Davacı, sözleşme gereği peşin ödediği bedelin, davalı tarafından malların teslim edilmemesi nedeni ile iadesi için ihtarname keşide etmiş ve ihtar davalıya tebliğ edilmiştir. Bu durumda, davalının ihtarnamede verilen (3) günlük sürenin sonunda temerrüde düştüğünün kabulü ile davacının bu tarihten itibaren temerrüt faizi isteyebileceği düşünülmeden, mahkemece faize ilişkin talebin reddinde isabet olmadığı gibi, davacının peşin ödediği bedelin likit nitelikte olduğu gözetilerek, İİK. nun 67/I maddesi uyarınca davacı yararına tazminata karar verilmesi gerekeceği-
Davalı borçlu, aleyhindeki icra takibinde hem borca hem de icra dairesinin yetkisine itiraz etmiştir. Davacı vekili, borçlunun yetkili olduğunu bildirdiği yerde dava açmak suretiyle zımnen borçlunun bildirdiği yerin yetkili olduğunu kabul metmiş sayılır. Kural olarak icra dairesinin yetkisine ve borca itiraz edilmesi durumunda, İİK’nun 50. maddesi uyarınca mahkemece öncelikle icra dairesinin yetkisine yönelik itirazın incelenmesi gerekir. Mahkemece bu yönde bir inceleme yapılmamışsa da, yukarda belirtildiği gibi davacı vekilinin, davalının gösterdiği icra dairesinin yetkisini zımnen kabul etmiş sayılacağından, bu icra dairesince yeni bir ödeme emri çıkarılması ve itiraz halinde ona karşı itirazın iptali davası açması gerekeceği-
Davalı, davacı ile arasında ticari ilişki bulunduğunu inkâr etmemiş, “talep edilen akaryakıt bedelini ödediğini” savunmuştur. Bu durumda; ispat külfetinin “ödeme” savunmasında bulunan davalıya ait olduğu ve bu savunmasını yazılı delille kanıtlaması gerekeceği-
İşyeri hekimi ile işverenin ücreti serbestçe kararlaştırabilecekleri, işyeri hekimin tarifenin altında ücretle çalışmayı kabul etmesinin ancak işyeri hekiminin tıbbi deontoloji kurallarına uymaması sonucu, hakkında meslek içi disiplin kurallarının uygulanmasının gerekçesinin olabileceği-
Dava konusu çekler süresinde ibraz edilmediğinden, davacı kambiyo hukukuna dayalı müracaat hakkını kaybetmiş olup, bu belgelere yazılı delil başlangıcı olarak dayanıp, alacağını her türlü delille ispat olanağı varsa da, davacı bu alacağını ispatlayamadığından “davanın reddine” karar verilmesinde yasaya aykırı bir yön bulunmayacağı-
B.K.uyarınca yabancı para borcunun ödenmemesi halinde alacaklı bu borcun fiili ödeme günündeki rayice göre Türk parası ile ödenmesini isteyebileceği, bu durumda mahkemece HUMK. nun 74. (HMK.’nun 26.) maddesi uyarınca, davanın dayanağı olan icra takibindeki talebe bağlı kalınarak “yabancı para alacağının fiili ödeme tarihindeki Türk Lirası karşılığının tahsiline” olanak sağlayacak şekilde hüküm kurması gerekirken, yabancı paranın Türk Lirası karşılığı üzerinden itirazın iptaline karar vermesi doğru olmadığı gibi, Türk parasına yabancı para için istenen oranda faiz uygulamasının da yanlış olacağı-
Takip talebinde davacı banka İİK’nun 138/3 maddesine aykırı olarak %10 avukatlık ücreti talep etmiştir. İİK.’nun 138/3 maddesine göre, vekil vasıtası ile yapılan takiplerde vekâlet ücretinin alacaklı ile borçlu arasında yapılmış sözleşmeye bakılmaksızın icra müdürü tarafından Avukatlık Ücret Tarifesine göre hesaplanması gerektiğinden, mahkemece “%40 oranında vekâlet ücretinin tahsiline” imkân verecek şekilde “itirazın iptaline” karar verilmiş olmasının doğru olmayacağı-
Dava açıldıktan sonra davalı borçlunun icra dosyasındaki itirazından vazgeçmesi nedeni ile davanın konusuz kaldığı ve böylece davalının haksızlığı anlaşıldığına göre, dava konusu alacağın likit nitelikte olduğu da gözetilerek, davacı lehine inkâr tazminatı hükmetmek gerekeceği-
Gönderme kararları tek başına temyiz edilemez ise de; gönderme kararının niteliği ile bağdaşmayacak biçimde yargılama gideri ve vekâlet ücretine hükmolunmuş ise, nihai hüküm niteliğindeki bu bölümü yalnız başına temyiz edilebilir. Mahkemece “gönderme kararı” alınması durumunda, vekâlet ücretine karar verilemeyeceği-
Dava, iş ortaklığı aleyhine açılmıştır. Adi ortaklığın tüzel kişiliği olmadığından taraf olma ehliyeti de yoktur. Bu nedenle davanın adi ortaklık ya da ortaklardan birkaçı aleyhinde değil, ortakların tümüne karşı açılması gerekir. Ancak tüm ortaklar gösterilmeden dava açılması durumunda davanın hemen reddedilmemesi, adi ortaklığı oluşturan ortakların tümüne tebligat yapılarak davada temsil edilmelerinin sağlanması konusunda davacıya önel verilerek bu usul noksanlığını tamamlaması halinde davanın karara bağlanması gerekeceği-