Kural olarak elektrik abonelik sözleşmelerinde kullanılan elektrik tüketiminden abone ile birlikte fiili kullanıcının da sorumlu olduğu, somut olayda, davacı ile davalı arasında uyuşmazlığa konu tüketim döneminde (eski sayaç üzerindeki endeks döneminde) abonelik sözleşmesi olmadığı için davalının bu döneme ilişkin sözleşmeden kaynaklanan sorumluluğunun olmadığı, bu noktada davalının fiili kullanıcı olup olmadığının tespitinin önem arz ettiği-
6102 sayılı TTK'nun 4. maddesine göre, bir davanın ticari dava olabilmesi için uyuşmazlığın her iki tarafının da tacir olması ve ticari işletmeleriyle ilgili hususlardan doğmuş bulunması veya anılan yasa maddesinde sayılan mutlak ticari davalardan olmasının gerekli ve yeterli olduğu, bu tür ticari davalara, ayrı Asliye Ticaret Mahkemesi olan yerlerde, o yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesinde bakılacağı (TTK m.5/2)- Davalı tarafından ödenmeyen giderlerin tahsili için yapılan itirazın iptaline ilişkin uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmeleriyle ilgili olmadığından, mahkemece, tarafların sıfatı ve davanın niteliği gözetilerek, genel hükümlere göre yargılama yapılıp karar verilmesi için Asliye Hukuk Mahkemesine görevsizlik kararı verilmesi gerekeceği, davanın ticari dava niteliğinde olduğu kabul edilerek işin esasına girilerek karar verilmesinin bozmayı gerektirdiği-
665 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun'un bazı maddelerinde değişiklik yapılmasına dair kanun hükmünde kararname ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın Bölge Müdürlükleri'nin Türkiye İş Kurumu'na devredildiği, Türkiye İş Kurumu Kanunu'nun 20. maddesine göre de bu kanuna göre kesilen idari para cezalarının genel esaslara göre tahsil edileceği hükmü uyarınca takibin İcra ve İflas Kanunu hükümleri uyarınca yapılabilir hale geldiği anlaşıldığından, davalının kendisine tebliğ edilen idari para cezasında gösterilen takip yolunun 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanun’a göre olması nedeniyle takip yoluna yönelik itiraz etmesinde haksız kabul edilemeyeceği nazara alınarak İİK 67/2. maddesi uyarınca davalının icra inkar tazminatından sorumlu tutulmasına yasal olanak bulunmadığı-
Davalının, aboneliği iptal ettirmedikçe, abonelik üzerinden tüketilen normal veya kaçak su bedelinden fiili kullanıcı ile birlikte davacı kuruma karşı müteselsil sorumlu olduğu, davacının Yönetmelik gereği suyu kesmemesi davacı açısından müterafik kusur teşkil etse de, bu kusurun, tüketilen su bedelinin aslından davalının beraatını gerektirmeyeceği gibi tüketim bedeli olan ana borçtan hukukî sorumluluğunu da ortadan kaldırmayacağı, olsa olsa (normal tüketim bedeli dışında) gecikme zammından indirim sebebi olabileceği, aksine düşünce, davalının sebepsiz zenginleşmesine yol açacağı-
Davalı Belediye Başkanlığı bir kamu tüzel kişisi olduğundan, anılan tüzel kişiliğe bağlı olarak ve kamusal kurallar çerçevesinde faaliyet gösteren Belediye organlarının eylem ve işlemleri de kamusal nitelikte olup kamu hizmeti kavramı çerçevesinde olduğundan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesi gereğince bu tür istemlerin tam yargı davası olarak idari yargı yerinde açılacak davada ileri sürülmesi gerekeceği- Kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken kişilere zarar vermesi ilgili kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturacağından, bu durumda sorumlu, kamu görevlisinin emrinde çalışmakta olduğu kamu kurumu olup dava o kurum aleyhine dava açılması gerektiği(T.C. Anayasası 40/III, 129/V, 657 Sy.K.13, HGK 2011/4-592 E., 2012/25 K.)-Davaya konu edilen olayda, davalı Belediye meclis üyesi olduğundan, davacı tarafından verilen hizmeti belediye başkanının görevlendirmesi ile belediyeyi temsilen katıldığı sırada aldığı anlaşıldığına göre Anayasa'nın 129/5. maddesi gereğince husumet nedeni ile davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Davalı bir kamu tüzel kişiliği olduğundan; kural olarak, işlem ve eylemlerinin kamusal nitelik taşıdığı-Davalının yasa ile kendisine verilmiş bulunan görevi hiç veya gereği gibi yerine getirmemesi hizmet kusuru niteliğinde olduğundan, İdare’nin hizmet kusurundan doğan zararlardan dolayı, İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 2/1-b maddesi gereğince İdare’ye karşı idari yargı yerinde tam yargı davası açılması gerekeceğinden, görev sorunu, açıkça veya hiç ileri sürülmese de kendiliğinden (re’sen) dikkate alınacağından, mahkemece, yargı yolu bakımından görevsizlik kararı verilmesi gerekeceği-
665 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun'un bazı maddelerinde değişiklik yapılmasına dair kanun hükmünde kararname ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın Bölge Müdürlükleri'nin Türkiye İş Kurumu'na devredildiği, Türkiye İş Kurumu Kanunu'nun 20. maddesine göre de bu kanuna göre kesilen idari para cezalarının genel esaslara göre tahsil edileceği hükmü uyarınca takibin İcra ve İflas Kanunu hükümleri uyarınca yapılabilir hale geldiği anlaşıldığından, davalının kendisine tebliğ edilen idari para cezasında gösterilen takip yolunun 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanuna göre olması nedeniyle takip yoluna yönelik itiraz etmesinde haksız kabul edilemeyeceği nazara alınarak İİK 67/2. maddesi uyarınca davalının icra inkar tazminatından sorumlu tutulmasına yasal olanak bulunmadığı-
Mahkemece keşif sırasında dinlenen mahalli bilirkişiler ile yargılama sırasında dinlenen tanıkların beyanlarından, davacının dava konusu taşınmazı içinden çıkan kaynaktan suladığı anlaşıldığından, jeoloji mühendisi bilirkişinin raporunda, davacının taşınmazında yeraltı suyunun yüzeylendiğinin gözlemlendiği, bundan ötürü ayrıca bir sulama gereğinin bulunmadığı, söz konusu alanda mevcut olan yer altı sularının tüm alanı sulayabilecek kapasitede bulunduğu belirtildiğinden bu durumda davacıya ait taşınmazın, davacı birliğe ait su ile sulandığı kanıtlanamadığından davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Kira bedelinin tahsili için yapılan icra takibine vaki kısmi itirazın iptali ve kiralananın tahliyesi istemi-
Mahkemece, davalı-kiracı tarafından gönderilen 31.10.2012 tarihli ihtar ile kiralanan taşınmazın sadece bodrum katının anahtarının tevdi edildiği, giriş katı anahtarının ise tevdi edilmediğinden kira sözleşmesinin feshedilmediği ve taşınmazın tahliye edilmediğinden davalı kiracının 2012 Yılı K. ve Aralık ayları kira bedelinden sorumlu olduğu şeklinde hüküm kurulduğu, bu durumda taşınmazın tahliye edilmeden sözleşmenin 17.2. maddesine dayalı olarak erken fesih nedeniyle cezai şart alacağının istenemeyeceği-