Dava, evlilik birliği sırasında açılan müşterek hesaptan davalı eşin para çekerek tüm hesabı kapattığından bahisle payına düşenin ödetilmesine ilişkin olup, konusu’’evlilik birliği içinde edinilmiş malların tasfiyesine yönelik bulunduğundan aile mahkemesinde bakılması gerekeceği-
Davalının delil olarak sunduğu tahsilât makbuzlarında imzası bulunduğu iddia olunan kişinin davacı şirketin yetkilisi olmadığı, ancak önceki(ihtilafsız) ödemelerinde davacı şirket adına aynı kişiye yapıldığı ve böylece davacı şirketin bu şekildeki tahsilâtı benimsediği kabul edilerek hüküm kurulmuş ise de, mahkemece ihtilafsız döneme ilişkin tahsilât makbuzlarının davacı defterine kayıtlı olup olmadığı araştırılarak, kayıtlı ise anılan kişiye yapılan ödemelerle ilgili teamül halini almış fiili bir uygulamanın varlığından söz edilebileceği gözetilerek, yapılacak inceleme sonucunda davacı defterinde anılan makbuzların kayıtlı olmaması halinde bu kişiye yapılan ödemelerin davacıya yapılmış ödeme olarak kabul edilemeyeceği, deftere kayıt varsa uyuşmazlığa konu belgedeki imzanın aynı kişiye ait olup olmadığının incelenmesi ve oluşacak duruma göre hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ile karar verilmiş olmasının bozmayı gerektireceği-
Kira alacağını tahsil amacıyla girişilen icra takibine itiraza ilişkin davalarda ‘resen araştırma kuralı’nın değil ‘delillerin taraflarca hazırlanması’ ilkesinin gerektiği - Davayı takip etmeyen ve karşı tarafa yemin teklif etme hakkının kullandırılması için gerekli masrafları yatırmayan davalının bu hakkını kullanması için Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 415. maddesinde yazılı işleme başvurulması, eş söyleyişle yemin davetiyesinin davacıya tebliğine yönelik masrafların Hazineden karşılanmasının olanaklı olmadığı-
Şirket payının devri veya devir vaadi hakkındaki sözleşmelerin yazılı şekilde yapılması ve imzaların noterce tasdik edilmesi gerektiği hükme bağlanmış olup, aksi halde bu tür sözleşmelerin ilgililer arasında dahi hüküm ifade etmeyeceği, diğer bir deyişle geçersiz olacağı öngörülmüştür. Bu husus taraflarca ileri sürülmese bile, mahkemece re’sen dikkate alınması gerekir. Taraflar geçerli olmayan sözleşmeler ile bir kısım edimlerde bulunmuş ise verilenlerin genel hükümler çerçevesinde talep edilebilmesi mümkündür. Dava sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre ele alınarak sonuçlandırılması gerekeceği-
Hâkim iki tarafın iddia ve savunmasıyla bağlı olup, talepten fazlaya karar veremez. Bu durumda, talebe konu edilmeyen karşı yan vekâlet ücreti kaleminin reddi gerekirken kabulü usul ve yasaya aykırı olup hükmün bozulmasına neden olacağı-
Yargıtay’ın istikrar kazanmış uygulamasına göre, gecikme zammı “faiz” niteliğinde olduğundan, mahkemece takip tarihinden sonrası için faize faiz yürütülmesine olanak sağlayacak biçimde hüküm oluşturulması BK.’ nun 104/son maddesine aykırılık oluşturduğundan, hükmün bozulmasına neden olacağı-
Uyuşmazlık, banka kartını da içeren sözleşmeden kaynaklandığından, uyuşmazlığın genel mahkemelerde çözümlenmesi gerekeceği-
Elektrik kullanımı bedelinden doğan alacak “likit” nitelikte olduğundan, icra inkâr tazminatına hükmedilmesi gerekeceği-
Davalı, “davacı avukatı vekil tayin ettiğini, yazılı sözleşme yapmadıklarını, davacının müddeabihin %10’ u oranında ücret isteyemeyeceğini, aralarında vekâlet akdinin kurulduğu tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Yasası’nın 164/4. maddesi gereğince müddeabihin %5 oranında ücret isteyebileceğini” savunmuşsa da, mahkemece sonradan yürürlüğe giren 5043 sayılı yasaya göre “davanın kazanılan bölümü üzerinden %10 oranında ücret takdiri” yoluna gidilmiştir. Halbuki davacının vekâlet üstlendiği tarihte yürürlükte olan 4667 sayılı Avukatlık Yasası’nın 164/4 maddesi hükmü gereğince tarafların dava değeri olarak kabul ettiği miktar üzerinden %5-%15 arasında bir ücret takdir ve tayini gerekeceği-