İcra takibine konu borcun itirazın iptali davasından önce ödenmesi halinde, alacaklının bu ödenen kısım yönünden dava açmakta hukuki yararı yoktur. Dolayısıyla, ödenen bu kısım yönünden icra inkâr tazminatına hükmedilemeyeceği-
Yetki itirazında bulunan tarafın yetkili icra dairesini doğru olarak göstermesi gerekeceği, aksi halde bu itirazın yapılmamış hükmünde olacağı-
Davacı takibinde haksız ise de, kötüniyetli sayılamayacağından davalı lehine %40 oranında kötüniyet tazminatına hükmedilmesinin, hükmün bu nedenle bozulmasına neden olacağı-
Mahkemece, “borçlunun takipte yetkiye ve borca itiraz ettiği, davacı ile davalı arasında temel ilişki bulunmadığı, müracaat hakkı düşen çeke dayalı olarak girişilen takipte yetki kuralının genel yetki kuralına göre belirleneceği, yetkili icra dairesinin borçlunun yerleşim yeri icra dairesi olduğu” gerekçesiyle “yetkisiz icra dairesinde girişilen takibe yönelik itirazın iptali isteminin reddine” karar verilmesinde yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Davacı delil olarak davalının imzasını taşıdığını iddia ettiği ödeme talimatına ilişkin belgeler sunmuş, davalı ise “bu belgelerdeki imzaların kendisine ait olmadığını” savunmuştur. Bu durumda mahkemece, “anılan belgeler altındaki imzaların davalının eli ürünü olup olmadığı” yönünden imza incelemesi yaptırılarak oluşacak duruma göre karar gerekeceği-
2918 sayılı Yasa’nın 20/d maddesi uyarınca “trafikte tescilli araçların noter dışında ki her türlü satış ve devri” geçersizdir. Geçersiz satışlarda herkes aldığını iade etmekle yükümlüdür. Esasen bu yönler mahkemenin de kabulündedir. Yerel mahkemenin “davanın niteliği itibarı ile birlikte ifa kuralının uygulanamayacağı” yönündeki gerekçesinde ise isabet bulunmamaktadır. Zira Yargıtay YHGK.’nun 23.10.2010 tarih 2001/13-794 E,2002/844 K sayılı kararının içeriğinden de anlaşılacağı üzere; itirazın iptali davasında birlikte ifa kuralı uygulamak sureti ile hüküm kurulması mümkündür. Bu durumda mahkemece “davacı elindeki aracın davalıya iadesi kaydı ile itirazın iptali” yönünde bir hüküm kurulmasının mümkün olacağı-
Esas hakkında hüküm tesis eden mahkemenin yargılama giderleri hakkında da karar vermesi gerekeceği-
Sahte teminat mektubu nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan dava sonucunda mahkemece davacının olayda %25, davalı bankanın %75 oranında kusurlu bulunduğu kabul edilerek karar verilmiştir. Son bilirkişi raporunda davacı şirketin bankaya yazılı olarak müracaat etmemesi ve yazılı teyit almaması nedeniyle kusurlu olduğu, davalı bankanın da sahte teminat mektubunda iğfal kabiliyeti olsa bile bankanın BK.’ nun 101. maddesi uyarınca daha dikkatli ve özenli olması gerektiği, bu nedenle kusurlu olduğu belirtilmiştir. Görüldüğü gibi olayda her iki tarafında kusurlu olduğu, birinin kusurunun diğerinin kusurundan daha fazla olduğunu gösterir bir hal olmadığı gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle hüküm kurulmasının hükmün bozulmasına neden olacağı-
Dava, senede dayalı ilamsız takibe yönelik itirazın iptaline ilişkin olup, mahkemece İİK.’ nun 67/2. maddesi hükmü uyarınca davanın kabul edilen miktarı üzerinden davacı yararına tazminata karar vermesi gerekirken yazılı gerekçeyle reddi doğru olmadığı gibi, davacı yararına eksik vekâlet ücreti takdirinin de hükmün bozulmasına neden olacağı-