Davacı gerçekten satın almış olsa bile gemiyi fiilen teslim almadığından üretici ile olan sözleşmesine dayanarak itiraz edene karşı hak iddia etmesinin mümkün olmadığı- Davacı ile itiraz eden arasında açılmış bir mülkiyetin tespiti davasıda bulunmadığı halde HMK'nun 389. maddesine aykırı olarak yazılı şekilde tedbir kararı verilmesi yönüyle de kararın hatalı olduğu- İtiraz edenle davacı arasında gemi ile ilgili bir hukuki ilişki bulunmadığından TTK maddesine göre gemi alacakları için dahi gemilere tedbir konulamayıp seferden alıkonulamadığından davacının davalıya karşı mülkiyete yönelik bir dava açmadan tedbir kararı uygulatmasının mümkün olmadığı-
İhtiyati tedbirin diğer fonksiyonları yanında davanın devamı sırasında ve verilecek hükmün kesinleşmesine kadar olan süreç içerisinde dava konusu şey üzerinde yeni bir takım ihtilafların çıkmasını da önleyici niteliği itibariyle geçici bir hukuki koruma olduğu-
Vekil ile takip edilen davalarda vekilin davaya vekalet ehliyetine sahip olması ve usulüne uygun düzenlenmiş bir vekaletnamesinin bulunması dava şartları arasında sayıldığı- Dava şartlarının, mahkemece re’sen her aşamada ve kendiliğinden inceleneceği- Davacılar vekiline HMK hükümleri uyarınca usulüne uygun vekaletname ibrazı için süre verilmesi, davacı şirketlerin sayısıda dikkat edilerek, konkordato onama ilam harçlarının , yargılama ve ilam gider harçlarının tutarları belirlenerek davacı şirketlere kesin süre içerisinde yatırılması için şekil şartlarına uygun mehil verilmesi, davacı şirket temsilcisi ve vekilinin beyanları doğrultusunda tasdik talebine itiraz ile yargılamanın çekişmeli hale geldiği gözetilerek talebin geri alınmasını kabul edip etmedikleri itiraz eden alacaklı müdafiilere sorularak sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği-
Takip talebi ile aynı tarihte ihtiyati haciz talebinde bulunulduğu, mahkemece, takibin başladığı tarihten sonraki gün ihtiyati haciz kararı verildiği, borçlunun ödeme emrine süresinde itirazda bulunması üzerine icra müdürlüğünce takibin durdurulmasına karar verildiği, itirazın ise alacaklı vekiline tebliğ edilmediği, bu nedenle İİK'nun 264/2. maddesinde öngörülen sürenin başlamadığı ve dolayısıyla ihtiyati hacizlerin ayakta kaldığı anlaşıldığından, mahkemece, haczin kaldırılmasına yönelik şikayetin de reddine karar verilmesi gerekeceği-
 Mahkemenin tensip kararının 17. maddesi uyarınca tespit dosyaları incelenmek suretiyle fen bilirkişi ve gayrimenkul değerleme uzmanından oluşacak bilirkişilerden rapor alınmasına karar verildiği, yine mahkemenin 18. maddesinin 2. bendi uyarınca sınır tecavüzü nedeniyle inşaatın durdurulmasına ilişkin tedbir talebi hususunda önceki ara kararına göre rapor aldıktan sonra karar verileceği, dosyada bilirkişi incelemesi yapılmadığı, rapor sunulmadığı anlaşılmakla, mahkemece ara kararında belirtilen bu hususlarla ilgili HMK 341, 389 ve devamı maddeleri uyarınca rapor sunulduktan sonra davacı vekilinin talebine göre karar verilmesinin gerektiği, ayrıca belediye tarafından davalılara ait inşaatın durdurulmasına karar verildiği anlaşılmakla, mahkemece verilen karar bu aşamada dosya kapsamına uygun olduğundan başvurunun esastan reddine karar vermek gerektiği-
İhtiyati tedbirin ancak "uyuşmazlık konusu şey" hakkında verilebileceği, dava konusunu oluşturan sahtelik iddiası ile ilgili ihtiyati tedbir kararının verilmiş olduğu, buna karşılık davalıya ait taşınmazların dava konusu olmadığı, uyuşmazlık konusunu oluşturmadığı anlaşılmakla ilk derece mahkemesince verilen ihtiyati tedbir talebinin reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu-
Asliye Hukuk Mahkemesinin yazısında; "taşınmazın davalı ve davanın taşınmazın aynına ilişkin olup halen derdest olduğu ve icra müdürlüğünce satışa engel bir şerhin bulunduğu"nun bildirildiği görülmekte olup mahkemece tapu kaydına düşülen "davalıdır" şerhi, tedbir niteliğinde olmayıp, cebri icra yolu ile yapılacak satışa engel olmayacağından, mahkemenin, aksi yöndeki yazı cevabının sonuca etkisinin bulunmayacağı ve icra müdürlüğünün satış günü verilmesine yer olmadığına ilişkin kararının iptaline karar verilmesi gerektiği-
Ortaklar kurulu kararının sahteliği nedeniyle hükümsüzlüğü istemine ilişkin davada, taraflar arasında daha önceden böyle bir sahtecilik eyleminin olmuş olması dava konusu kararın da sahteliğini hemen kabul etmeye imkan vermese de ortaklar arasındaki ihtilafın had safhada olduğu ve o karardan sonra da bir araya gelerek dava konusu ortaklar kurul kararını almalarının zor olduğu yönünde kuvvetli bir emare  oluşturduğu-  Dava konusu ortaklar kurul kararı resmi bir makamın katılımıyla geçerlik kazanan resmi bir belge olmadığına göre   imzanın davacıya ait olmadığı öne sürüldüğüne göre dava konusu kararın bu konuda bir karar verilinceye kadar herhangi bir işleme esas alınamayacağı- Benzer bir sahtelik iddiası daha önce kesinleşmiş bir mahkeme kararıyla hükme bağlandığına göre; istinafa konu olayda HMK'nın 389/3. maddesindeki koşulların oluştuğu ve yaklaşık ispat yükümlülüğünün de yerine getirildiği- Davanın esası dava konusu ortaklar kurul kararının sahteliğinin ya da olmadığının tespiti ile nihai çözüme bağlanacağından, mevcut kararın yürütülmesinin önlenmesi yönünde verilen bir tedbir kararının davanın esasını çözen bir  karar olduğunun kabul edilemeyeceği, bu nedenle ihtiyati tedbir kararı verilmesi gerektiği-
İcra Mahkemesi'nce verilen tedbir kararları İcra ve İflas Kanunu'nda özel olarak düzenlenmiş takip hukukuna özgü bir karar niteliğinde bulunduğundan HMK'nun ihtiyati tedbirle ilgili verilen kararlara karşı kanun yollarına başvurulacağına ilişkin hükümlerin uygulanamayacağı-