Mahkemece davalı yanın ödeme savunmasının delili olarak münhasıran davacı defterine dayanmış olup, davacı tarafın ise defterini sunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de, ödeme savunmasında bulunan davalı tarafın mahkemenin kabulünün aksine, münhasıran davacı defterine dayanmamış bulunması ve davacıya yemin teklifi üzerine davacı şirket yetkilisinin yemini eda etmesi karşısında, mahkemece yapılan bu yemin gözetilerek bir karar vermesi gerekirken, mahkemece “yeminin icapsız olduğu”ndan bahisle yemine değer verilmeden hüküm oluşturulmasının bozmayı gerektireceği-
Davacı taraf, delilleri arasında fatura ve irsaliye bildirmiş ve sunmuştur. Dosyaya delil olarak sunulan sevk irsaliyesi altındaki imzanın davalı şirket yetkilisi ya da çalışanına ait olup olmadığı sorulmamış ve bu konuda araştırma ve inceleme yapılmamıştır. Her ne kadar davalı vekili savunmasında “anılan irsaliyenin usulüne uygun düzenlenmediğini” belirtmiş ise de, irsaliye altındaki imza konusunda bir açıklamada bulunmamıştır. Bu durumda mahkemece davacının delil olarak dayandığı sevk irsaliyesi üzerinde durulup, irsaliye altındaki imzanın davalı şirket yetkilisi ya da çalışanına ait olup olmadığı konusunda isticvap yoluna başvurularak, gerektiğinde imza incelemesi de yaptırılmak suretiyle, deliller hep birlikte değerlendirilip, varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği-
İcra takibinden sonra ve henüz itirazın iptali davası açılmadan önce davalının iade faturası düzenleyerek… bedelli malı davacıya iade etmiş olduğu tarafların kabulündedir. O halde, bu kısım yönünden uyuşmazlık, dava öncesi sona ermiş olduğundan, iade faturasına konu edilen miktar bakımından dava açılmasında hukuki yarar bulunmayacağı-
BK. nun 101. maddesi uyarınca taraflar arasında müttefikan bir ödeme günü kararlaştırılmadıkça, muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarı ile mütemerrit olacağı- Taraflar arasındaki alım satım sözleşmesinde ödeme koşulları ve zamanı düzenlenmiş ve “faturanın kesilmesini takiben 90 gün içinde ödeme yapılacağı” öngörülmüşse de, faturanın tarihi önceden belli olmadığından, anılan sözleşme hükmünün, BK. nun 101 maddesi anlamında “ödeme gününü kesin olarak belirleyen bir düzenleme” niteliğinde kabul edilemeyeceği-
Davalı borçlu adına çıkartılan ödeme emrinin tebliğine ilişkin belgenin bulunmadığı saptanmış ve yapılan araştırmada da tebliğ tarihi tespit edilememiş ise de, davalı-borçlu gerek icra takibine vaki itirazında, gerekse de davaya karşı savunmasında “takipten haberdar olduğunu ve süresinde itirazda bulunduğunu” ileri sürmüştür. Bu itibarla, davalı borçlu, tebliğe muttali olduğundan beyan ettiği tarih itibarı ile itirazın süresinde olduğunun kabulü gerekir. Borca itiraz tarihi dikkate alındığında, itirazın iptali davasının da süresinde açıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece işin esası hakkında inceleme yapılarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Noterde düzenlenen -araç satışına ilişkin- resmi satış senedinin aksinin, aynı kuvvette -yine noterde düzenlenmiş- bir delille (satış senedi ile) kanıtlanması gerekeceği-
Takip ve dava konusu miktara göre HUMK’ nun 288 ve izleyen maddeleri hükümleri uyarınca, yanlar arasında akdi ilişkinin kurulmuş olduğunu ve bedeli uyuşmazlık konusu işlerin davacı şirket tarafından yapımına ilişkin sözlü sözleşme yapıldığını davacının yasal ve yazılı delille kanıtlaması zorunludur. Karşı tarafın açık onayı olmadıkça HUMK’ nun 289’’yazılı delil başlangıcı’’ niteliğinde bir belgeye dayanmadıkça da aynı yasanın 292. maddeleri gereğince yanlar arasında akdi ilişkinin kurulmuş olduğunun kanıtlanabilmesi için tanık deliline dayanılamaz. Somut olayda da davacı, yazılı delil başlangıcına dayanmadığı gibi, akdi ilişkinin kurulmuş olduğunun kanıtlanabilmesi için de ‘’tanık deliline’’ davalı onay vermemiştir. Davacı taraflar arasında sözleşme yapıldığını ‘’taraf yemini’’ delili ile kanıtlayabilme olanağına sahip ise de; davacının dava dilekçesi ve delil listesi incelendiğinde yemin deliline dayanmadığı anlaşıldığından, mahkemenin de davalı tarafa yemin önerebileceği hususunu hatırlatma ödevi bulunmamaktadır-
Davalı,icra dosyasına sunduğu itiraz dilekçesinde “..asıl alacak olarak belirtilmiş bulunan miktar kadar borçlu olduğumuza dair, tarafımıza herhangi bir hesap ekstresi gönderilmemiştir. Bu konuda tarafımıza herhangi bir tebligat yapılmamıştır. Bu nedenle muaccel hale gelmiş herhangi bir alacak bulunmadığından… asıl alacak tutarına ve faize itiraz ediyoruz’’ şeklinde beyanda bulunmuştur. Bir başka anlatımla davalı, akdi ilişkiyi inkâr etmemiştir. Öte yandan davacı, dosyaya davalının imzaladığı denetim talep formları sunmuştur. Yine davacı yanca, davalının davacıya düzenlediği fiyat farkı faturası da, davacı delilleri arasında dava dosyasına ibraz edilmiştir. Bu durumda mahkemece BK. nun 73/1 ve HUMK. nun 10. maddeleri gereği, davacı alacaklının ikametgâhı icra dairelerinin yetkili olduğu gözetilerek, işin esasına girilerek davanın sonuçlandırılması gerekeceği-
Bir itirazın iptali davasının görülebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış, geçerli, ayakta bulunan bir icra takibinin varlığı şarttır. Ortada geçerli bir takibin bulunmadığı durumda, itirazın iptali davasının görülebilmesine usulen olanak yoktur. İcra dairesinin yetkisine itiraz edildiği ve bu itirazın olumlu veya olumsuz sonuçlandırılmadığı hallerde, geçerli bir takibin bulunmayacağı açıktır. O halde bu husus İİK. nun 67. maddesi uyarınca bir dava şartıdır ve dava şartları da mahkemece resen gözetilmesi gerekir. Davalı hem icra dairesinin yetkisine, hem de borca itiraz etmiştir. Bu durumda mahkemece; İİK. nun 50. maddesi uyarınca öncelikle, icra dairesinin yetkisine yönelik itiraz incelenerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekir-
Dava, itirazın iptali istemine ilişkin olup, “yetkili icra dairesinde başlatılmış geçerli bir icra takibi olmadığından dolayı davanın reddine” karar verilmiştir. Dava şartı yokluğu nedeni ile verilen bu ret kararı sonucunda; AAÜT’nin 7/2. maddesi gereğince maktu vekâlet ücreti verilmesi gerekirken, nispi vekâlet ücreti verilmesinin bozmayı gerektireceği-