İşyeri hekimi ile işverenin ücreti serbestçe kararlaştırabilecekleri, işyeri hekimin tarifenin altında ücretle çalışmayı kabul etmesinin ancak işyeri hekiminin tıbbi deontoloji kurallarına uymaması sonucu, hakkında meslek içi disiplin kurallarının uygulanmasının gerekçesinin olabileceği-
B.K.uyarınca yabancı para borcunun ödenmemesi halinde alacaklı bu borcun fiili ödeme günündeki rayice göre Türk parası ile ödenmesini isteyebileceği, bu durumda mahkemece HUMK. nun 74. (HMK.’nun 26.) maddesi uyarınca, davanın dayanağı olan icra takibindeki talebe bağlı kalınarak “yabancı para alacağının fiili ödeme tarihindeki Türk Lirası karşılığının tahsiline” olanak sağlayacak şekilde hüküm kurması gerekirken, yabancı paranın Türk Lirası karşılığı üzerinden itirazın iptaline karar vermesi doğru olmadığı gibi, Türk parasına yabancı para için istenen oranda faiz uygulamasının da yanlış olacağı-
Dava konusu çekler süresinde ibraz edilmediğinden, davacı kambiyo hukukuna dayalı müracaat hakkını kaybetmiş olup, bu belgelere yazılı delil başlangıcı olarak dayanıp, alacağını her türlü delille ispat olanağı varsa da, davacı bu alacağını ispatlayamadığından “davanın reddine” karar verilmesinde yasaya aykırı bir yön bulunmayacağı-
Takip talebinde davacı banka İİK’nun 138/3 maddesine aykırı olarak %10 avukatlık ücreti talep etmiştir. İİK.’nun 138/3 maddesine göre, vekil vasıtası ile yapılan takiplerde vekâlet ücretinin alacaklı ile borçlu arasında yapılmış sözleşmeye bakılmaksızın icra müdürü tarafından Avukatlık Ücret Tarifesine göre hesaplanması gerektiğinden, mahkemece “%40 oranında vekâlet ücretinin tahsiline” imkân verecek şekilde “itirazın iptaline” karar verilmiş olmasının doğru olmayacağı-
Dava açıldıktan sonra davalı borçlunun icra dosyasındaki itirazından vazgeçmesi nedeni ile davanın konusuz kaldığı ve böylece davalının haksızlığı anlaşıldığına göre, dava konusu alacağın likit nitelikte olduğu da gözetilerek, davacı lehine inkâr tazminatı hükmetmek gerekeceği-
Gönderme kararları tek başına temyiz edilemez ise de; gönderme kararının niteliği ile bağdaşmayacak biçimde yargılama gideri ve vekâlet ücretine hükmolunmuş ise, nihai hüküm niteliğindeki bu bölümü yalnız başına temyiz edilebilir. Mahkemece “gönderme kararı” alınması durumunda, vekâlet ücretine karar verilemeyeceği-
İcapsız yemin niteliğindeki beyana dayanarak hüküm oluşturulamayacağı-
Dava, iş ortaklığı aleyhine açılmıştır. Adi ortaklığın tüzel kişiliği olmadığından taraf olma ehliyeti de yoktur. Bu nedenle davanın adi ortaklık ya da ortaklardan birkaçı aleyhinde değil, ortakların tümüne karşı açılması gerekir. Ancak tüm ortaklar gösterilmeden dava açılması durumunda davanın hemen reddedilmemesi, adi ortaklığı oluşturan ortakların tümüne tebligat yapılarak davada temsil edilmelerinin sağlanması konusunda davacıya önel verilerek bu usul noksanlığını tamamlaması halinde davanın karara bağlanması gerekeceği-
Taraflar arasında akdedilen genel kredi sözleşmesinde “temerrüt faizinin; Merkez Bankasına, davacı bankaca bildirilen en yüksek faiz oranına %50 ‘sinin ilavesi ile bulunacak oran olduğu, hususu hüküm altına alınmıştır. Bu durumda mahkemece, bilirkişi marifeti ile bu oran belirlenip buna göre davacı banka alacağının hesaplanması gerekirken, sözleşmeye aykırı olarak, davacı bankanın fiilen uyguladığı en yüksek faiz oranına %50 ilave edilerek bulunan oranın temerrüt faizi olarak kabul edilip, bu oran esas alınarak hazırlanan bilirkişi kurulu raporuna göre hüküm kurulmasının bozmayı gerektireceği-
Faturalara “vadesinde ödeme yapılmaması halinde vade farkı uygulanacağına dair şerh konulması” ve süresi içerisinde faturaya itiraz edilmemiş olmasının, fatura içeriğinin kesinleşmesi sonucunu doğurup, vade farkı istenilmesine olanak vermeyeceği-