Banka kredi kartlarına ilişkin uyuşmazlıkların, genel mahkemelerde görülmesi gerekeceği-
Davanın tarafları aynı değilse önceden başka bir dosyada verilmiş mahkeme hükmü bu davalılar yönünden kesin hüküm olarak kabul edilemeyeceği, ancak takdiri nitelikte güçlü delil olarak kabul edilebileceği-
Taraflar arasında akdedilen sözleşmenin hükümleri incelendiğinde hizmet sözleşmesi olarak nitelendirilmesi mümkün bulunmadığından, davaya bakma görevinin iş mahkemesine ait olmadığı-
Vade farkı talep edilebilmesi için taraflar arasında bu konuda yazılı bir sözleşme bulunması veya yanlar arasında süre gelen bir uygulama sonucu teamül oluşması gerekir. Mahkemece taraflar arasında vade farkı yönünden sözleşme veya fiili uygulama bulunup bulunmadığı tartışılmadan bilirkişi tarafından vade farkı alacağı olarak hesaplanan miktarı da davacı alacağı olarak kabul edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmasının hükmün bozulmasına neden olacağı-
Borçlu, alacağın mevcudiyetine veya miktarına itiraz etmemiş, sadece yetki itirazı ile birlikte takip tarihinden itibaren işlemeye başlayan yasal faiz oranına itiraz etmiştir olduğundan, itirazın, icra mahkemesi tarafından inceleneceği, genel mahkemenin, hem yetkiye hem de esasa ilişkin itirazı birlikte inceleyeceğine ilişkin Yargıtay uygulamasına yanlış anlam yüklenerek, borçlunun asıl alacağın %40’ı oranında inkâr tazminatına mahkûm edilmesinin usul ve yasaya aykırı olacağı-
Davacı banka tarafından başlatılan icra takibinde takipten sonraki dönem için KKDF talep edilmiş olup, itirazın iptaline denilmek sureti ile bu kalem talebin tahsiline imkân sağlanmıştır. Oysa, takip sonrası dönem için KKDF talep olunamayacağı-
Mahkemece “çek hamili olan davacının ödenmeyen çek bedelini tahsili için 6 ay içinde icra takibi yapmadığı gibi TTK.’ nun 644, (şimdi; 732.) maddesi gereğince bir yıl içinde sebepsiz zenginleşme davası da açmadığı davacının çek bedelini davalıdan haricen tahsil ettiği ve bu sırada faiz alacağına ilişkin ihtirazı kayıt ileri sürmediği TBK.’ nun 131. maddesi gereğince fer’i nitelikteki faizin asıl borçla birlikte ortadan kalkacağı” gerekçesiyle “davanın reddine” karar vermiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Dava konusu malzemelerin davacı tarafından davalıya teslim edildiği ve halen davalının elinde bulunduğu konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, bu teslimatın satış amacıyla mı yoksa davalının otelinde teşhir amacıyla mı yapıldığı konusunda toplanmaktadır. Her ne kadar davalı “taraflar arasında satım akdi bulunmadığını malların kendisine teşhir amacıyla teslim edildiğini” savunmuş ise de, davacı tarafından düzenlenip kendisine tebliğ edilen faturaya itiraz etmediği gibi “depoya koyduğunu belirttiği malzemelerin davacı tarafından alınması” konusunda herhangi bir ihtar da göndermemiştir. Bu olgular dosyadaki diğer delillerle birlikte değerlendirildiğinde; taraflar arasında satış akdi bulunduğunun ve TTK.’ nun 23. maddesi uyarınca süresinde itiraz edilmeyen fatura münderatının kesinleştiğinin kabulü gerekir. Davalı taraf bu olguların aksini de kanıtlayamamıştır. Mahkemece bu yönler gözetilmeden delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulmasının, hükmün bozulmasına neden olacağı-
İcra takibine dayanak senet altındaki imzanın davacıya ait olmadığı iddiasına dayalı menfi tespit talebine ilişkin davada, ilamsız icra takibine itiraz edildiği ve itirazın iptali davası açılmışsa, bu davadan sonra aynı borç ile ilgili menfi tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığının kabul edildiği, ancak icra takibine itiraz edilmiş olmasına rağmen itirazın iptali davası açılmamış ise, bu halde borçlunun menfi tespit davası açmasında hukuki yararının olduğu, icra takibinin itiraz üzerine durmasının takip hukukuna ilişkin bir durum olup takip dayanağı senedi hükümsüz kılmayacağı-
Borçlar Kanununa göre vekâletten azilin ve ondan istifanın her zaman mümkün olduğu, Kanunun bu hükmü emredici olup aksine öngörülerek ceza koşulunun geçerli olmayacağı- sözleşmede kalan süreye ilişkin ücretin ödeneceğinin kararlaştırılması azle engel teşkil etmediği gibi, davacıya çalışmadığı süre için ücret talep etme hakkı vermeyeceği, ancak anılan maddenin 2. fıkrasına göre davacının münasip olmayan zamanda fesih nedenine dayalı tazminat talep imkânı bulunduğu-