Mahkemece, banka kayıtları üzerinde bilirkişi aracılığıyla inceleme yaptırılarak rapor alınmış, bilirkişi kök raporunda davaya konu uyuşmazlığın taraflar arasında yapılan genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığı belirtilmiş, ek raporda ise “taşıt kredisi kullandırıldığını” söylemiştir. Yapılacak iş; davaya konu takip dosyasındaki takip dayanağı olan alacağın hangi kredi sözleşmesinden doğduğunun, davacı banka kayıtları ve defterleri üzerinde konusunda uzman bir bilirkişi aracılığı ile araştırma yaptırılarak, davalıların sözleşmeden doğan sorumluluklarının tespiti ile kefalet limitleri de dikkate alınarak yapılacak hesaplamaya göre bir hüküm kurmak olacağı-
Takip borçlusu davalı hakkında açılan itirazın iptali davasında “adı geçene tebligat yapılamadığı”ndan bahisle “davanın reddine” karar verilmiştir. Davalı icra dosyasındaki itiraz dilekçesinde “ödeme emrine ilişkin tebligattan haberi olduğunu” belirtmiştir. Bu durumda davalının süresinde takibe itiraz ettiği kabul edilerek, hakkındaki davanın esastan görüşülmesi gerekeceği-
Mahkemece, “davacının, davalıyı BK.nu 101. maddesi gereğince usulüne uygun biçimde temerrüde düşürüp düşürmediği” üzerinde durulup, temerrüde düşürüldüğünün kabulü halinde, işlemiş faiz hakkında bir karar vermek; temerrüde düşürülmediğinin kabulü halinde ise, temerrüdün takiple oluşacağı ilkesinden hareket ederek, varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, bu yönler üzerinde durulmadan, eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru olmadığı gibi, davacı yasal faiz istemesine rağmen yerinde olmayan gerekçeyle avans faizi işletilerek HUMK. aykırı biçimde hesaplamayı içeren bilirkişi raporunun hükme esas alınmasının bozmayı gerektireceği; öte yandan icra vekâlet ücreti ve masrafların müddeabih gibi değerlendirilerek, itirazın iptali davası içinde hükme bağlanmasının da bozmayı gerektireceği-
Dava, ticari satıma konu tıbbi malzemelerin bedelinin tahsili amacıyla gerçekleştirilen takipte, davalının yapmış olduğu itirazın iptali istemine ilişkin olup, söz konusu malların teslim edildiğini ispat yükü davacıya aittir. Gerek takip gerekse de dava aşamasında davalı tarafın fatura içeriğindeki tüm malların teslim ve satın alındığına ilişkin açık ya da örtülü bir kabulü bulunmamaktadır. Bu nedenle, “fatura konusu tüm malzemelerin teslim alındığına ilişkin davalının zımni bir kabulünün bulunduğuna” dair mahkemenin gerekçesi dosya içeriğine uygun değildir. Bununla birlikte davalı vekili, bir kısım malzemelerin müvekkiline ait hastanede çalışan doktorlar tarafından sipariş edildiğini kabul ettiğine göre, bu şekilde hastanede kullanılan fatura içeriğindeki malların bedelinden davalının sorumlu tutulması gerekir. Ancak dosyada “fatura içeriğindeki malzemelerden hangilerinin davalının hastanesinde kullanıldığı” hüküm kurmaya elverişli şekilde araştırılmamıştır. Bu durumda mahkemece, dava
Mahkemece benimsenen bilirkişi raporu ile “davalının itirazının haksız olduğu, ödeme emrindeki yazılı miktar kadar davalının borçlu olduğu” gerekçeleri ile “davanın kabulü ile %40 oranında inkâr tazminatına karar verilmesi”nde yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Mahkemece, “sözleşme ve proforma faturada icra takibine konu edilen meblağın ilan ve reklam yayınlama yoluyla ödeneceğinin kararlaştırıldığı, davacının sözleşmenin bu hükmünün değiştiğini ispat edecek delilleri sunmadığını” belirterek “davanın reddine” karar vermiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Mahkemece, “davalı bankanın hafif kusurdan dahi sorumlu olduğu, kurduğu internet bankacılığı sisteminin güvenliğini sağlamanın bankanın görevi ve sorumluluğu olarak değerlendirildiği, davacının somut olayda kusurlu olduğuna dair delil bulunmadığı, davalı bankanın saklanmak üzere kendisine tevdi edilen parayı iade vermek zorunda olduğu, bu nedenle teknik bilirkişilerce belirlenen kusur oranları ve değerlendirmelerine itibar edilemeyeceği, bankanın itirazında haksız olduğu” belirtilerek “davanın kısmen kabulü ve %40 oranında inkâr tazminatına karar vermesi”nin yerinde olduğu-