bu nedenle dahi yayının hukuka aykırı olacağı ve davacının tazminat istemekte haklı olacağı-