Davalı hakkında dava konusu senetle ilgili olarak “açığa atılı imzanın kötüye kullanılması” suçundan dava açıldığı ve ceza davasının halen derdest olduğu dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. BK. nun 53 maddesi uyarınca maddi vakıayı saptayan ceza mahkemesi kararlarının hukuk hâkimini bağlayacağı gözetilerek, anılan ceza davasının sonucu beklenilerek, varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği-
Alacaklının (7) gün içinde icra mahkemesinde itirazın kaldırılmasını istememesi ve mahkemede itirazın iptali davası da açmaması halinde ihtiyati haczin hükümsüz kalacağı-
3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu'nun 23/1 maddesi uyarınca “kiralayan finansal kiralama bedelini ödemede temerrüde düşen kiracıya verdiği 30 günlük süre içinde de ödememesi halinde sözleşmeyi feshedebilir. Ancak, sözleşmede süre sonunda mülkiyetin kiracıya geçeceği kararlaştırılmış ise bu süre 60 günden az olamaz.” hükmü emredici nitelikte olduğundan, yasada belirtilen sürelerin sözleşme ile kısaltılamayacağı-
Direnme kararının verildiği 17.01.2011 tarihinde, temyiz (kesinlik) sınırı 1.540,00 TL olmakla; 924.83 TL açık biçimde temyiz edilebilirlik sınırı altında olduğundan, anılan karara karşı temyiz yoluna gidilmesinin, miktar itibariyle mümkün olmadığı-
İtirazın iptali davasında, yargılama sırasında davalının dava dışı borçlu ile anlaşmış ve davasından da vazgeçmişse de davacı avukatın yasal vekalet ücretine hak kazandığının kabulü gerekeceği-
Mahkemenin ilk kararında, taraflar arasındaki ilişkinin hizmet sözleşmesi niteliğinde olmayıp, avukatlık ücret sözleşmesi olduğu kabul edildiği halde; Özel Dairenin ilk bozma kararında bu ilişki “hizmet sözleşmesi” olarak nitelendirilmiş; mahkemenin görevi de buna göre tayin edilmiş ve mahkemece de bozma ilamına uyulmak sureti ile bu nitelendirme kabul edilerek, işin esası yönünden karar verilmiştir. Özel Dairenin taraflar arasındaki ilişkiyi hizmet sözleşmesi olduğuna ilişkin tespiti, hem Özel Daireyi hem de bu hükme uyan mahkemeyi bağlayıcı niteliktedir. Diğer taraftan, mahkemece uyma kararı verilmek sureti ile Yargıtay’ın bozma kararı lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hakkın doğacağı ve artık bu hakka herkesin olduğu gibi Yargıtay Dairesinin de uyması gerekeceği-
Davacı tarafından sunulan akaryakıt teslim fişlerinde satılan akaryakıtın teslim edildiği firma olarak davalının gösterildiği yazılıp, telsim alan şahsın ve araç plakasının yazıldığı görülmekle, her ne kadar davalı akaryakıtı kendileri değil acentelerinin aldığını ileri sürmüşse de, TTK.nun 119. maddesi gereğince “..acente müvekkili aleyhine dava açabileceği gibi kendisine karşı da aynı sıfatta dava açılabileceğinden’’, üzerinde davalı şirket logosu bulunan araçların anılan firmaya olan bağlantısına güvenilerek akaryakıt verildiği iddiasının bulunması, delil olarak sunulan satış fişinde firma olarak davalının gösterilmesi ve anılan yasa maddesi gereği gözetildiğinde davalı şirkete husumet yöneltilmesinde isabetsizlik bulunmadığı-
Dava, kira alacaklarının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine ilişkin itirazın iptali talebine ilişkindir. Kiralananın tahliye ve teslim edildiğinin kabulü için fiilen boşaltılması yeterli değildir; anahtarın da teslimi gerekir. Tahliye tarihi taraflar arasında ihtilaflı ise kiracı, “kiralananın fiilen boşaltıldığını ve anahtarın teslim edildiğini” ispat etmek zorundadır. Kiracı, “taşınmazı tahliye ettiğini” ispat edemezse, kiralayanın bildirdiği tahliye tarihi esas alınmalıdır. Kiralananın anahtarının teslimi, hukuki işlemin içerisinde yer alan maddi vak’a olmakla birlikte, kira sözleşmesinin feshine yönelik hukuki sonuç doğurduğundan, ne şekilde ispatlanacağı hususu yıllık kira miktarı dikkate alınarak HUMK’un 228. maddesi kapsamında değerlendirilmelidir. Yıllık kira miktarı, senetle ispat sınırının üstünde ise ve kiraya verenin açık rızası yoksa teslim ancak senetle ispat edilebilir. Kiraya veren “anahtarı teslim almaktan kaçınıyorsa”, kiracının mahkemeye başvurup tevdi mahalli
İdari yargı yerlerinde ancak ilgili idari kurumun dava edilebileceği, gerçek kişiler aleyhine idare mahkemelerinde dava açılamayacağından, davacı, “davalı gerçek kişinin haksız eylemi nedeni ile zarara uğradığını” ileri sürüp, onun kişisel kusuruna dayanarak istekte bulunduğuna göre gerçek kişi hakkındaki davanın görüm ve çözüm yeri idari yargı olmayıp adli yargı yeri olacağı-
Kefilin, kefalet limitiyle sınırlı olarak kendi temerrüdünün hukuki sonuçlarından sorumlu olduğu-