Vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşmenin geçerli olduğu ve vekil edeni bağlayacağı, vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu hususun vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalacağı, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamayacağı, ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmamasının, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmesi gerekeceği, söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulmasının zorunlu olduğu-
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye göre; davacı tarafından 27.5.1998 tarih 09389 yevmiye numaralı vekaletname ile mirasbırakan babalarından intikal eden taşınmazlara ilişkin işlemlerin yapılması için davalıya satış yetkisini de içeren vekalet verildiği, vekilin vekaleti kullanarak davacının 3 nolu bağımsız bölümdeki 80/2400 payını ve 5 nolu bağımsız bölümdeki 20/480 payını 05.02.2007 tarihinde diğer davalı eşi ...’e devrettiği, davalı vekili ...’in dolaylı beyanlarıyla bedel alınmadan ve davacının satış iradesi bulunmaksızın eşine temlik edildiği, davalı ...'in de vekilin eşi olması sebebi ile bu durumu bilen ve bilmesi gereken kişi konumunda bulunduğu, davalıların el ve işbirliği içinde hareket ettikleri, vekilin vekalet görevini kötüye kullandığı kabul edilerek davacının tapu iptal ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesinde kural olarak isabetsizlik olmadığı-
Vekilin üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlü olduğu, vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verildiği, bu itibarla vekilin, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altında olduğu, vekâletin kapsamının, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirleneceği, sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğünün daima mevcut olduğu, hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınmasının, satacağı kimseyi dahi belirtmesinin, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermeyeceği, vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekilin değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olacağı, bu sorumluluğun, BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırıldığı-
Alacaklının ölümü ölünceye kadar bakım sözleşmesinin sona ermesini gerektirmesine rağmen, borçlunun ölümü ile bu sözleşmenin son bulmayacağı, ancak TBK 618.maddesinde “bakım borçlusu ölürse bakım alacaklısı bir yıl içinde sözleşmenin feshini isteyebilir” hükmünün yer aldığı, fesih hakkı bir yıl içinde kullanılmamışsa sözleşmenin bakım borçlusunun mirasçıları ile devam edeceği, somut olayda, davacının süresinde ölünceye kadar bakma sözleşmesinin feshini talep etmediği, bu nedenle sözleşmenin bakım borçlusunun mirasçıları olan davalılar ile davacı arasında devam ettiğinin anlaşıldığı, dosya içeriği ve toplanan deliller ile tanık beyanlarından; davacının 1925 doğumlu, yaşlı ve bakıma muhtaç olduğu, bakım borçlusunun ölümü ile bakım borcunun mirasçıları olan davalılara geçtiği, davalılardan R.’nin davacı ile aynı avlu içerisinde farklı evlerde yaşadığı, ancak aralarında geçimsizlikler bulunduğu, diğer davalıların başka yerlerde yaşadıkları, bu nedenle davacıya bakma imkanlarının olmadığı, bu haliyle bakım yükümlülüğünün bir arada yaşamak suretiyle yerine getirilmesi imkanının olmadığının anlaşıldığı-
Dosya içeriğinden, davalı ...'nin dava dilekçesinde belirtilen “ ” adresine gönderilen dava dilekçesinin, muhatap adresten taşındığından yeni adresi de bilinmediğinden iade edildiğinin, yargılama aşamasında davalı ...'ye yapılmış bir tebligat evrakı bulunmadığının anlaşıldığı, öncelikle, yasaya uygun biçimde taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına girilmesinin, deliller toplanarak bir sonuca ulaşılmasının asıl olduğu, esasen, taraf teşkilinin sağlanmasının Anayasa'nın 90/son maddesi delâletiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesi hükmü uyarınca adil yargılanma hakkının bir gereği olduğu-
TMK. mad. 1007 'de düzenlenen objektif (kusursuz) sorumluluğun, taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalması nedeniyle tapu kaydının iptali kararının kesinleştiği ve TMK. mad. 705 uyarınca mülkiyet hakkının kaybedildiği tarihte başlayacağı; taşınmazın makul ve gerçek değerinin saptanmasında dava tarihinin değil, mülkiyet hakkına müdahalenin gerçekleştiği ve zararın doğduğu tarihin esas alınması gerektiği- Tazminat miktarı belirlenirken öncelikli konunun, tapusu iptal edilen taşınmazın değerlendirme tarihi itibarıyla niteliğinin tespiti olduğu- Mahkeme kararı ile taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalması sebep gösterilerek tapu kaydının iptaline karar verildiği ve konu itibariyle devletin sorumluluğu doğduğundan tazminat talep edilen davada, yetersiz bilirkişi raporu esas alınarak karar verilmesinin doğru olmadığı-
İmar çaplarının dayanağı idari işlem iptal edilmedikçe hukuki varlığını devam ettireceği ve korunması gerekeceği, mahkemece tapu iptali ile kaydın eski hale dönüştürülmesine karar verilemeyeceği-
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle, kayden davacının mirasbırakanı ...’in paydaşı olduğu çekişmeli taşınmazın davalı vekil ...i tarafından vekalet görevi kötüye kullanılmak suretiyle diğer davalılara danışıklı olarak devredildiği gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesinde kural olarak bir isabetsizlik bulunmadığı-
Öncelikle keşfen belirlenen 391.251,26 TL üzerinden davacı tarafa harç ikmalinin yaptırılması, bu zorunluluk yerine getirildiği takdirde davaya devam edilmesi gerekirken, anılan husus gözardı edilerek işin esası bakımından hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
Hilenin (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlandığı, hatada yanılma, hilede ise yanıltmanın söz konusu olduğu, 6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşmenin bağlayıcı sayılamayacağı, değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan tarafın hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabileceği ve verdiği şeyi geri isteyebileceği-