Poliçeler hakkında uygulanması gereken TK.'nun 644. maddenin (yeni TTK.’nun 732. maddesinin) bonolar hakkındaki dava ve takiplerde de uygulanamayacağı, çünkü eski TTK. nun 690. maddesinde 644. Maddesine atıf yapılmamış olduğu, bu durumda davacının ancak genel hükümlere dayanarak “haksız edinim” kurallarına göre dava açabileceği- (NOT: Bu içtihat yeni 6102 sayılı TTK.’nun 778. maddesinin (d) bendi uyarınca geçerliliğini yitirmiştir. Çünkü bu bentte açıkça “TTK.’nun 732. maddenin de bonolar hakkında uygulanabileceği” öngörülmüştür.)-
İspat külfetinin davacıda olduğu durumlarda, davacının iddiasını yazılı delille kanıtlamak zorunda olduğu- Ama öte yandan davacı taraf “dava konusu satışlarla ilgili olarak bölgede teamül bulunduğunu” belirterek tanık dinlenebileceğini iddia etmiştir. Bu durumda mahkemece bu iddianın araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-
Davalılar arasındaki hatır ilişkisinin, son hamil durumundaki davacıya karşı ileri sürülemeyeceği-
Bilirkişilerden alınan raporlarda çelişki olması durumunda biri diğerine tercih edilmeyip, taraflarca yapılan itirazlar da dikkate alınarak, oluşturulacak yeni bilirkişi heyetinden bu çelişkileri giderecek yeni bir rapor alınarak sonuca gidilmesi gerekeceği-
“Temsile salahiyeti olmadığı halde, bir şahsın temsilci sıfatı ile bir poliçeye imzasını koyan kimse, o poliçeden dolayı bizzat mesul olur ve poliçeyi ödediği takdirde temsil olunanın haiz olabileceği haklara sahip olur. Salahiyetini aşan temsilci için dahi hüküm böyledir”, düzenlemesi uyarınca, mahkemece husumetin resen göz önüne alınması gerekeceği gözetilerek, öncelikle davalının kooperatifi temsile salahiyeti olup olmadığı araştırılarak, taraf delilleri toplanıp karar vermek gerekirken ‘takip aşamasında ileri sürülmeyen itirazın dava aşamasında ileri sürülemeyeceği’ gerekçesi ile “davanın kabulüne” karar verilmiş olmasının, bozmayı gerektireceği-
Davalı tarafın kefaletten çekildiğine ilişkin ihtarına karşılık davacı banka “kredi kullanan şirketin bankaya borcu olduğunu bu borcun depo edilmesi halinde kefaletin sona ermiş olacağını” bildirmiştir. Banka açıklanan ihtarında “ödeme şartının yerine getirilmesi halinde kefaletin sona ereceği”nden bahsetmiş olup, şart yerine getirilmeden kefaletin sona erdiği kabul edilemeyeceğinden, davalının anılan şartı yerine getirip getirmediği araştırılarak şayet yerine getirmemiş ise “kefaletin devam ettiği” gözetilerek, alınacak bilirkişi raporu doğrultusunda bir karar vermek gerekeceği-
İcra dairesine yapılan itirazın alacaklıya tebliğ edildiği tarihten itibaren 1 yıl içerisinde dava açılmaması halinde, davanın itirazın iptali davası şeklinde incelenemeyeceği ve kendiliğinden alacak davasına dönüşemeyeceği kabul edilmekte ise de, davacı vekili tarafından verilen ıslah dilekçesi ile davanın alacak davası olarak yürütülmesi talep edildiğinden bu durumda mahkemece davanın alacak davası olarak incelenip sonuçlandırılması gerekeceği-
Yetki itirazının esas hakkında itirazla birlikte yapıldığında, Tetkik Merciinin öncelikle yetki itirazını inceleyip kesin bir sonuca bağlaması gerekeceği, itirazın iptali için müracaat edildiği hallerde de alacaklıya ya mahkemeye ya da mercie müracaat imkanı bakımından bir tercih hakkı tanındığı, alacaklı tercihini mahkemeye müracaat şeklinde yapmışsa artık mahkemenin hem icra dairesinin yetkisine itirazı ve hem de borcun esasına ilişkin itirazı incelemesi gerekeceği-
“Vade farkı faturasının düzenlendiği tarihten itibaren” temerrüt faize hükmedilmesinin yerinde olmayacağı-
Davalı, davacıyla abone sözleşmesi yapmış ve elektrik kullandığı yeri tahliye ettiğine ilişkin davacıya herhangi bir başvurusu bulunmadığından sözleşme gerekleri uyarınca kullanılan akım bedelinden sorumlu tutulmasının gerekeceği-