Çoklu yapılarda ortak yönetim kararlarının bağlayıcılığı tartışmasızdır. Ancak yönetim planında ön görülen ödemenin gecikme (temerrüt) faizi olması yanında, cezai şart olarak kararlaştırıldığı kabul edilmeli, BK. nun m.161 hükümlerinin uygulanması lüzumu üzerinde durulmalıdır. BK. nun 161. maddesi gereğince âkitler cezanın miktarını tayinde serbest iseler de son fıkra gereğince ‘’Hâkim, fahiş gördüğü cezaları tenkis ile mükelleftir.’’ Ülkede seyreden enflasyon, faiz oranları ve günün şartları dikkate alınarak, makul bir miktar üzerinden cezai şarta hükmedilmesi gerekeceği-
İİK.’ nun 193. maddesi hükmüne göre haciz yoluyla yapılan takipler iflasın açılmasıyla durur, iflas kararının kesinleşmesiyle de düşer. Somut olayda davalının yargılama sırasında iflasına karar verildiği ve kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır. Bu durumda yukarda açıklanan yasa hükmü gereğince itirazın iptali davasının dayanağı haciz yoluyla yapılan ilamsız takipte düşmüştür. İcar inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için ortada geçerli bir takibin bulunması gerekir. Davaya konu takip düştüğünden ortada geçerli bir takipten söz edilemez. Mahkemece davacı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilmemesinde yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Taraflar arasındaki uyuşmazlık icra takibine konu çeklerin teminat çeki olup olmadığı, teminat amacıyla verilip verilmedikleri noktasında toplanmaktadır. Çek bir ödeme vasıtası olup, kural olarak bir borcun tediyesi amacıyla verildiğinin kabulü gerekir. Bu durumda mahkemece “çeklerin teminat amacıyla verilen çekler olduğu yolundaki savunmanın davalı tarafça yazılı delille kanıtlanması gerektiği gözetilmeden yazılı gerekçe ile hüküm kurulmasının hükmün bozulmasına neden olacağı-
Davacı, “işyerinde fiili kullanıcı olan davalının elektrik tüketim borcunu ödememesi nedeniyle başlattığı icra takibine yöneltilen itirazın iptaline karar verilmesini” talep etmiştir. Dava konusu tüketim borcunun söz konusu olduğu yer işyeri olup, işyeri ile ilgili tüketim borcundan doğan uyuşmazlıklar 4077 sayılı Yasa kapsamında olmadığından, bu tür uyuşmazlıklarda genel mahkemelerin görevli olacağı-
Davacı/alacaklı; taraf defterlerine dayanmakta, davalı/ borçlu ise; kendi defterlerini delil olarak göstermesine rağmen, mahkemenin verdiği kesin süreye karşın davacının defterini ibrazına karşın davalının ticari defterini ibraz etmemesi ve davacı defterinde yapılan bilirkişi incelemesinde davacının alacaklı olarak görülmesi üzerine “davanın kabulü” gerekeceği-
Dava, murisin ölümü üzerine mirasçılardan sadece davacı ve iki çocuğu tarafından veraset ilamı ibraz edilerek, miras bırakana ait bankadaki paranın kendi paylarına ilişkin kısmının ödenmesi istemine ilişkin olup; miras bırakanın bir kısım mirasçılarını teşkil eden davacı tarafın, terekeye dâhil mevduat hesabından kendi mirasçılık paylarını talep yönünden “aktif dava ehliyetleri” bulunmadığından, davanın reddi gerekeceği-
Taraflar arasındaki uyuşmazlık likit gaz satış sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Satış sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklar BK.’ nun 125. maddesi uyarınca 10 yıllık zamanaşımına tabidir. Tüp ve benzeri ayrıntılar yönünden de asıl sözleşmenin bağlı olduğu zamanaşımı kuralları uygulanır. Kaldı ki, basit muhakeme usulüne tabi sulh hukuk mahkemesinde zamanaşımı itirazının en geç ilk oturumda yapılması gerekir. Somut olayda zamanaşımı itirazı süresinde yapılmamış ve davacı taraf süresinden sonra yapılan zamanaşımı itirazına açıkça karşı çıkmıştır. Bu durumda mahkemece işin esasının incelenmesi gerekirken somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin hükmüm bozulmasına neden olacağı-
Her ne kadar davacı tarafından davalıya gönderilen faturaya itiraz edilmemişse de, fatura tek başına hizmetin verilmiş olduğunun kanıtı olamaz. Başka bir ifade ile davacı davalının almadığını savunduğu döneme ilişkin hizmet vermiş olduğunu kanıtlamakla yükümlüdür. Mahkemece bu yönler gözetilerek davacıya uyuşmazlık konusu hizmeti verdiği yolundaki iddiasını ispat olanağı tanınarak bir karar verilmesi gerekirken, ispat külfetinin tayininde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulmasının hükmün bozulmasına neden olacağı-
Dava açılabilmesi için davacının korunmaya değer hukuki yararının bulunması gerekir. Bu bir dava şartıdır. Hukuki yarar dava açıldığı anda var olmalıdır, ilerdeki bir yarar yeterli değildir. Bu nedenle muaccel olmayan alacak için dava açılamaz, açılmış ise dava hukuki yarar yokluğu nedeniyle red olunur. Somut olayda dava konusu edilen alacak henüz muaccel olmamıştır. Bu nedenle davanın reddi doğru ise de vekâlet ücretinin dava şartı yokluğu nedeniyle maktu olarak takdiri gerekirken nisbi olarak hesaplanmasının hükmün bozulmasına neden olacağı-
Davacı alacaklının davalı borçluyu takipten önce BK.’ nun 101. maddesi gereğince; keşide edilen bir ihtarla temerrüde düşürmediği, bu nedenle takip tarihine kadar işlemiş faiz talep edemeyeceğinin gözetilmemesi doğru olmadığı gibi davacının takip talepnamesinde asıl alacakla birlikte işlemiş faiz toplamına takipten itibaren faiz talep ettiği dikkate alınmadan “itirazın iptaline, takibin devamına” şeklinde BK.’ nun 104/son maddesine aykırılık teşkil edecek şekilde faize faiz yürütülmesine olanak sağlayacak biçimde karar verilmesinin de kabul şekliyle hükmün bozulmasına neden olacağı-