Nafaka iradının, tarafların yaptıkları sözleşmeye (boşanma protokolüne) dayanması halinde bile indirilebileceği, tamamen kaldırılabileceği, ancak sözleşme (boşanma protoklü) ile kararlaştırılmış ve hakim tarafından onaylanmış olan iradın, yasada aranan şartlar gerçekleşmeden tamamen kaldırılmasını ya da indirilmesini istemenin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olacağı- Sırf boşanmayı sağlayabilmek için, bilerek ve isteyerek mali gücünün üzerinde bir yükümlülüğü üstlenen ya da karşı tarafın mali durumunun iyi olduğunu ve geçinmek için nafakaya ihtiyacı olmadığını bilen kişinin, sonradan bu yükümlülüğün kaldırılması veya azaltılması yönünde talepte bulunmasının iyiniyet ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmayacağı, ancak karşılıklı sözleşmelerde, edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan bozulacak olursa, sözleşme koşulları değişen koşullara uyarlanacağı kabul edildiğinden, sözleşenlerin eğer gelişmeleri baştan kestirebilselerdi, sözleşmeyi bambaşka koşullarla kurmuş olacakları söylenebiliyorsa, ayrıca, beklenmeyen gelişme yüzünden sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla olduğu gibi katlanmak taraflardan biri için özveri sınırının aşılması anlamına geliyorsa, nihayet, yasal ve sözleşmesel risk dağılımı çerçevesinde taraflardan sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla bağlı kalmaları beklenemiyorsa, sözleşmeye (protokole) hakimin müdahalesinin gerekebileceği- Tarafların 12.07.2013 tarihli ilamı ile anlaşmalı olarak boşandıkları, "davalı için 500 TL yoksulluk ve müşterek çocuk için de 500 TL iştirak nafakasına" ve "protokolün onaylanmasına" karar verildiği, protokole uyarınca "davalı adına kayıtlı olan büfenin, okul kantini ve unlu mamul işletmesinin davacıda olacağı"nın kabul edildiği, vergi kaydı incelemesinde; davalı adına kayıtlı olan bir merkez ve iki şube işletmesinin 20.12.2013 tarihinde terk sebebiyle kapatıldığı, işletmelerin cüzi miktarda bağ-kur borcu olduğu, davacının gelirinde ciddi oranda azalma meydana geldiği, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının araştırılmasında; davacının iş buldukça şoför olarak günlüğü 20 TL'ye çalıştığı, 200 TL kira ödediği, tek yaşadığı, davalının ise asgari ücretle çalıştığı, akrabasının yanında kaldığı ve çocuğuna baktığı anlaşıldığından, mahkemece, boşanma kararından sonra davacının mal varlığında ve gelirindeki azalma karşısında, bunun kararlaştırılan nafaka miktarını ödemede ne ölçüde etkisi bulunduğu tartışılarak, başlangıçtaki denge gözetilerek sonucu dairesinde hüküm kurulması gerekirken "tarafların nafakaları protokol ile belirledikleri" gerekçesiyle "davanın reddine" karar verilmesinin hatalı olduğu-
Önalım hakkına konu taşınmazda davacı-karşı davalı tarafından payına karşılık kullandığı bir yer mevcut olduğu ispatlanamadığından mahkemece davanın esası incelenerek bir karar verilmesi gerektiği-
1986 yılından itibaren sigortalılığının tespiti ile primlerinin af kapsamında değerlendirilerek ödeme planının tespitine-
Keşif sonucunda düzenlenen bilirkişi raporları, mahalli bilirkişi ve tanık beyanları, davacının alacaklısı olduğu icra dosyasındaki haciz ve muhafaza altına alma tutanağı ile dava konusu taşınmazda aralarındaki fiili taksime göre dava dışı paydaş-borçlunun hissesine düşen 8 asma sırasının haczedilmiş olması taşınmazda fiili taksimin varlığını gösterdiğinden, önalım davasının fiili taksim nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği-
Davalı şirketler ile davalı .. arasındaki tüm hizmet alım sözleşmeleri ile önceki şirketlerle yapılan hizmet alım sözleşmeleri karşılaştırılıp muvazaa tespitine dair tüm kayıtlar getirtilerek ve ayrıca Bakanlık iş müfettişlerince hazırlanan inceleme raporundaki muvazaa tespitine karşı diğer İş Mahkemesi dosyası ile dava açılmış olup verilecek karar bu davanın da esasını etkileyeceğinden bu davanın sonucu da beklenip bütün deliller ve işyerindeki fiili durum karşılaştırılarak, davacıların fesih tarihinde yaptığı işler işyerinde ayrı ayrı keşfen tespit edilerek her bir davacı yönünden "asıl iş kapsamında kalıp kalmadığı, ihale sözleşmesinin muvazaaya dayanıp dayanmadığı, yapılan işin davalılar arasındaki sözleşme kapsamında kalıp kalmadığı, asıl iş niteliğinde olup olmadığı; tanık beyanları, işyerinin üretim mekanizmasının nitelikleri" şirket kayıtları ve mahallinde yapılacak keşif ile belirlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna itibarla davalılar arasındaki hizmet alım sözleşmesinin muvazaalı olduğunun kabulünün isabetli olmadığı- Mahkemenin davalılar arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğunun kabulüne göre, kurulan hüküm incelendiğinde ise, "iyiniyetli olan davacı işçiye karşı taraf olmadığı muvazaanın ileri sürülemeyeceği, akdin hükümsüzlüğünün davacıya karşı ileri sürülmesinin iyiniyet kurallarına aykırı olması ve hiç kimsenin kendi hilesinden yararlanamayacağı ilkesi gereğince muvazaalı işlemi yapan davalı Adi Ortaklığının da işe iadenin mali sonuçlarından diğer davalı . ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulması gerektiği halde, davalı Adi Ortaklığa yönelik davanın husumet yokluğundan reddine karar verilerek, işe başlatmama tazminatı ve boşta geçen süre ücreti alacaklarından sadece diğer davalının sorumlu tutulmasının hatalı olduğu-
Mahkemece; mevcut inşaata sözleşmede yüklenicinin yapı kullanma izin belgesi alma yükümlülüğü olduğu da dikkate alınarak, bu belgenin verilebilmesi için ne tür iş ve işlemlerin yapılmasının gerektiği ilgili belediyeden sorularak, gelecek bilgiler doğrultusunda mahallinde bilirkişiler ile keşif yapılarak, inşaatın durumu, hangi parsel veya parsellere inşa edildiği, onaylı projesine uygun yapılıp yapılmadığı ile fiziki seviyesi tespit ettirilmeli, imar mevzuatına aykırı bir yön var ise eksiklerin giderilmesi ve yasal hale getirilmesi için yükleniciye makul süre ve yetki verilmesi sonucunda, bu hususların yerine getirilmesi ile inşaatın %95 ve üstü bir seviyede ikmal edildiğinin anlaşılması halinde, her ne kadar sözleşmede kademeli devir öngörülmüşse de, işin devamı ve tamamlanması açısından yasal bir inşaat için TMK'nın 2. maddesi uyarınca avans niteliğinde dahi olsa yükleniciye isabet eden bağımsız bölümlerden devir yapılabileceği dikkate alınarak, asli müdahilin talebi de gözden kaçırılmaksızın, arsa sahiplerinin muhtemel zararlarını karşılayacak miktarda bağımsız bölümün uhdelerinde bırakılarak bir karar verilmesi gerekeceği-
Davacının kullandığı ve davalıya pay satan kişilerin kullandığı ayrı ayrı bölümler var ise satıcı zamanında kullanıma karşı çıkmayan, o yerde hak iddia etmeyen davacının tapuda pay satışı nedeni ile önalım hakkını kullanmasının dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı- Mahkemece, fiili taksim hususunun açıklığa kavuşturulması bakımından, mahallinde keşif yapılıp, delil listesinde bildirilen tanıklar taşınmaz başında dinlenerek davalının varsa davacıların tüm delilleri toplanarak davacının kullandığı ve davalıya pay satan kişinin kullandığı ayrı ayrı bölümler bulunup bulunmadığı belirlenerek ve kullanım durumu keşfe katılan fen bilirkişisine krokisinde işaretlettirilerek varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği- Hüküm sonucunda iptal ve tescile karar verilen payların açık, infaza elverişli şekilde belirtilmemesi ve birleştirilen dosya yönünden dava konusu bir parselde davalı hakkında iki kez hüküm kurulmasının isabetli olduğu-
Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan sözleşmenin feshi ve tapu iptali tescil isteği-
Çekişme konusu taşınmazda pay sahibi olan tüm paydaşlar arasında harici bir taksim olup olmadığının ve harici bir taksim var ise, çekişmeli bölümün kime özgülendiğinin saptanması, yok eğer bir taksim bulunmuyor ise, yine tüm paydaşlarca uzunca bir zaman için her bir paydaşın kullandığı yer mevcut olmak kaydıyla bir fiili durumun yaratılıp yaratılmadığı üzerinde durulması ve böyle bir fiili durum yaratılmış ise, çekişmeli yerin zilyedinin kim olduğunun belirlenmesi, yok eğer böyle bir fiili durum yaratılmamış ise, davacı yönünden intifadan men koşulunun oluşup oluşmadığının araştırılması ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-
Davacının kullandığı ve davalıya pay satan kişilerin kullandığı ayrı ayrı bölümler var ise satıcı zamanında kullanıma karşı çıkmayan, o yerde hak iddia etmeyen davacının tapuda pay satışı nedeni ile önalım hakkını kullanmasının dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı- Önalım davasına konu taşınmazda fiili taksimin bulunduğu anlaşıldığından mahkemece davanın reddi gerektiği-