Davacı dava dilekçesinde açıkça istemini "itirazın iptali" davası olarak belirtmiş bu hukuksal nedene dayanmış olup dava dilekçesindeki açıklamalar da kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde ve özellikle bir yoruma hacet kalmaksızın, davanın itirazın iptali istemiyle açılmış bir dava olduğunu göstermekte; tahsil istemi de içermemekte olduğundan açılan tipik itirazın iptali davasının dava ekonomisi kuralları gözetilerek alacak davası hükümleri altında görülüp sonuçlandırılmasının olanaklı olmadığı-
Davalı mahkemeye katılmadığına göre, davayı inkâr etmiş sayılacağı, bu durumda davacı “davalıya mal satıp teslim ettiğini” yazılı delille kanıtlamakla yükümlü olacağı-
Davalı-borçlunun “takipten önce temerrüde düştüğü” kanıtlanamadığında, temerrüdün takiple gerçekleştiğinin kabulü gerekeceği-
İcra inkâr tazminatı, İİK. nun 67/2. maddesinin açık hükmü gereği, ancak itirazın iptali davası sonunda davanın kısmen veya tamamen kabulüne karar verilmesi koşuluna bağlı olarak ‘hükmolunan meblağ’ miktarı üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat olduğu-
Dava, davacıya ait araçta meydana gelen hasar ve gelir kaybı kalemlerinden oluşan zararın tazmini istemine ilişkindir. KTK.’ nun 85. maddesine göre, sigortalı aracın neden olduğu kaza sonucunda 3. şahsın aracında meydana gelen gerçek zararların dışında aracın kaza yapması sonucu çalışmamasından kaynaklanan kazanç kaybı sigorta poliçesiyle güvence altına alınan zararlardan değildir. Buna göre, mahkemece, davalı sigorta şirketi açısından davacının aracının çalışamamasından kaynaklanan gelir kaybına ilişkin zarar talebinin red edilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile kabulünün hükmün bozulmasına neden olacağı-
Çeklerin keşideci borçluya iade edilmesinin, ödemeye karine teşkil edeceğinden, bu karinenin aksinin alacaklı davacı tarafından kanıtlanması gerekeceği-
Davacı vekili temyiz dilekçesinde, “haklarındaki dava reddedilen bir kısım davalıların hüküm kesinleşmeden önce davayı kabul ettiklerini, bu nedenle kararın bozulmasını” talep etmekle, gerçekten de dosya içerisinde bir kısım davalıların bu yönde verdikleri dilekçe görülmekle, mahkemece bu beyanlar göz önüne alınarak yeni bir karar oluşturulması için, ilk kararın bozulması gerekeceği-
Davacı, sözleşme gereği peşin ödediği bedelin, davalı tarafından malların teslim edilmemesi nedeni ile iadesi için ihtarname keşide etmiş ve ihtar davalıya tebliğ edilmiştir. Bu durumda, davalının ihtarnamede verilen (3) günlük sürenin sonunda temerrüde düştüğünün kabulü ile davacının bu tarihten itibaren temerrüt faizi isteyebileceği düşünülmeden, mahkemece faize ilişkin talebin reddinde isabet olmadığı gibi, davacının peşin ödediği bedelin likit nitelikte olduğu gözetilerek, İİK. nun 67/I maddesi uyarınca davacı yararına tazminata karar verilmesi gerekeceği-
Davalı borçlu, aleyhindeki icra takibinde hem borca hem de icra dairesinin yetkisine itiraz etmiştir. Davacı vekili, borçlunun yetkili olduğunu bildirdiği yerde dava açmak suretiyle zımnen borçlunun bildirdiği yerin yetkili olduğunu kabul metmiş sayılır. Kural olarak icra dairesinin yetkisine ve borca itiraz edilmesi durumunda, İİK’nun 50. maddesi uyarınca mahkemece öncelikle icra dairesinin yetkisine yönelik itirazın incelenmesi gerekir. Mahkemece bu yönde bir inceleme yapılmamışsa da, yukarda belirtildiği gibi davacı vekilinin, davalının gösterdiği icra dairesinin yetkisini zımnen kabul etmiş sayılacağından, bu icra dairesince yeni bir ödeme emri çıkarılması ve itiraz halinde ona karşı itirazın iptali davası açması gerekeceği-
Davalı, davacı ile arasında ticari ilişki bulunduğunu inkâr etmemiş, “talep edilen akaryakıt bedelini ödediğini” savunmuştur. Bu durumda; ispat külfetinin “ödeme” savunmasında bulunan davalıya ait olduğu ve bu savunmasını yazılı delille kanıtlaması gerekeceği-