Mirasçının, mirasçı olmayan üçüncü kişiler aleyhine, miras payının adına tescili istemiyle dava açması mümkün değil ise de, kayıt maliki olan mirasçı ya da mirasçılar aleyhine, kendi miras payının adına tescili istemiyle tek başına dava açmasına usulen bir engel bulunmadığı,davacının kadastro tespitinin kesinleştiği tarihten geriye dönük olarak 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğini ispatlayamaması nedeniyle davanın reddine karar verilmiş ise de; yapılan araştırma, inceleme ve uygulamanın hüküm için yeterli olmadığı-
Mahkeme, kararı gerekçesi ile birlikte tefhim etmiş ise, temyiz süresinin tefhim tarihinden itibaren; ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim etmiş ise, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlayacağı- Temyiz dilekçesinin hüküm veren mahkeme aracılığı ile karşı tarafa tebliğ edilmesi ve karşı tarafa temyiz dilekçesine karşı cevap verme ve karşı temyiz isteminde bulunmak hakkının tanınması gerektiği-
Taraflar arasındaki tazminat davası-
"Borçlunun aciz içerisinde olması" ibaresinin, İİK'nın 178. maddesinde sadece borçlunun müracaatıyla başvurulabilen doğrudan iflas sebepleri arasında sayılmış olduğu, somut olayda alacaklı tarafından borçlunun iflasının istenmiş olduğu gözetildiğinde bu ibarenin, dava dilekçesinin sonuç bölümündeki İİK'nın 179. madde hükmüne dayalı istemin dayanağı olarak kullanıldığının kabulünün gerektiği- Mahkeme kararının gerekçe bölümü ile hüküm sonucunun çelişkili olmasının, mahkeme kararlarının tereddüt doğurmayacak şekilde açık olması kuralına aykırılık oluşturduğu- Alacaklının dava dilekçesinde doğrudan iflas sebebini açıkça yazmasının gerekeceği, çünkü her doğrudan iflas sebebinin dayanağı olan vakıanın değişik olduğu ve bu vakıaların sonradan ileri sürülmesinin, iddianın, davanın genişletilmesi yasağına tabi olduğu- Bir sermaye şirketinin borca batıklık nedeniyle iflasının istenmesi halinde, bu durumun mahkemece re’sen tespitinin gerektiği-
İİK. mad. 120/2 anlamında alacaklının, yüklenicinin arsa sahibinden olan imalat bedeli alacağı ile ilgili istemi, sözleşmenin tasfiyesi kapsamında yüklenici tarafından ileri sürülebilecek bir istem olduğundan, alacaklıdan, alacakla ilgili açıklama alınıp, nispi harcın tamamlanmasından sonra, istemi ile ilgili araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği-
Davacı vekili, davalı borçlu şirketin alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla kendisini borçlu, diğer davalı şirketlerden birini kefil, birini ise alacaklı göstererek beş senet verdiğini, davalı alacaklı şirket tarafından anılan senetlere dayalı olarak icra takip yapıldığını bu işlemlerin muvazaalı olduğunu belirterek davalılar arasındaki muvazaalı borç senetlerinin ve icra takibine ilişkin tasarrufun iptaline, söz konusu icra takip dosyasından işlem yapılmaması için ihtiyati tedbir kararı verilmesine karar verilmesini talep etmiş olup, tedbirin kabulünden sonra itiraz üzerine yapılan incelemede, mahkemece, "tedbir talebinin kabulünün, yargılamanın henüz tamamlanmadan davanın esasını çözecek nitelikte olduğu, tüm icra işlemlerinin durdurulması yönünden ihtiyati tedbir kararı verilemeyeceği, bununla birlikte kıyas yoluyla uygulanacak olursa icra takibi başladıktan sonra açılan menfi tespit davalarında dahi satış dahil hiçbir işlemin durdurulamayacağı sadece vezneye giren bedelin ödenmesinin durdurulmasına karar verilebileceği, ancak tüm icra takip bedelinin ödenmesi veya karşılık gelen teminatın yatırılması halinde satış işleminin durdurulabileceği, bu hali ile icra işlemlerinin tamamının durdurulmasına yönelik verilen ihtiyati tedbirin kaldırılması gerektiği" gerekçesiyle, ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına karar verilmesinin isabetli olduğu- Tasarrufun iptali istemine ilişkin davada, mahkemece verilen ara kararın, İİK. mad. 281/2 madde kapsamında ihtiyati haciz mahiyetinde olduğu; davalının itirazı üzerine ihtiyati haciz mahiyetindeki tedbir kararının kaldırılmasına ilişkin kararların isabetli olduğu-
Kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması bozma nedeni olup, bu durumda mahkemece, anılan İçtihadı Birleştirme Kararı'nda da belirtildiği gibi, bozmadan önce verilen kararla bağlı olmaksızın aradaki çelişkiyi giderecek şekilde ve bozma ilamına uyulmakla usuli kazanılmış hak oluştuğu da göz önünde bulundurularak yeniden karar verilebilmesi için hükmün bozulması gerektiği-
"Davanın ve birleştirilen davanın kabulü ile taşınmazda murise tahsis edilen alana denk gelen hissesinin iptali ile davacı ve birleştirilen dava davacısı adına miras payları oranında tapuya kayıt ve tesciline" şeklinde kurulan hükmün infaz olanağı olmadığı- Dava konusu taşınmazın koruma amaçlı imar planında konut alanında kaldığı, DOP (düzenleme ortaklık payının) kesilmediği belirtilmiş olmasına rağmen uygulanan oran saptanmadan ve hükme yansıtılmadan karar verilmiş olmasının hatalı olduğu-
Ayrıca sıra cetveline yönelik şikayetlerde icra mahkemesi, önüne gelen şikayetleri sonuçlandırmak ve icra müdürüne bu yönde talimat vermekle görevli olup, düzenlenecek yeni sıra cetvelinde sıra cetvelinin hangi ilkelere göre düzenleneceğini belirtmesi, diğer anlatımla, alacaklıların ne miktar için hangi sıralarda yer alması gerektiğini saptaması, hukuka uygun olmayan kısımları göstermesi, bu çerçevede işlem yapılması için icra müdürüne talimat vermesi (İİK'nın m. 17/I) gerektiğinden, iptal nedenlerinin gerekçede belirtilmesi ve hüküm fıkrasında sıra cetvelinin iptaline karar verilmesi ile yetinilmesi gerekeceği, bu durumda mahkemece, paylaştırmanın nasıl yapılacağının gerekçede gösterilmesi gerektiği gözetilerek, gerekçe kısmında bilirkişi raporu doğrultusunda paylaştırmanın nasıl yapılacağının açıklanması gerekirken, hüküm fıkrasında paylaştırmanın nasıl yapılacağının gösterilmesinin, HMK'nın hüküm fıkrasında gerekçeye ait herhangi bir sözün tekrar edilmemesine ilişkin 297/2. maddesine aykırı olduğu gibi, icra müdürünün yerine geçilmek suretiyle sıra cetvelinin düzenlenmesi anlamına da geldiğinden doğru olmadığı-