Takip dayanağı yapılan belge, keşide yeri olmadığından bono vasfında değilse de, muayyen bir meblağın ödenmesi taahhüdünü içerdiği ve imzası da inkâr edilmediği için “adi senet” sayılır. Belgenin yazılı delil başlangıcı sayılması sureti ile tanık dinletilmesinin HUMK’ nun 290. maddesine aykırı olacağı-
İpotek, yabancı para üzerinden kurulmadığına göre, bu davaya konu yabancı para üzerinden ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takip yapılması, İİK’nun 148. maddesi hükmüne aykırı olacağı-
İİK.nun 264/2. maddesinde yer verilen "mahkemede dava açılması" hususunun, takibe itiraz üzerine alacaklı tarafından IIK.nun 67. maddesi gereğince açılacak itirazın iptali davasını ifade ettiği, bu davanın '7 günlük' süre içerisinde açılması gerekeceği-
Dava konusu alacak, kaçak elektrik bedeline ilişkin olup, miktarının tespiti yargılamayı gerektirdiğinden, alacak likit bulunmadığından, İİK. nun 67 maddesinde öngörülen icra inkâr tazminatına hükmedilemeyeceği-
“Malın teslim edildiği” hususunda ispat külfeti davacıya ait olup, davalı “malın teslim edilmediğini, dava konusu irsaliyeli faturalar üzerindeki imzanın kendisine ve çalışanına ait olmadığını” iddia ettiğinden, mahkemece bu yön üzerinde durularak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği- Davalı her ne kadar takibe itirazında takip dayanağı olan irsaliyeli faturalardaki imzaya yönelik herhangi bir beyanda bulunmamış ise de, itirazın iptali davasında, davalı-borçlunun icra takibinde bildirmiş olduğu itiraz sebepleriyle bağlı olmadığı-
1985 yılından bu yana vergilerini ödediği ve belediyeden kapı numarasını aldığı gecekondusunun bahçesinde yetiştirdiği ağaçların gecekondu ıslah çalışmaları kapsamında sökülecek olması nedeniyle uğrayacağı zararın ödetilmesi için başlatılan icra takibine itirazın iptali istemli davada; mahkemece istemin kabul edilmesinde bir yanılgı yoksa da, taşınmazın kendisine ait olmadığını bilerek üzerine ağaç diken davacı, yıllarca ağaçların ürünlerinden yararlandığına göre, belirlenen tutardan Borçlar Kanunu’nun 51.maddesi uyarınca uygun bir indirim yapılması gerekeceği-
Davacı işçi işe başlatılmaması nedeni ile iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiği tarihteki ücreti üzerinden boşta geçen dört aylık ücret ile dört aylık işe başlatılmama tazminatını talep etmiştir. Davacının iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiği tarihte aldığı ücret taraflar arasında ihtilaflı değildir. Kaldı ki davalı tarafça bilirkişi tarafından yapılan hesaplamaya da açıkça itiraz edilmemiştir. Davacının talep ettiği alacak likit olup, davalı tarafça da bilindiğinden, mahkemece davacı lehine icra inkâr tazminatına hükmetmek gerekeceği-
BK.’ nun 404/3. maddesi uyarınca ‘’gayrimenkul tellallık sözleşmesi yazılı şekilde yapılmadıkça geçerlilik kazanmaz’’. Hükümde yer alan şekil koşulu geçerlilik şartıdır. Şekil, sözleşmenin geçerlilik şartı olarak öngörüldüğü takdirde yazılı sözleşmenin tellallık sözleşmesinin unsurlarını kapsaması gerekir. BK.’ nun 404/ilk hükmüne göre tellal ücreti karşılığında bir akdin icrasına aracılık etmeyi üstlenir. Bu unsurları içermeyen “emlak gösterme belgesi” olarak düzenlenen yazılı belge tellallık sözleşmesi olarak geçerli sayılamaz. Bu itibarla taraflar arasındaki hukuki ilişkin tellallık sözleşmesi olarak kabul edilemeyeceği-
Davalı akdi ilişkiyi reddetmişse de, davacı akdi ilişkinin kanıtı olarak sevk irsaliyeleri sunmuştur. Bu durumda mahkemece yetki itirazı, hadise şeklinde incelenip sonuçlandırılacağından, davacının delil olarak dayandığı sevk irsaliyeleri altındaki imzaların davalı çalışanına ait olup olmadığı yönünde araştırma ve inceleme yapılarak, akdi ilişkinin kanıtlanması halinde, BK’nun 73/1, HUMK’ nun 10. maddeleri gereği yetki itirazı değerlendirilerek varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği-
HUMK. nun 338. maddesi uyarınca; hükmün infazda tereddüt yaratmayacak şekilde açık olması, taraflara yüklenen hak ve borçların hükümde açık olarak belirtilmesi gerekir. Oysa yerel mahkeme kararı kendi içinde çelişkili olup anılan yasa hükmüne uygun değildir. Zira kararda, hem davalının temerrüde düşürülmediğinden söz edilmiş, hem de işlemiş faiz talebini de içerecek şekilde “davanın kabulüne” karar verilmiştir. Takipten önce davalının temerrüde düşürülmediği kabul edildiğine göre, işlemiş faize hükmedilmesi isabetsizdir. Öte yandan temerrüdün gerçekleşmemiş olması, takipten önce işlemiş faiz istenmemesi sonucunu doğurur ise de, faizin niteliği ve faiz oranı yönünden etki yaratmaz. Faizin niteliğin ve faiz oranının talep de gözetilmek sureti ile taraflar arasında bu konuda sözleşme varsa, sözleşme hükümlerine göre, sözleşme yoksa 3095 sayılı Yasa hükümlerine göre belirlenmesi gerekeceği-