Mahkemece “toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre; davacı tarafından düzenlenerek tebliğ edilen faturalara, TTK. nun 23/2. maddesi gereği süresi içerisinde itirazda bulunmayan, KDV bedelinin sözleşme ve kararlaştırılan komisyon bedeline dâhil olduğunu savunan davalı şirket tarafından fatura içeriğinin aksi, hizmet bedeli KDV sinin sözleşme bedeline dâhil olduğunun taraflarca kararlaştırılmış bulunduğunun kanıtlanamadığı, böylelikle davalının aldığı hizmetin KDV bedelinden sorumlu bulunduğu, aleyhine girişilen icra takibine haksız ve kötüniyetle itirazda bulunduğu” gerekçesi ile “davanın kabulüne, alacağın %40’ı oranında inkâr tazminatının davalıdan tahsiline” karar vermesinde yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Mahkemece “toplanan delillerce ve bilirkişi raporuna göre, taraflar arasında imzalanan 28.08.2003 tarihli sözleşmede taraflar arasındaki hukuki ilişkinin ortaya konulmadığı, aradaki hukuki ilişkinin taraflarca da açıklanamadığı, sözleşme tarihinden 2006 yılı Ağustos ayına kadar olan sözleşme bedelinin davacıya ödendiği, bu tarihten takip tarihine kadar olan dönemde davalı şirketin işletme karının bulunduğu ve miktarının kanıtlanamadığı” gerekçesi ile davanın ve icra takibinin haksız olarak yapıldığı kanıtlanamadığından, davalı şirketin kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiş olmasında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Dava, davalı muhatap bankanın süresinde ibraz edilen ve her çek yaprağı için ödemekle yükümlü olduğu meblağın tahsili için başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Davalı banka vekili, “çeklerdeki imzaların keşideciye ait olmadığının anlaşıldığını” savunmuştur. TTK’ nun 724. maddesi, “sahte ve tahrif edilmiş çekin ödenmesinden doğan zararların, muhatap bankaya ait olacağını” hükme bağlamıştır. 3167 sayılı Yasanın değişik 10. maddesi uyarınca hamile ödeme yapan muhatap banka da aynı yasal düzenleme kapsamında sorumlu olacaktır. Nitekim muhatap banka, ödediği bu meblağı keşideciden rücuen talep edebilecek, rücu sırasında keşidecinin çekin sahte olduğu savunmasıyla karşılaşabilecek ve keşideci bu tutarı ödemekten kaçınabilecektir. Bu durumda mahkemece 3167 sayılı Yasanın 10. maddesi uyarınca ödeme talebiyle karşılaşan muhatap bankanın da imza kontrolü yapmak hak ve mükellefiyetinin bulunduğu kabul edilerek, tüm deliller birlikte değerlendirildikten sonra varılacak sonuca göre karar gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesinin bozmayı gerektireceği-
Davalı, temyiz dilekçesinde “çeşitli vade ve miktarlarda çeklerle borcunu ödediğini” savunmuştur. Ödemenin; borcu sona erdiren hallerden olup, her aşamada ileri sürülebileceği ve her aşamada re’sen gözetilmesi gerekeceği, bu durumda mahkemece davalının temyiz dilekçesinde belirttiği çeklerin davacıya ödenip ödenmediği hususu üzerinde durulması için, kararın bozulması gerekeceği-
Anaparanın ödenmesinin, ana alacağın fer’ileri yönünden itirazın iptali davasının kabul edilmesini engellemeyeceği-
Mahkemece “yapılan yargılama sonunda, taraflar arasında hizmete dayalı ticari ilişki bulunduğu, uyuşmazlığın vade farkı alacağından kaynaklandığı, taraflar arasında vade farkı hususunda herhangi bir anlaşmanın bulunmadığı gibi vade farkı hususunda da bir uygulamanın olmadığı, her ne kadar davacı tarafından düzenlenen bir vade farkı faturasının davalı şirketin yetkili olmayan bir çalışanı tarafından ödenmesine rağmen, bu durumun süreklilik arz eden bir uygulama sayılamayacağı” gerekçesiyle “davanın reddine” karar vermiş olmasında usul ve yasaya aykırı bir durum söz konusu olmayacağı-
Davalılar “takip konusu kredi sözleşmesindeki imzanın kendilerine ait olmadığını” iddia etmişlerdir. Bu durumda sahtelik iddiasının HUMK. nun 317. maddesi yollaması ile 308. ve 309. madde (şimdi; HMK.’nun 209 vd.) hükümlerine göre tetkik edilmesi gerektiği düşünülerek, bilirkişi incelemesi yaptırılarak, kredi sözleşmesindeki imzaların davalılara ait olup olmadığı konusunda rapor alınıp bir karar verilmesi gerekirken, savcılıkça hazırlık soruşturması sırasında alınan ve davacı tarafça itiraz edilen bilirkişi raporunun hükme esas alınmasının bozmayı gerektireceği-
İİK. nun 67/2. maddesine göre itirazın iptali davasının alacaklı aleyhine sonuçlanması halinde, borçlu lehine tazminata hükmedilmesi için davacının icra takibinde haksız ve kötü niyetli olması gerekir. Somut olayda davacının kötü niyetli olduğu anlaşılamadığından, davacı aleyhine tazminata hükmolunmasının doğru olmayacağı-
Davalı bankanın karşılıksız çıkan çeklere karşılık güvence bedellerini ödemesi için, çek aslının onaylı fotokopisi verilmek üzere çek aslının davalı bankaya ibrazı gerekmesine, davacı talebinin kanunda belirtilen bu usule uymadığından doğrudan icra takibi yapılmasının yerinde olmadığı gözetilmeden mahkemece “davanın kabulüne” karar verilmesinin bozmayı gerektireceği-
Davalı borçlunun takip tarihinden önce temerrüde düşürüldüğüne dair dosyada arasında bir delile rastlanmadığı halde, davacı lehine işlemiş faize hükmedilmesi doğru değil ise de, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, hükmün HUMK. nun 438/7. maddesi uyarınca düzeltilerek onanması gerekeceği-