Davacı vekili aşamalarda tekrar ettiği dava dilekçesinde “davalının icra takibine itirazın iptaline karar verilmesini” talep ve dava ettiği halde, mahkemece, “davanın kabulüne” denildikten sonra hem “davalının icra takibine itirazının iptaline”, hem de “alacağın tahsiline” şeklinde hüküm kurulması isabetsiz olup, hükmün bozulmasına neden olacağı-
Görünürde bir imza taşıyan kredi sözleşmesine dayalı olarak icra takibi başlatan ve tüzel kişi olan davacının icra takibinde kötü niyetli olup olmadığı üzerinde yeterince durulmadan yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı-
Her davada olduğu gibi, itirazın iptali davasında da davacının ( alacaklının ) bu davayı açmada hukuki yararı bulunması gerektiği ve bunun davanın açıldığı anda var olması gerektiği-
Mahkemece yapılan yargılama sonunda; çekin keşide tarihindeki düzeltmeye ilişkin imzanın davalıya ait olmadığı, çeklerde zamanaşımını düzenleyen TTK.’ nun 726. maddesi hükmü uyarınca hamilin keşideciye karşı sahip olduğu müracaat hakkının ibraz süresinin bitiminden itibaren 6 aylık zamanaşımına tabi olduğunu, takip konusu çekin düzeltmeden önceki tarihi 20.07.2008 olup, TTK.’ nun ibraz süresini düzenleyen 708. maddesine göre 01.03. 2009 tarihinde zamanaşımına uğradığını, sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayalı takibin ise 05.10.2010 tarihinde başladığını, bu durumda TTK.’ nun 644. maddesinde öngörülen 1 yıllık süre sona erdikten sonra bu davanın açıldığı gerekçesiyle zamanaşımı süresinde açılmayan davanın reddine karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Borçlunun kısmi itirazı usulüne uygun görülmediğinden, itiraz etmemiş sayılması nedeni ile icra takibine devam edilmiştir. Hal böyle olunca, somut olay bakımından itirazın iptali davasının koşulları gerçekleşmediğinden, mahkemece davanın bu nedenle reddi gerekirken, bu yönler gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulmasının bozmayı gerektireceği-
Uyuşmazlık işçi işveren ilişkisi nedeniyle düzenlenen bonodan kaynaklanmakta olup, bu niteliği itibarıyla iş hukukunu ilgilendirdiğinden, davanın iş mahkemesinin görevine girdiği-
Taraflar arasındaki itirazın iptali davası-
Kefilin sorumluluğunun kapsamı BK.’ nun 490. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; kefil, borcun aslı ile beraber borçlunun kusur veya temerrüdünün kanuni neticelerinden sorumludur. Faiz verilmesi şart edilmiş ise kefil ancak işlemekte olan faiz ile birlikte işlemiş akdi faizden bir seneliğini vermekle mükelleftir. Anılan yasa hükmü karşısında dava konusu genel kredi sözleşmesinden doğan borç sebebiyle hesabın kat edildiği tarihteki borca, hesabın kat edildiği tarihten temerrüt tarihine kadar akdi faiz yürütülüp kapitalize edildikten sonra temerrüt tarihinden itibaren temerrüt faizi yürütülmesi ve takip tarihinden sonrası için bk 104/son maddesine aykırılık oluşturmayacak şekilde faize hükmedilmesi gerekirken, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda kat tarihinden temerrüt tarihine kadar asıl alacak miktarına akdi faiz işletilmiş ise de anapara ile kapitalize edilmeksizin temerrüt faizi ile birlikte toplanıp “faiz alacağı” kalemi altında hesap edilmesinin bozmayı gerektireceği-
İİK.’ nun 53/2 maddesi gereğince asıl borçlu takibe süresinde itiraz etmediğinden takip kesinleşmiş olup bu aşamada mirasçılara ödeme emri çıkartılmadan takibe mirasçılara karşı devam edilmesinin isteneceği, “mirasçılara karşı devam edilecek olan takibin muris sağ olsaydı nasıl bir usul uygulanması gerekiyorsa o usulün mirasçılar hakkında da uygulanacağı, bu durumda hukuken kesinleşmiş ve durmamış icra takibine davalı- mirasçıların itirazlarının iptalinin talep edilemeyeceği” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Taraflar arasındaki itirazın iptali davası-