Davacılar vekilinin dava konusu taşınmazlar yönünden feragat beyanı bulunmamakta, atiye terk beyanının bulunduğu, feragat ve atiye bırakma müesseselerinin hukuki sonuçları bakımından farklı olduğu gözetilmeden karar verilmesinin yerinde olmadığı- Aktif dava ehliyetinin bulunmadığı anlaşılan davacı hakkında 6100 sayılı HMK’nun 297/2. maddesine aykırı olarak olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmamasının yerinde olmadığı- Eldeki dava, taşınmazın aynına ilişkin olup, muris muvazaası nedenine dayalı iptal ve miras payları oranında tescil istemli açıldığına göre, davanın kabul edilmesi halinde dava konusu taşınmazların keşfen saptanan değerlerinin davacıların miras paylarına isabet eden değeri üzerinden nispi karar ve ilam harcına hükmedilmesi gerekirken, hangi dava değeri üzerinden karar ve ilam harcına hükmedildiğinin açıklığa kavuşturulmadan karar verilmesinin isabetli olmadığı-
Mahkemece, verilen kısa kararda “davacının men’i müdahale davasının ecrimisil talebinin reddine“ denilmesine karşın, gerekçeli kararda: ”davacının men’i müdahale davasının kabulüne, davalıya ait ev ve kömürlüğün ... 12 parselin 45,00 metrekarelik kısmına müdahalesinin men’ine, üzerinde bulunan binaların enkazı davalıya ait olmak üzere kal’ine,ecrimisil talebinin reddine” karar verildiği, bu şekilde kısa karar ve gerekçeli karar arasında çelişkiye yol açılmasının doğru olmadığı-
Bölge Adliye Mahkemesi karar gerekçesinde dosya içeriği ile uyuşmayan, bilgisayardan kopyala-yapıştır şeklinde yapılan işlemden kaynaklandığı düşünülen bir takım ifadelere yer verildiği, bu şekilde oluşturulan kararın 6100 sayılı HMK.nun 297. maddesine aykırı olduğu-
Hükmedilen alacaklara uygulanacak faizlerin başlangıç tarihlerinin açıkça gösterilmemesinin HMK.nın 297/2. maddesine aykırı olup, infazda tereddüt oluşturacak nitelikte olduğu-
Yerel mahkemenin hangi delilerle sonuca ulaştığını değil, dayanılan delillerde yer alan hangi vakıanın kabul edildiğini ve tarafların kusur durumunu Yargıtay denetimine elverişli şekilde gerekçeli olarak açıklaması zorunlu olduğundan, gerekçesiz olarak kurulan hükmün kanuna aykırı olduğu-
Hüküm altına alınan alacakların net mi yoksa brüt mü olduğunun hükümde belirtilmemesinin HMK’nun 297/2. maddesine aykırı olduğunun ve infazda tereddüde yol açacağının düşünülmemesinin hatalı olduğu-
Açıkça tanık deliline dayanılmadığı halde, mahkemece erkeğin tanıkları dinlenerek kadına kusur yüklenmesinin doğru olmadığı ve buna bağlı olarak davacı-karşı davalı erkeğin tamamen kusurlu olduğunun kabulü gerektiği- Mahkemece kadın yararına takdir edilen tedbir nafakası açısından gerekçeli karar ile hüküm kısmında çelişki yaratıldığından, bunun kanuna aykırı olduğu-
Hüküm altına alınan miktarın net mi yoksa brüt mü olduğunun hükümde belirtilmemesinin HMK.nun 297/2. maddesine aykırı olup, infazda tereddüte yol açacağının düşünülmemesinin bozmayı gerektirdiği-
Borçlunun talepleri ve şikayete konu icra dosyası kapsamı ile ilgisi bulunmayan gerekçelere dayanılarak istemin reddine karar verildiği görüldüğünden, yasal gerekçeyi içermediği ve dolayısıyla denetim olanağının bulunmadığı anlaşıldığı-
Mahkemece, hükümdeki bir yazım veya hesap hatasının düzeltilmesi ya da hükmün icrasında meydana gelebilecek bir tereddütü ortadan kaldırmaya yönelik bir düzeltme yapılmayıp , hüküm altına alınan miktarlar tamamen değiştirildiği, bu nedenle Yargıtay İçtihadı Büyük Genel Kurulu’nun 10.4.1992 gün ve 1991/7 Esas, 1992/4 Kararına ve HMK.’nın 297, 298, 305/2. ve 321. maddelerine aykırı olan kararın bozulması gerektiği-