............ parsel sayılı tapu kaydında davalı olduğu belirtildiğine, kadastrosu kesinleşmemiş olduğuna ve malik hanesi boş bulunduğuna göre, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 30/2. maddesi (766 sayılı Tapulama Kanunu'nun 54. maddesi) uyarınca gerçek maliki belirleme görevi ile malik hanesindeki boşluğu doldurma görevi Kadastro Mahkemesine ait olduğuna göre, uyuşmazlık hakkında görevsizlik kararı verilmek suretiyle dava dosyasının görevli ve yetkili Kadastro Mahkemesine gönderilmesi gerekeceği-
Dava konusu taşınmaza; davalı ve davacıların murisi 1/2’şer payla malikken, açılan ortaklığın giderilmesi davası sonucu ihale ile davacılar satın aldığından mülkiyetin ihale tarihi itibariyle geçeceği ve ihale tarihi itibariyle taşınmaza tam malik olup, bu husus gözetilmeden, davacıların ½ pay sahibi olduğu kabul edilerek ecrimisil hesap edilmesinin doğru olmayacağı- Ecrimisil davalarında talep olması halinde, bilirkişi tarafından her yıl için saptanan ecrimisil miktarına tahakkuk tarihleri olan dönem sonlarından (her yıl için 31 Aralık tarihinden) itibaren yasal oranda faize hükmedilmesi gerekeceğinden toplam ecrimisil bedeli için, dava tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesinin doğru olmadığı-
Davacının meskeniyet iddiasıyla yaptığı haczedilmezlik şikayeti, ihalenin feshi davasının reddine ilişkin kararın kesinleşmesinden sonra kabul edilmiş olup, cebri ihaleyle satışı mümkün olmayan çekişmeli taşınmaz, usulüne uygun işlemlerle yapılan ihale neticesinde satılmış olsa da, taşınmazın temlikinin yolsuz tescil niteliğinde olduğu, alıcının iyiniyet iddiasının dinlenemeyeceği ve tapu iptali ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerektiği- Davacının kardeşi olan ihale alıcısı davalının iyiniyetinden de söz edilemeyeceği-
İhale ile taşınmazı satın alan kişi, ihalenin kesinleşmesi halinde, taşınmazın mülkiyetini ihale tarihinde kazanmış olacağından, davacının ihale tarihinde tam malik olacağı ve taşınmazın paylı mülkiyet olmaktan çıkacağı, bu nedenle de ihale tarihinden tahliye tarihine kadarki ecrimisil alacağına hükmedilmesi gerektiği-
İ.lı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği- İspat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların yazılı delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği; şayet, yazılı delil başlangıcı sayılacak bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin de karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu- Taraflar arasında daha önce görülen davda, eldeki davaya konu taşınmazlarla aynı gün davalıya temlikleri yapılan taşınmazlarla ilgili davanın kabulüne karar verildiği ve kararın kesinleştiği, anılan kararın eldeki davada güçlü delil teşkil ettiği ve davalının Köln Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen nafaka davasındaki beyanının taraflar arasındaki inançlı işlemin ikrarı mahiyetinde olduğu-
Muvazaalı işlemde miras bırakanın, gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istediği ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıkladığı için görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymayarak, gizli bağış sözleşmesi de şekil koşulları da yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebileceği- Miras bırakanın asıl irade ve amacının ortaya çıkarılmasına bağlı ve bir iç sorun olan, gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında, doğru şekilde değerlendirilmesinin de büyük önem taşıdığı- Ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalının alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki kişisel ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk olduğu- Miras bırakan, sağlığında hak dengesini gözeten, kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilemeyeceği-
TMK'nin 705/2. maddesi gereğince taşınmaz mülkiyetinin 13/01/2004 tarihinde kesinleşen mahkeme kararı ile kazanıldığı, haciz tarihinden önce mülkiyetin şikayetçi üçüncü kişiye geçtiği, taşınmaz mülkiyetinin 13/01/2004 tarihinde kesinleşen tapu iptal ve tescil kararıyla şikayetçi 3. kişiye geçmiş olmasına göre, haciz tarihinde taşınmazın tapuda borçlu adına kayıtlı olmasının sonuca etkili olmadığı, tasarruf işlemlerinin yapılması için de şikayet tarihi itibariyle taşınmazların şikayetçi adına tapuya tescil edildiği hususları gözetildiğinde, davacının talebinin haklı olduğu-
Şikâyetçi vakfın dayanak yaptığı tescile ilişkin mahkeme kararı tapu kütüğüne tescil edilmediğinden vakfın şikâyet hakkı doğmadığı; dolayısıyla şikâyetçi vakfın haczin kaldırılmasını talep edemeyeceği- Bu hususun icra mahkemesince kendiliğinden gözetileceği- Şikâyetçinin mülkiyet hakkını tapu kütüğüne tescil ettirmek sureti ile her zaman şikâyet yolu ile haczin kaldırılmasını isteme hakkına sahip olduğu- Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerektiği-
Tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın TMK. mad. 1007 uyarınca tazmini isteği-TMK. mad. 705/2 uyarınca tapu iptal ve tescil istekli davaların kesinleştiği tarih itibariyle mülkiyet hakkı sona ereceğinden bu tarih itibariyle tapusu iptal edilen gerçek ve tüzel kişilerin zararı oluşacağı ve bu nedenle; mahkemece, tapu iptali ve tescil davasının kesinleşme tarihini değil de karar tarihi değerlendirme tarihi olarak dikkate alan bilirkişi raporunun hükme alınması suretiyle karar verilemeyeceği-
Ormanlar özel mülkiyete konu olamayacak ise de, genel arazi kadastrosu sırasında taşınmaz hakkında kadastro tespit tutanağı düzenlenerek tapu kütüğünün gerçek kişi adına oluşturulduğu, daha sonra intikal yoluyla davacıya geçtiği, bu şekilde tapu sicili hatalı olarak tutulduğundan, TMK. mad. 1007 kapsamında Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacının gerçek zararlarının karşılanması gerektiği- Davacının oluşan zararını ile ilgili olarak, arazi niteliğinde olan taşınmaza net gelir metodu ile tapunun iptaline ilişkin mahkeme kararının kesinleştiği tarihe göre değer biçilmeye çalışılmasında yöntem olarak bir isabetsizlik bulunmadığı- Mahkemece çevre parsellere ilişkin emsal kararları araştırılmaması, kapitalizasyon faiz oranını % 5 kabul eden ve yine dava konusu taşınmazın konumu ve bilirkişi kurulu raporunda belirtilen özellikleri dikkate alınarak, tespit edilen metrekare birim fiyatına ilave edilecek objektif değer artırıcı unsurun % 30'dan yüksek olması gerektiği halde, düşük objektif değer artış oranı kabul eden bilirkişi raporuna hüküm kurulmuş olması ve 2007 yılı esas ilçe tarım müdürlüğü verilerinin getirtilerek bilirkişi raporunun denetlenmesi gerekirken il tarım verilerinin getirtilmesi ile yetinilmesinin hatalı olduğu-