Bahsi geçen kararda, somut olayda davacı tarafından talep edilen damga vergisi ile ihale karar pulu konusunda kesin delil ya da kesin hüküm oluşturacak herhangi bir husus bulunmadığı, ayrıca davalı tarafından davacı aleyhine yapılan İstanbul 13.İcra Müdürlüğü'nün 2006/18058 Esas sayılı icra takip borcunun davacı tarafından ödendiği, ödeme sırasında sözleşmeden doğan yasal kesintilere yönelik alacak hakkının (sözleşme damga vergisi ve ihale karar pulu) saklı tutulduğu, bu nedenle mahkemece sözleşme hükümleri değerlendirilerek davacı talebi konusunda karar verilmesi gerekeceği-
Dairemizin önceki içtihatlarında alınan itirazın iptali ilamında yer verilen vekalet ücreti yargılama gideri ve tazminat alacakları için ayrı bir ilamlı takip başlatılmasının mümkün olacağı kabul edilmiş ise de, sonradan oluşan görüş ve kanaatte tarafları aynı olan ve aynı alacaktan kaynaklanan ilamlar için itiraza konu ilamsız takip dosyası üzerinden alacağın tahsili mümkün iken makul ve kabul edilebilir bir gerekçe olmaksızın ayrı bir takip başlatılması HMK'nun 30. maddesinde düzenleme altına alınan usul ekonomisine aykırılık teşkil etmesi sebebi ile ayrı takip yapılmaması gerektiği benimsenmiş bu yöndeki uygulama süreklilik kazanmdığından, şikayetin kabulü ile takibin iptaline karar verilmesi gerektiği-
İtirazın iptali davasında, alacak likid (muayyen-belirli) olduğundan İİK'nun 67/2. fıkrası gereği % 20 (yüzde yirmi) icra inkar tazminatına karar verilmesi gerekeceği-
Davacı taraf, itiraz edilen kısım üzerinden itirazın iptali davası açmış olup, mahkemece HMK'nun 26. (HMUK'nun 74.) maddesi uyarınca taleple bağlılık kuralı gözetilmeksizin icra takip talebindeki alacağın tamamı dava konusu edilmiş gibi yazılı şekilde hüküm kurulmasının bozmayı gerektirdiği-
Hükme esas alınan, hukukçu mali müşavir ve perakende üretim mağazacılık danışmanı bilirkişi heyetince düzenlenen raporda; hukukçu ve mali müşavir tarafından davalı savunması yönünde görüş bildirildiği, aynı heyette yer alan mağazacılık danışmanınca sunulan ayrık raporda ise; tam aksi yönde görüş bildirildiği, bu durumda bilirkişilerin görüşleri arasında çelişki bulunmasına rağmen telif edici rapor alınmadan karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Uyuşmazlığın çözümünde davalının kefalet imzasının bulunduğu 16.10.2009 tarihli 50.000 TL limitli Genel Kredi Sözleşmesi uyarınca kredi kullandırılıp kullandırılmadığı, başka bir anlatımla dava konusu kredi alacağının, hangi sözleşmeden doğduğunun belirlenmesinin önem taşıdığı, zira, kefaletin fer'i niteliği itibariyle asıl borçlunun borcuna bağlı olarak sorumluluk oluşturduğu kefalet hukukunun temel prensiplerinden biri olup asıl borç bulunmadıkça kefilin sorumluluğundan söz edilemeyeceği-
Davalının davacı yana keşide ettiği ihtarnamede davacıya 7.862 Euro borçlu olduğu yönünde ikrarının bulunduğu, bu durumda, borç ikrarı dikkate alınarak, davalının ihtarname tarihinden sonra yaptığı ödemelere ilişkin belgeler sorulup, bu ödemelerin davacı alacağından mahsubu ile takip tarihi itibarıyla davacı alacağının tespiti gerekeceği-
Borçlunun itirazında haksız olduğu kabul edildiğine ve kira parasının kira sözleşmesinde belirlenmiş ve likit bulunmasına göre Eylül ayı kira bedeli yönünden davacı yararına icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekeceği-
Davacının alacak istemini, taraflar arasındaki "temel ilişki"ye dayandırdığı anlaşıldığından, iddianın ileri sürülüş biçimi karşısında, zamanaşımı süresinin taraflar arasındaki temel ilişkinin niteliğine göre belirlenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece çeke dayalı "sebepsiz zenginleşme davası"nın, "bir yıllık zamanaşımı süresinde açılmadığı" gerekçesiyle reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
İhtar tebliğ edilmemiş olması nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmiş ise de, dosyada bir örneği bulunan noter ihtarnamesi ekindeki “Tebligat Şerhi” başlıklı noterlikçe düzenlenen belgeden davalıya takipten önce ihtarnamenin tebliğ edilmiş olduğu anlaşıldığı davada mahkeme bu durumun gözden kaçırılmaması gerekeceği-
