Davalı banka tarafından çekişmeli taşınmazın aile konutu olduğu yapılan ekspertiz incelemesi ile öğrenilmiş olduğu hâlde davacının açık rızası alınmamış, TMK’nın 194. maddesinde öngörülen açık hükme uyulmayarak banka lehine ipotek tesis edilmiş olup, sonrasında yapılan icra takibi sonucu taşınmazın mülkiyeti alacağa mahsuben cebri ihaleyle bankaya geçmiş ise de, davalı bankanın TMK’nın 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı, asıl işlem olan ipotek baştan itibaren geçersiz olduğundan buna bağlı olarak banka adına cebri ihale sonucu yapılan tescil de yolsuz tescil niteliğinde olduğundan ihalenin feshi davasının açılıp açılmamasının da bir önemi bulunmadığı-
İhalenin feshi isteğinin reddedilmiş olmasının yolsuz tescil nedenini ortadan kaldırmayacağı, mülkiyet hakkına dayalı davaların her zaman açılabileceği- Tescilin ayni bir hüküm ve sonuç meydana getirebilmesi için geçerli bir hukuki sebebe dayanması gerektiği, çünkü hukuk sistemimizde tapu kayıtlarının oluşumunda ‘illilik’ diğer bir anlatımla ‘sebebe bağlılık’ prensibi esas alındığından bu prensip uyarınca tescilin geçerli ve haklı bir sebebe dayanması zorunluluğunun bulunduğu- Bu hususun TMK.’nin 1024. maddesinin 2. fıkrasında ‘Bağlayıcı olmayan bir hukuki işleme dayanan veya hukuki sebepten yoksun bulunan tescil yolsuzdur’ şeklinde açıklamanın yer aldığı- Yasa maddesindeki bu tanımdan anlaşılacağı gibi; gerçek hak durumuna uymayan tescilin yolsuz tescil olduğu-
İcra hukuku ile sınırlı olarak basit yargılamaya tâbi ihalenin feshi davasının mülkiyet hakkının illetini teşkil eden nedenin varlığına ya da yokluğuna delalet edemeyeceği; Türk hukuk sisteminde, tapu kayıtlarının oluşumuna esas alınan illilik prensibi gereği, ihalenin ayakta bulunması ya da fesih isteğinin reddedilmiş olması keyfiyetinin temelde yolsuz tescil nedenini ortadan kaldırmayacağı ve kesin hüküm teşkil etmeyeceği- Tüm davalıların tazminat talebinden müteselsilen sorumlu tutulmaları gerektiği- İcra takip dosyasının incelenmesinden; ödeme emrinin "muhatabın kendi imzasına tebliğ edildi." açıklaması ile davacı borçlunun ..köyü ... adresinde tebliğ edildiği, daha sonraki tebligatların Tebligat Kanunu’nun 35. maddesine göre yapıldığı, grafoloji ve sahtecilik uzmanlarından aldırılan bilirkişi raporuna göre, ödeme emri tebliğ mazbatasındaki imzanın davacı elinden çıkmadığı kanaati bildirildiği ve zabıta araştırması ile davacı borçlunun adı geçen köyde kesin olarak sürekli ikamet edip etmediğinin bilinmediğinin tespit edildiği, davalının 2 adet muvazaalı borç senedi düzenleyerek davacı aleyhine icra takibi başlattığı, icra takibinde davalıya çıkarılan tebligatların usulüne uygun olmadığı, cebri ihale ile devralan davalılar adına oluşan kaydın hukuki temelden yoksun olup, yolsuz tescil niteliğinde bulunduğu, davalıların yolsuz tescili bilen ve bilmesi gereken kişi konumunda bulunduğu, TMK'nun 1023. maddesinin korumasından yararlanamayacağı-
Haczin, kesinleşmiş icra takibinin konusu olan bir alacağın ödenmesini teminen borçluya ait ve haczi kabil bulunan mallara bir bakıma takibi yapan icra müdürlüğünün el koyması işlemi olduğu- Haciz şerhinin terkini- Haciz şerhinin usulsüz konulduğunun saptanması veya lehtarın talebi üzerine kaldırılması mümkün olduğu gibi Türk Medeni Kanununun 1010. maddesi uyarınca borcun ödenmesi, icra takibinin düşmesi ya da herhangi bir sebeple sona ermesi halinde de taşınmaz kaydının terkininin mümkün olduğu-
Takibin başlatıldığı tarihte taşınmaz alacaklının murisi adına kayıtlı ise de, taşınmazın mülkiyetinin murisin ölüme bağlı tasarrufu olan vasiyetnamesinden ötürü TMK'nin 705. maddesi gereğince davacı üçüncü kişiye ait olduğunun anlaşıldığı, buna göre davacı üçüncü kişinin miras bırakanın payına düşen kira alacağının tahsilini isteyebileceği kabul edilerek, kira alacağı yönünden işin esasının incelenmesi ile sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-
Davalının haczinin, davacının açtığı tapu iptali ve tescil istemli davanın karar tarihinden sonra işlendiği anlaşıldığından, mahkemece, dava konusu taşınmazın borçlu adına olan tapu kaydının iptali ile üçüncü kişi adına tesciline karar verildiği, verilen tescil kararının "kurucu" nitelikte bir işlem değil, "bildirici" nitelikte bir işlem olduğu gözetilerek, mülkiyet hakkının haciz tarihinden önce davacı üçüncü kişiye geçtiğinin kabulü ile "haczin kaldırılmasına" karar verilmesi gerektiği-
Kaydı iptal edilen 55 parselin infaz edilmeyen ilk hükmünde davacıların mirasbırakanlarının taraf olduğu ve hüküm tarihinde adına 1/2 pay bulunduğu, ayrıca iptal edilen 55 parselin kapsadığı alanın 58 parselle bir bütün halinde kullanıldığı gözetildiğinde, davacıların temlik ettikleri 1/2 payın kapsamını bilen ve bilmesi gereken konumunda oldukları hususunda gözönüne alındığında payı temlik eden davacıların mülkiyet hakkı bulunmadığı bu nedenle davalıdan herhangi bir talepte bulunmalarının mümkün olmadığı-
İhaleye konu taşınmazın tapu kaydında şikâyetçi lehine asliye hukuk mahkemesi tarafından ihtiyati tedbir şerhi konulmuş ise de; ihtiyati tedbir kararının cebri satışı engellemeyeceği ve şikâyetçi lehine ihtiyati tebdir şerhi verilmiş olmasının şikâyetçiyi İİK. mad. 134/2 uyarınca ilgili konumuna sokmayacağı- Tapu siciline tescil edilmemiş olan satış vaadi sözleşmesinin de şikâyetçiye tapu sicilindeki ilgili sıfatıyla ihalenin feshini isteme hakkı vermeyeceği- Şikâyetçi lehine ihale konusu taşınmazın tapu kayında icrai haciz şerhi konulduğundan, bu nedenle İİK. mad. 134/2 gereğince tapu sicilindeki ilgililerden sayılacağından ihalenin feshini isteme hakkı bulunduğu- İhaleden önce kesinleşen mahkeme kararı ile ihale konusu taşınmazın maliki olmasına karşın bu hakkını tapuya tescil ettirmeyen şikâyetçinin "tapu sicilindeki ilgili" sıfatını kazanamayacağı ve malik olma sıfatı ile ihalenin feshi isteminde bulunma hakkı bulunmadığı- Ancak şikâyetçi, aynı zamanda ihaleye konu taşınmazın tapu sicilinde haciz şerhi koydurduğundan, "haciz alacaklısı" sıfatı ile ihalenin feshini isteyebileceği- "Mülkiyet hakkının mutlak ve ayni nitelikte hak olması nedeniyle bu hakkı sınırlayan herkese karşı ileri sürülebileceği, bu bağlamda taşınmazın korunmasına yönelik olarak ve somut olayda olduğu gibi tescilsiz olarak kazanılan mülkiyetin tapuda tescilini engelleyen ihale işleminin iptali istemiyle açılan davanın, mülkiyet hakkını korumaya yönelik ve bildirici tescile imkân sağlayacak bir tasarruf işlemi olduğu, İİK'nın 134/2 maddesinde belirtilen, 'tapu sicilindeki ilgililer'in taşınmazın tapu kaydında lehine haciz şerhi, ipotek şerhi, irtifak hakkı şerhi bulunan kişiler, tapu siciline şerh edilmiş ön alım ve geri alım hakkı sahipleri ile harici satış sözleşmesi ve gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin tarafları, tasarrufun iptali kararının davalısı olduğu, tapu siciline kayıt edilen sınırlı ayni hak sahipleri ve şahsi hak sahipleri ihalenin feshi şikâyetini yapabilecek kişiler olarak sayılırken, kesinleşmiş mahkeme kararıyla şekli ve maddi anlamda mülkiyet hakkını tescilsiz olarak kazanan ayni hak sahibine ilgili sıfatı verilmesi gerektiği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Cebri icrada yapılan ihale ile taşınmazı satın alan kişi veya kurumun taşınmazın mülkiyetini ihale tarihinde kazanmış olacağı, davalı bankanın, dava konusu taşınmazın mülkiyetini 13/03/2014 tarihinde icra müdürlüğünce yapılan ihale ile kazandığı, davaya konu edilen 644,50 m²'lik fabrika binasının mülkiyetin kazanıldığı 13/03/2014 tarihi itibariyle değerinin belirlenmesi ve bu değerin davalı bankadan tahsiline karar verilmesi gerektiği-
İcra dairesi tarafından taşınmaz kendisine ihale edilen alıcının, o taşınmazın mülkiyetinin kazanmış olduğu- Mülkiyeti kazanan ihale alıcısının, ihale gününden itibaren taşınmazın işgal eden kişiden 'ihtar göndermesine gerek olmadan' ecrimisil isteyeceği-
