Borçlu adına tebligatı alan kişinin, “borçlu ile birlikte oturup oturmadığı”nın araştırılarak (bu konudaki tanıklar dinlenerek), varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekeceği–
Borçlu yerine tebligatı alan kişinin, takipte ‘taraf sıfatı bulunmadığından yapılan tebligatın usulsüzlüğünü ileri süremeyeceği, çünkü ‘tebligatın usulsüzlüğü’ ve ‘tebliğ tarihinin düzeltilmesi’ ile ilgili başvuruları ancak tebligatın muhatabının ileri sürebileceği–
‘İmza edemeyecek durumda olanlar’a (örneğin okuma yazma bilmeyen kişilere, sağır-dilsiz olan kişilere) tebligat kanununun 24. maddesi uyarınca ‘komşularından bir kişinin huzurunda sol elinin başparmağı bastırılmak suretiyle’ yapılacağı–
Usulsüz tebliğ halinde öğrenme tarihinin şikayetçi tarafından bildirilmemiş olmasının veya sonradan bildirilmesini tebliğ tarihinin mahkemece öğrenme tarihi olarak belirlenmesine engel teşkil etmeyeceği çünkü tebliğ tarihini belirleme görevinin mahkemeye ait olduğu–
Borçluya gönderilen tebligatın, borçlunun oğluna ait işyerinde, onun daimi işçisine tebliğ edilmesinin usulsüz olacağı–
Tutuklu olanlara yapılacak, tebligatı bunların bulunduğu kurum veya memurunun temin edeceği–
HUMK’un 76. maddesi (şimdi; HMK. 33) uyarınca hukuki tavsif hakime ait olduğundan mahkemeye verilen dilekçede borçlu (vekili) tarafından ‘gecikmiş itiraz’ deyiminin kullanılmış olmasının sonuca etkili olmayacağı mahkemece bu başvurunun ‘tebligat usulsüzlüğüne ilişkin şikayet olarak değerlendirilmesi gerekeceği–
Mahkemece ‘ödeme emir tebliğ işleminin usulsüzlüğüne karar verilmesi halinde Tebligat Kanununun 38. maddesi gereğince ‘borçlunun usulsüz tebliği öğrendiği tarihin tebliğ tarihi olarak düzeltilmesine’ karar vermekle yetinilmesi gerekeceği ayrıca ‘tebligatın usulsüzlüğü nedeniyle ödeme emrinin iptaline’ karar verilemeyeceği–