Açıkça tanık deliline dayanılmadığı halde, mahkemece erkeğin tanıkları dinlenerek kadına kusur yüklenmesinin doğru olmadığı ve buna bağlı olarak davacı-karşı davalı erkeğin tamamen kusurlu olduğunun kabulü gerektiği- Mahkemece kadın yararına takdir edilen tedbir nafakası açısından gerekçeli karar ile hüküm kısmında çelişki yaratıldığından, bunun kanuna aykırı olduğu-
Borçlunun talepleri ve şikayete konu icra dosyası kapsamı ile ilgisi bulunmayan gerekçelere dayanılarak istemin reddine karar verildiği görüldüğünden, yasal gerekçeyi içermediği ve dolayısıyla denetim olanağının bulunmadığı anlaşıldığı-
Hâkimin taleplerin her biri hakkında olumlu-olumsuz bir karar vermek zorunda olduğu-
Mahkemece, hükümdeki bir yazım veya hesap hatasının düzeltilmesi ya da hükmün icrasında meydana gelebilecek bir tereddütü ortadan kaldırmaya yönelik bir düzeltme yapılmayıp , hüküm altına alınan miktarlar tamamen değiştirildiği, bu nedenle Yargıtay İçtihadı Büyük Genel Kurulu’nun 10.4.1992 gün ve 1991/7 Esas, 1992/4 Kararına ve HMK.’nın 297, 298, 305/2. ve 321. maddelerine aykırı olan kararın bozulması gerektiği-
Yerel mahkeme, dayanılan delillerde yer alan hangi vakıaları kusur olarak nitelendirdiğini Yargıtay denetimine elverişli şeklide gerekçeli olarak açıklamak zorunda olmasına rağmen , yerel mahkeme kararında boşanma davasına sebebiyet veren olaylarda davacı kadının kusurlu olduğu belirtilmiş, ancak davacı kadının "kusurlu davranışlarının neler olduğu" gösterilmeyerek gerekçesiz şekilde hüküm kurulmasının, kanuna aykırı olduğu-
Mahkemece yapılması gereken işin, bilirkişilerden taşınmaz başında yeniden keşif yapılarak, raporlar arasındaki çelişki giderildikten sonra dava konusu taşınmazın irtifak hakkına tecavüzlü kısımlarının net olarak tespit edilip ayrıntılı ve infaza elverişli rapor düzenlettirmek ve bu rapor doğrultusunda HMK 297/2. maddesi gereğince tecavüzlü kısımların hüküm fıkrasında gösterilerek açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde tecavüzlü kısım kaldırılarak elatmanın önlenmesine karar vermek olması gerekeceği, bilirkişi raporuna atıf yapılarak karar verilmesinin doğru olmadığı-
Gerekçeli kararın kısa karara uygun olmamasının çelişki yaratacağı ve gerekçeli kararın yok hükmünde olduğu anlamına geleceği-
Mahkemece tefhim edilen hüküm özetinde (kısa kararda) aynen “Olmak üzere toplam ............... TL brüt asıl alacak miktarı üzerinden icra takibinin devamına”, denilmesine rağmen, gerekçeli kararda tashih şerhi olarak “Her ne kadar kısa kararda 1 nolu kısmın 6. paragrafında " olmak üzere toplam ........... TL brüt asıl alacak miktarı üzerinden icra takibinin devamına" diye yazılmışsa da, toplam miktarın sehven yanlış yazıldığı, alacak miktarları toplandığında .............. TL olduğu anlaşılmakla davacı vekilinin tavzih dilekçesi de dikkate alınarak gerekçeli kararda bu yanlışlık düzeltilerek hüküm kurulmuştur. ” denilerek kısa karar ile gerekçeli karar arasında açık çelişki oluşturulduğu-
Bozma kararından sonra bozmaya uyularak verilen hükmün yeni bir hüküm olduğu, bozmaya uyularak tesis edilen hükmün, tüm istekleri karşılar şekilde yeniden yazılması gerekeceği, mahkemece, bu husus gözetilmeksizin, asıl dava yönünden verilmiş karar Yargıtayca bozulmadığından yeniden karar verilmesine yer olmadığı şeklinde karar verilmesinin doğru olmadığı-
Komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi davalarında, davalının hiçbir kusuru olmasa da, elatmanın önlenmesine, eski hale getirme ve tazminata hükmedilebileceği- Su boruları yerin altından geçiyor olsa da; arzın üstü ve altı parsel malikine ait olup, buradan geçirilecek her türlü mecra irtifakının, parsel malikinin izni ile mümkün olduğu- Mahallinde yeniden keşif yapılarak davalı tarafından geçirildiği iddia edilen boruların tam olarak hangi parsel altından geçtiğinin izlenebilir ve denetime elverişli raporla belirlenmesi gerektiği- Ek bilirkişi raporunda, tahliye kanalının işler hale getirilmesi veya yeni tahliye kanalı yapılması sureti ile davacının parseline yağmur sularının dolmasının engelleneceği belirtildiği halde, mahkemece bu husus değerlendirilmeksizin doğrudan dolgu malzemesinin davacı parseline zarar vermeyecek hale getirilmesine karar verilmiş, zararın ne şekilde giderileceği ya da ne tür önlemler alınması gerektiği açıklanmasızın hüküm tesis edilmiş olduğundan, infaza elverişli olmayacak şekilde kurulan hükmün bozulması gerektiği-