Dava konusu taşınmazın ipotekle satılması halinde tapudaki satış bedeline ipotek bedeli eklenerek rayiç değerle kıyaslanması ve bedel farkının buna göre belirlenmesi gerektiği- Dava konusu taşınmazın tapudaki satış bedeli dışında rayiç bedelle alındığı, tapu dışı ödemenin resmi belge ile ispatlanması halinde, tapu dışı ödemenin de tapudaki satış bedeline eklenmesi gerektiği- Davalı 3.kişinin tapu dışı harici ödemeleri taşınmazı aldığı tarihteki banka hesap hareketleri ile ispatlaması halinde de, aksi iddia ve ispatlanmadığı sürece, bankadan tasarruf tarihine yakın tarihlerde çektiği paranın da taşınmaz alımı için kullanıldığının kabulü gerekli olduğu- Dava konusu taşınmazın satışı konusunda davalıların tapuya başvurdukları ve işlemlerin ertesi gün (7.2.2013'de) tamamlandığı davalı üçüncü kişinin hesap hareketlerinden adı geçen davalının satıştan 5.2.2013 tarihinde 80.000 TL; 7.2.2013 tarihinde 655.530.000 TL çektiği, yine davalı borçlu ile ortağı olduğu şirketin  7.2.2013 tarihli hesap haretlerinden 450.000'nin TL şirketin, 200.000 TL'nin borçlunun hesabına girdiği, aynı gün anılan paralarla borçlu ile ortağı olduğu şirketin ipotek borcunun ödendiği, davalı üçüncü kişinin para çektiği saat ile borçlu ve şirketine giren paraların saatlari arasında yarım saat gibi bir zaman diliminin olduğu, ayrıca satış bedeline mahsuben davalı üçüncü kişi tarafından keşide edilen 135.000 TL'lik çekinde borçlunun babasının cirosu ile bankadan ödendiği, yani, davalı üçüncü kişinin dava konusu taşınmaza 870.000 TL civarında bir ödeme yaptığının anlaşıldığı,bu durumda davalı 3.kişi tarafından ödenen bedelle bilirkişi tarafından belirlenen rayiç değer arasında misli fark bulunmadığı, ayrıca davalı 3.kişi ile borçlu arasında akrabalık, arkadaşlık, iş ortaklığı... vs. gibi bir ilişkinin bulunmadığı, yani davalı 3.kişinin kötüniyetli olduğunun davacı tarafından ispatlanamaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Borçlu tarafından verilen şikayet dilekçesindeki iddiaları ve bu iddiaları teyid eden tanık anlatımları dikkate alındığında borçlu ile davalı üçüncü kişinin önceden tanışıklıkları olduğu ve borçlunun mali durumu hakkında bilgi sahibi olduğu sabit olduğundan, İİK'nun 280.maddesi gereğince borçlunun alacaklılarından ızrar kastını bildiği anlaşılan davalı üçüncü kişi yönünden davanın kabulüne ve dördüncü kişinin kötüniyeti kanıtlanmadığından İİK. mad. 283/1 gereğince bedele dönüşen davada taşınmazın üçüncü kişinin taşınmazı elden çıkardığı tarihteki gerçek değeri kadar alacak ve ferilerini geçmeyecek kadar tazminatla sorumlu tutulması karar verilmesi gerektiği-
Borçlu ile dünürü olan davalı arasındaki tasarrufun, bağış niteliğinde olduğu- Borçlunun kayınpederinin borçluların mali durumunu bildiği veya bilmesi gereken şahıslardan olduğu- Davalı üçüncü kişinin borçlular hakkında takip yapan avukatın babası olup aynı büroda avukatlık yaptıklarından anılan davalının da borçluların mali durumunu bildiği veya bilmesi gereken şahıslardan olduğu-
TBK'nun 19. maddesine dayalı olarak açılan muvazaa nedeni ile işlem iptaline ilişkin davada, İİK. mad. 283/1 kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacıya haciz ve satış isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerektiği- Davalıların aynı gün 3 adet taşınmazı çok düşük bedellerle satın alması ve tanık beyanlarına göre satışın muvazaalı olduğunun anlaşılmış bulunmasına göre davanın kabulü gerektiği- Mahkemece satışlarının iptaline karar verilen parsellerin, imar uygulaması sonucu, artık bir başka parselin parçası haline gelmesi halinde, kararın bu hali ile infaz kabiliyeti olamayacağından, mahkemece kadastro bilirkişisinden alınan rapor ekindeki şemaya göre yeni oluşan parseller içerisinde kalan dava konusu parsellerin miktarı belirlenerek ve ilgili şema eklenerek satışların bu miktar ve bölümle sınırlı olarak iptali ile davacıya satış yetkisi verilmesi gerekeceği-
Dava konusu taşınmazlarını çok düşük bedel ile satın alındığı, davalı üçüncü kişinin borçlu hastanenin kurucusu olduğu ve aynı zamandan  dördüncü kişi şirketin ortağı olan şirketin de ortağı olduğu anlaşıldığından, satışların mal kaçırma amacı ile yapıldığının anlaşıldığından bahisle davanın kabulüne karar verilmesinin isabetli olduğu- Mahkemece, dava konusu taşınmaz üzerinde takip konusu alacak ve ferileri ile sınırlı olarak cebri icra yetkisi verilmesi gerekirken, sadece "tasarrufun iptaline karar verilmesi"nin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Takip konusu borcun tasarruftan önce olması, borçlu hakkındaki takibin kesinleşmesine, haciz tutanaklarının geçici aciz belgesi niteliğinde olması ve davanın beş yıllık hakdüşürücü süre içinde açılmış bulunması, davalı borçlu ile diğer şirketler ve dahili davalı arasında organik ve hukuki bağ bulunması nedeniyle dava konusu satışların İİK'nun 280/1-3 maddesi gereğince iptale tabi olduğu- Davalı 4. kişi şirketin kurulduğu tarihten önce dava konusu satışların davalı 3.kişi tarafından yurtdışına satıldığı, davalı 3.kişi şirket tarafından davalı 4. kişi şirkete devredilen kumaş, makina ve demirbaş bulunmadığı anlaşıldığından davalı 4. kişi hakkındaki davanın reddi ve davalı 3.kişi tarafından borçludan alınarak yurtdışına ihraç edilen kumaş satışına ilişkin tasarrufun iptaline, dava konusu menkuller davalı 3.kişi tarafından yurtdışına satılarak elden çıkarıldığından davanın bedele dönüşmesi nedeniyle anılan kumaşların elden çıktığı tarihlerindeki değerinin bilirkişi aracılığıyla tesbit edilerek bulunacak meblağının davacının alacak ve fer'ileriyle sınırlı olarak davalı 3. kişi şirketten tahsiline karar verilmesi gerektiği- Bir kısım demirbaş ve makinalar davalı 3. kişi tarafından dava dışı bir başka kişiye satıldığından davacıya seçimlik hakkı hatırlatılarak dava dışı bu kişinin davaya dahil edip etmeyeceği sorulması ve sonucunda göre yargılama yapılarak karar verilmesi gerektiği- Dava konusu tesisine ilişkin tasarruflar İİK. mad. 280/1 madde gereğince iptale tabi olup anılan tesis halen davalı elinde olduğundan davacının dava konusu alacak ve ferileriyle sınırlı olarak dava konusu tesisinin devrine ilişkin tasarrufların davacının alacak ve fer'ileriyle sınırlı olarak iptaline karar verilmesi gerekirken elden çıkmış gibi düşünülerek davalıların tazminatla sorumlu tutulmasının hatalı olduğu-
Davalının taşınmaz satışı için ödediği ve belgelediği bedele göre taşınmazın satış bedeli ile rayiç bedeli arasında fahiş fark olmadığı ve borçlunun mali durumunu bilebilecek şahıslardan olduğu da ispatlanmadığından bahisle verilen bozma ilamı sonrasında bu davalı yönünden dava tefrik edilerek onun davasının reddine karar verilmesinin isabetli olduğu-
Dava konusu taşınmazın satışını yapan davalılar aynı belde de mukim olup, davalının borçlunun eşinden boşandığını ve vekillik ücreti borcunun bulunduğunu, taşınmazın iştirak halinde 1/2 hissesinin davacı eşe ait olduğunu bilerek satın aldığı dosya kapsamı ile sabit olduğundan, taşınmazın 1/2 iştirak halinde hisseye sahip boşanılan eşten habersiz olarak satışının davacıdan mal kaçırma amacı ile muvazaalı olarak yapıldığının kabulü gerekeceği-
Davalının borçlunun kayınbiradernin oğlu, diğer davalının ise borçlunun birlikte lokanta işlettikleri iş arkadaşı olduğu dolayısı ile borçlunun mali durumunu bilebilecek şahıslardan oldukları- Tasarrufun iptali davasında alacaklıya iptali konu şey üzerinde ancak alacak ve ferileri ile sınırlı olmak üzere satış ve cebri icra yetkisi verilebileceği, mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmadan, tapunun iptali ile borçlu adına tesciline ve icra dosyasından satışa çıkarılmasına karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu, ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesinin yeniden yargılama yapılmasını gerektirir nitelikte görülmediği-
Dava konusu 3 adet parselin borcun doğumundan sonra aynı gün davalıya satıldığı ve satışa rağmen borçlu tarafından kullanıldığı, üçüncü kişinin traktörü olmadığından borçlunun dava konusu taşınmazları kiraladığı iddia edilmiş ise de bu iddia yaşam deneyimlerine uygun olmadığı-