Çek hamilinin, çeke dayanarak sorumlu olanlara müracaat edebilmesi için çekin süresi içinde muhatap bankaya ibraz edilmiş olması gerekir. Aksi halde çek, kambiyo senedi niteliğini kaybeder. Kambiyo senedi niteliğini yitiren çekle ilgili olarak hamil ancak temel ilişkiye dayalı alacağını ispat ederek talepte bulunabilir. Temel ilişkiye dayalı alacak ispat edilemezse, talebin reddi gerekir-
Davacı “zamanaşımına uğrayan bonolarda yazılı miktar kadar davalının satım ilişkisi nedeni ile kendisine borçlu olduğunu ve bu borcu ödemediğini” öne sürmektedir. Bu iddia şekline göre davacının ibraz ettiği bonolar, davalı aleyhine HMK. 202 maddesi hükmüne uygun olarak “delil başlangıcı” niteliğindedir. Bu durumda uygulanacak olan zamanaşımı TTK 749. maddesindeki 3 yıllık zamanaşımı süresi olmayıp, satım hukuki ilişkisine dayalı, BK.108. maddesinde yazılı olduğu üzere 10 yıllık zamanaşımı süresidir. Dava konusu olayda henüz 10 yıllık zamanaşımı süresi dolmadığından, takibin dayanağı bonoların yazılı delil başlangıcı olduğu gözetilerek, mahkemece davacıdan tanık dâhil tüm delilleri varsa davalının karşı delilleri istenmeli ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, mahkemece, olayda henüz zamanaşımı süresi dolmadığı halde, aksi yazılı düşüncelerle davanın zamanaşımı nedeniyle reddinin, hükmün bozulmasını gerektireceği-
Takip ve dava konusu borç elektrik tüketim bedelinden kaynaklanmakta olup, tarifeler gereğince hesaplanması olanaklı olduğundan, tüketim bedeli ve eklentilerinden doğan alacağın “likit” bulunduğunun kabulüyle, itirazında haksızlığına karar verilen borçlunun, İİK.’ nun 67/2 maddesi gereğince icra inkâr tazminatıyla sorumlu tutulması gerekeceği-
Davalı tarafça icra dairesinin yetkisine de itiraz edilmiştir. İtirazın iptali davalarında hem icra dairesinin hem de mahkemenin yetkisine itiraz edilmesi durumunda İİK.’ nun 50. maddesi uyarınca öncelikle icra dairesinin yetkisine yönelik itirazın incelenmesi gerekir. Bu husus dava şartıdır. Mahkemece icra dairesinin yetkisine yönelik bir inceleme yapılmadan mahkemenin yetkisine yönelik itiraz reddedilip işin esasına girilmesinin hükmün bozulmasına neden olacağı-
Tüketici mahkemesi sıfatıyla asliye hukuk mahkemesinin vermiş olduğu karar “görevsizlik kararı” olup, işbölümü kararı niteliğinde değildir. HUMK.’ nun 193. maddesinde öngörülen 10 günlük hak düşürücü süre görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren başlar. Bu yönler gözetildiğinde davanın süresinde yenilenmiş olduğu açıktır. O halde, mahkemece işin esasına girilerek, iddia ve savunma çerçevesinde araştırma ve inceleme yapılıp, bir karar verilmesi gerekeceği-
Kredi kartı sözleşmesinden kaynaklanan alacağın likit olduğu gözetilerek davacı lehine icra inkar tazminatına karar verilmesi gerekirken, aksi düşünceyle bu istemin reddine hüküm oluşturulmasının hükmün bozulmasına neden olacağı-
Ödeme günü kesin olarak belirlenmemiş alacak, bu alacakla ilgili temerrüt ihtarı da yapılmamışsa, takip tarihine kadar geçen süre için faiz talep edilemeyeceği-
Davacı, davalının cari hesap sözleşmesini müteselsil kefil olarak imzaladığını, alışveriş bedellerinin ödenmemesi üzerine başlatılan icra takibine itiraz ettiğini iddia ederek itirazın iptali talebinde bulunmuştur. Satıcı, sağlayıcı veya kredi verenin tüketici ile müzakere etmeden, tek taraflı olarak sözleşmeye koyduğu, iyi niyet kurallarına aykırı düşecek şekilde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan sözleşme koşulları haksız şarttır. Taraflardan birinin tüketici olduğu sözleşmelerde yer alan haksız şartlar batıl olup tüketiciyi bağlamaz. Dosya kapsamından takip dayanağı sözleşmenin satıcı tarafından tek yanlı ve matbu olarak hazırlandığı, rakam, isim ve adreslerin yazılarak doldurulduğu ve sözleşmenin 12 punto koyu siyah harflerle düzenlenmediği anlaşılmaktadır. Tüketici aleyhine olan tazminat ve fahiş faiz oranının tüketici ile müzakere edildiği ispat edilememiştir. Bu durumda sözleşmedeki tazminat ve faiz oranına ilişkin hükümlerin haksız şart olduğunun kabulü gerekeceği-
Sözleşme altındaki garanti şerhi bölümünde yer alan beyanların, “garanti” sözleşmesi amacıyla değil “kefalet” amacıyla verildiğinin kabulü gerekir. Esasen davacı vekili de davalıya gönderdiği temerrüt ihtarnamesinde, “davalının kefil olduğu”ndan bahsetmekle, bu durumu kabullenmiştir. Bu halde mahkemece, uyuşmazlığın kefalet hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi gerekirken somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulmasının bozmayı gerektireceği-
Kural olarak davalının birden fazla olması halinde dava (takip) bunlardan birinin ikametgâhı mahkemesinde (icra dairesinde) açılır. Şayet alacaklı, takibe borçlulardan birinin ikametgâhı icra dairesinde girişmiş ve bu borçlu takibe de itiraz etmemişse diğeri yönünden de icra dairesinin yetkisi kesinleşecektir. Ne var ki, bu kuralın uygulanabilmesi için alacaklının borçlulardan en az birinin doğru ikametgâh adresinde takip yapması gerekir. Aksi halde yetki konusunda tercih hakkını doğru kullanmayan alacaklının bu hakkı karşı tarafa geçecek ve onun yetki itirazının göz önünde tutulması gerekecektir. Diğer yandan borçlulardan biri için özel yetkili bir icra dairesinde takip yapılması halinde 1086 sayılı HUMK’ nun 9/2 maddesinin 1. cümlesi hükmünün uygulanamayacağı-