Davalının dava dışı borçlu şirketin Pamukbank’tan kullandığı kredi için maliki bulunduğu taşınmaz üzerine ipotek tesis edildiği konusunda ihtilaf bulunmamaktadır. Ancak, bilirkişi kurulu raporunda belirtildiği ve mahkemenin de kabulünde olduğu üzere, dava dışı borçlu şirketin Pamukbank’tan kullandığı kredilerin borcunu ödediği, dava konusu edilen borcun Halk Bankasından kullanılan kredi ile ilgili olduğu, davalının da bu sözleşmelerde imzasının olmadığı anlaşıldığından, davalı hakkında açılan davanın da reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile bu davalının sorumlu tutulmasının, hükmün bozulmasına neden olacağı-
Takibe konu faturaların her iki tarafın defterinde yer aldığına ve tarafların aralarında ticari ilişki olduğu dikkate alındığında, ödeme iddiasında bulunan davalının bu iddiasını ispatla yükümlü olacağı-
Dava, senede dayalı olarak girişilen takibe yapılan itirazın iptaline ilişkindir. Dosyaya sunulan ve davacı tarafından itiraza uğramayan, yazılı belgede davacı “takip konusu senede karşılık çek aldığını ve tahsil ettiğini” açıkça belirtmiştir. Ancak davacı asil sonraki duruşmada “çeki tahsil edemediğini” ifade etmiştir. Bu durumda mahkemece yazılı belgedeki davacı beyanı doğrultusunda “dava konusu senede karşılık çek verilip bu çekin de tahsil edildiği” kabul edilerek “davanın reddine” karar verilmesi gerekeceği-
İİK.’nun 194. maddesine göre iflastan önce açılan davaların, ikinci alacaklılar toplanmasından 10 gün sonrasına kadar duracağı, davacı yanca açılan itirazın iptali davasının bu hüküm uyarınca durdurulması ve sonrasında da aynı kanunun 235. maddesine göre davaya kayıt kabul davası olarak devam edilmesi gerekeceği-
Takip tarihi itibariyle takibe konu alacak miktarının yıpranma değerinin düşülmesi sonucu ortaya çıkacak olması ve bunun da teknik bir konu olup araştırmayı gerektiriyor olması gerçekliği karşısında; borcun miktarının bilinebilir özelliği olmamasından dolayı, icra inkâr tazminatına hükmetmemenin yerinde olacağı-
Dosya içerisinde iki ayrı ipotek tablosu bulunmaktadır. Mahkemece öncelikle bu ipotek akit tablolarının hangisinin tapu kütüğüne işlenmiş olduğu sorulup, 04.12.2006 tarihli ipotek tablosunun işlenmiş olması halinde ipoteğin davalının kefilliğinin teminatını kapsadığı, aksi halde 07.12.2006 tarihli ipotek tablosunun işlenmiş olması karşısında, sadece dava dışı borçlu şirketin borcunun teminatı olarak verilmiş olan üçüncü kişi ipoteği olarak kabul edilerek BK.’ nun 487. maddesi hükmü de gözetilerek deliller toplanıp bir karar verilmesi gerekirken, açıklanan bu yönler göz ardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesinin hükmün bozulmasına neden olacağı-
Davalı-borçlu vekili gerek icra dosyasına sunduğu itiraz dilekçesinde, gerekse de itirazın iptali davasına karşı verdiği cevap dilekçesinde; taraflar arasında ticari ilişki bulunmadığı yönünde bir savunmada bulunmamıştır. Dava, cari hesap alacağından kaynaklanan bir miktar para alacağına ilişkin olup, mahkemece davacı alacaklının muamele merkezinin bulunduğu yerde takip ve davanın açılabileceği gözetilmeden, “yetkisiz icra dairesinde takip yapılmıştır” gerekçesi ile “davanın reddine” karar verilmesinin bozmayı gerektireceği-
İcra dairesinin yetkisiz olması nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verildiğinden, AAÜT’ nin 7/2 maddesi uyarınca maktu vekâlet ücretine karar verilmesi gerekeceği-
Mahkemenin yetkisine davalının itirazı üzerine gerekçeli kararında açıkça sadece mahkemenin yetkili olduğuna karar verilmiştir. Oysa davalı borçlu, aleyhindeki icra takibinde hem borca, hem de icra dairesinin yetkisine itiraz etmiştir. Bu durumda İİK’ nun 50/I. maddesi uyarınca öncelikle icra dairesinin yetkisine yönelik itiraz incelenerek, uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, bu yön üzerinde durulmadan ve incelenmeden, yazılı şekilde hüküm kurulmasının, hükmün bozulmasına neden olacağı-
Gecikme zammı “faiz” niteliğindedir. O halde asıl alacak ve gecikme zammı alacağı ayrımı yapılarak, “asıl alacak üzerinden takip tarihinden itibaren temerrüt faizi uygulanması suretiyle itirazın iptaline ve takibin devamına” şeklinde karar verilmeyerek, faize faiz uygulanması sonucunu doğuracak şekilde hüküm kurulmasının, hükmün bozulmasına neden olacağı-