Taraflar arasında, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamında bir sosyal güvenlik ilişkisinin mevcut olmadığı, ortada, iş mahkemelerinin görev alanını düzenleyen 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi kapsamında bir uyuşmazlığın da bulunmadığı, bu durumda, görülmekte olan davaya bakma görevinin iş mahkemesine değil, uyuşmazlığın niteliği, tarafların sıfatı, müddeabbih ve dava tarihi itibariyle Asliye Hukuk Mahkemesine ait olacağı-
Yargılamaya konu prim alacağı 1997 ila 1998 devresinde tahakkuk ettirilmiş ve gecikme zammının bu tarih itibariyle başlatılmış olması karşısında, anılan devrede yürürlükte bulunan 506 sayılı Kanunun 80. maddesi uyarınca, kurum alacaklarının tahsilinde gözetilecek zamanaşımı süresinin 6183 sayılı Kanunun 102. maddesi uyarınca 5 yıl olarak belirlenmesi gerekeceği-
Kurum sağlık tesislerince tanzim edilen, bu kapsamda ele alınmak ve değerlendirilmek üzere Kurumun idari birimlerinden verilen kararların Yüksek Sağlık Kurulu raporları ile çelişki oluşturduğundan söz edilemeyeceği, SSK yönünden Yüksek Sağlık Kurulunun işlevinin, maddede sayılan sigortalılık hallerini saptamak, bu yönde gelişen uyuşmazlıkları kesin olarak karara bağlamak olacağı, Kurum yönünden bağlayıcı, lehine olması yönünden de ilgilisi (davacı) tarafından itiraza uğramayan Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu raporuna karşı, malullük halinin bir kez de Adli Tıp Kurumu Başkanlığınca değerlendirilmesinde yasal gerekliliğin bulunmadığı-
Çeşitli sosyal güvenlik kurumlarına tabi olarak geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesi suretiyle ilgililerin sosyal güvenliklerinin sağlanmasını amaçlayan 2829 sayılı Kanunun madde 8/1 hükmüne göre; birleştirilmiş hizmet süreleri toplamı üzerinden ilgililere” son yedi yıllık fiili hizmet süresi içinde fiili hizmet süresi fazla olan kurumca, hizmet sürelerinin eşit olması halinde ise eşit hizmet süresinden sonuncusunun tabi olduğu kurumca, kendi mevzuatına göre aylık bağlanacağı ve ödeneceği-
1479 sayılı Yasa’da 506 sayılı Yasanın 79.maddesine koşut geçmiş Bağ-Kur hizmetlerinin tesbitine ilişkin bir düzenlemenin mevcut olmadığı, hal böyle olunca geçmiş Bağ-Kur hizmetlerinin tesbitine karar verilmesine yasaca olanak bulunmayacağı, ancak ek geçici madde 13’e göre sigortalı olarak kayıt ve tescilli bulunmak kaydı ile vergi dairelerine kayıtlı olarak kendi nam ve hesabına bağımsız çalışmalarını belgeleyen sigortalıların belgeledikleri süreyi borçlanabilecekleri-
Sosyal güvenlik sistemimizde çifte sigortalılığa yer verilmemiş olması nedeniyle “çakışan sigortalılık” olarak da adlandırılan, bir sigortalının aynı anda birden fazla sosyal güvenlik kurumuna tabi olması halinin, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 3/I-(F) ve (K), 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununun 24/2-c madde hükümleri dikkate alınarak, sadece birine değer verilerek çözüme kavuşturulacağı-
Munzam Vakıftan emekli maaşı alabilmek için TTB. Emeklilik Sandığı Vakfından emekli maaşı bağlanması yeterli olmayıp, aynı zamanda Munzam Vakıf keseneklerini geri almamış bulunmak koşulu da arandığından, davacıya Munzam Vakıftan emekli maaşı bağlanmasının söz konusu olamayacağı, Munzam Vakıf tesis senedinde prim iadesine ilişkin ihya müessesesi yer almadığından, davacının aldığı primleri iade etme yolundaki isteminin de tesis senedi hükümlerine aykırı bulunacağı-
Dış ülkede usulüne uygun yetkili memurları tarafından düzenlenen ve onaylanan resmi senetlerin o ülkede yürürlükte bulanan yasalara uygun ve o ülkedeki T.C. Başkonsolosluğu veya konsolosluk görevini yürüten T.C. Siyasi Memuru tarafından onaylanması halinde resmi senet hüküm ve kuvvetinde sayılacağı, bu şekilde onaylanmamış senetlerin delil teşkil edip etmeyeceğinin mahkemece takdir olunacağı-
Bağ-Kur sigortalısı olarak sağlık yardımı kapsamına girmiş olan kocası nedeniyle yararlanmakta olduğu sağlık yardımlarından davacının mahrum bırakılması, eşinden dolayı yapılan sağlık yardımlarını geri ödeme yükümlülüğü altına sokulması, davacının Anayasal haklarından olan sosyal güvenlik hakkından yoksun bırakılması sonucunu doğurmakta olup, yasa maddesi ile çeliştiği gibi sosyal güvenlik hukukunun temel yaklaşımına da aykırı düşeceği-
Sosyal Sigortalar Kurumu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar (Bağ-kur) Kurumu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı her türlü alacaklarının, haklarının, borçları ile birlikte, hiçbir işleme gerek kalmaksızın bu Kanunun yürürlük tarihi itibarıyla görevleri ile birlikte 5502 sayılı Kanunla ihdas edilen Sosyal Güvenlik Kurumuna devredildiği, anılan yasa hükümleri dikkate alındığında, sorumluluğun, artık tek çatı altında toplanmış olan hangi sosyal güvenlik kurumundan kaynaklandığının belirlenmesinde hukuki yarar bulunmamakta olup, davalı Kurumun faiz alacağından sorumlu olacağının kabulü gerekeceği, asıl borcun son bulması nedeniyle fer’ilerinin de son bulduğunun mahkemece resen göz önünde tutulması gerekeceği, davacının faiz talep hakkını saklı tuttuğuna ilişkin beyanın ya da bu kapsamda ele alınacak halin gereği olan işlem ve eylemlerin neler olduğunun araştırılarak, ortaya konmasında yasal zorunluluk bulunacağı-