Alacaklı-davacı aleyhine tazminata hükmedilebilmesi için davacı alacaklı tarafından yapılan icra takibinin haksız olmasının yanı sıra takibin kötü niyetle yapılmasının da şart olduğu (İİK. mad. 67/2)-
Kefilin asıl borçluya veya mirasçılarına ait olan ve asıl borçlunun ödeme güçsüzlüğünden doğmayan bütün def’ileri alacaklıya karşı ileri sürme hakkına sahip olduğu gibi bunları ileri sürmek zorunda olduğu, kefilin, asıl borçluya ait def’ilerin varlığını bilmeksizin ödemede bulunursa, rücu hakkına sahip olacağı, buna karşılık asıl borçlu, kefilin bu def’ileri bildiğini veya bilmesi gerektiğini ispat ederse kefilin, bunları ileri sürmüş olsaydı ödemeden kurtulacağı ölçüde rücu hakkını kaybedeceği-
Yargılama sonunda ihbar olunan hakkında hüküm tesis edilmemiş olması, ihbar olunanın asli ya da fer'i müdahil sıfatıyla da yargılamaya katılmamış bulunması, hükmü temsilen değil, kendisi bakımından ve kendisi adına temyiz etmiş olması, ihbar olunanın davayı temyiz hakkını doğurmayacağı, Y.İ.B.K. uyarınca, yerel mahkemece temyiz isteminin reddine karar verilmediği hallerde, Yargıtay tarafından da bir karar verilmesinin mümkün olduğundan, ihbar olunanın temyiz isteminin HUMK mad. 432/4 uyarınca reddine karar vermek gerektiği- Usul işleminin, yargılama sırasında yapılmaya başlanıp, tamamlandıktan sonra, yeni bir usul kuralı yürürlüğe girerse, söz konusu usul işlemi geçerliliğini koruyacağından, davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan mülga HMK mad. 109/2'ye göre yapılmış olan usul işlemlerinin, karar tarihinden sonra yürürlüğe giren yasa değişikliğine göre yeniden yapılmasına gerek kalmadığı- Davalı kooperatifin defter, kayıt ve belgeleri üzerinde kooperatif uygulamaları konusunda uzman bilirkişi aracılığıyla inceleme yapılarak, vekaletname tarihi ile borç senetlerinin imzalandığı tarihi arasındaki dönemde, ihbar olunan tarafından alınan vekaletnameye dayalı olarak vekaletname kapsamı dışında davacı adına başkaca işlemler yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise bu işlemlerin davacı tarafça benimsenip benimsenmediği, taraflar arasında bu hususta bir teamül oluşup oluşmadığı araştırılıp, buna göre karar verilmesi gerektiği-
Haksız olarak işi bırakan, vekaletten istifa eden avukatın, ücrete hak kazanamadığı gibi, aksine bir hüküm mevcut değilse aldığı peşin ücretleri, kullanmadığı masraf avanslarını da iş sahibine iade etmek zorunda olduğu- Haksız azil halinde olduğu gibi, avukatın haklı olarak vekillikten istifa etmesi halinde de, işe devam etme olanağı mevcut olmadığından, avukat, haklı istifa tarihi itibariyle muaccel olan vekalet ücreti alacağının ödetilmesini talep edebileceği-
Mahkemece işin esasına girilmeden önce davacının talebinin icra takibindeki (harca esas değer olarak gösterilen) asıl alacağa yönelik mi, yoksa dava dilekçesinin sonuç ve istem bölümünde belirtildiği üzere icra takibindeki toplam alacağa yönelik mi olduğunun belirlenmesi gerekeceği- Mahkemece, 6100 sayılı HMK'nun 31. maddesinde düzenlenen "Hakimin Davayı A.latma Ödevi" ilkesi çerçevesinde davacı vekiline davadaki talebi açıklattırılarak belirtilen usul kuralları çerçevesinde işlem yapılıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Mahkemece davanın dayanılan üç fatura çerçevesinde değerlendirilip sonuçlandırılması gerekirken, takip ve dava konusu edilmeyen faturaları da kapsar biçimde tüm cari hesap ilişkisini inceleyerek görüş bildiren bilirkişi raporunun hükme esas alınmasının doğru olmadığı-
6102 Sayılı TTK' nın 4/1-f maddesine göre, bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde, öngörülen hususlardan doğan hukuk davalarının ticari dava sayılacağı- Somut olayda davanın ticari dava olduğunun kabulü gerekeceği, 6102 sayılı TTK' nın değişik 5. maddesi uyarınca asliye hukuk mahkemeleri ile asliye ticaret mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisine dönüştürüldüğünden asliye hukuk mahkemesince ticari dava niteliğindeki davaya bakılamayacağı-
Aralarında abone sözleşmesi bulunan davacı idare ile davalı apartman yönetimi arasındaki kaçak su bedeline ilişkin anlaşmazlığın çözümünde hakların yarışması hali söz konusu olup iki haktan daha düşük hukuki değer karşısında üstün hukuki değere öncelik verilmesi gerektiğinden, haksız fiil sorumluluğu değil sözleşmeye aykırılık hükümlerinin uygulanması gerekeceği, uyuşmazlığın konut su aboneliği sözleşmesine aykırılıktan kaynaklanmasına, sözleşmenin taraflarından birisinin tüketici, diğerinin satıcı ve uyuşmazlığın da tüketime konu mala ilişkin olmasına göre, taraflar arasındaki uyuşmazlığın 4077 sayılı Kanun kapsamında kaldığı ve davaya bakma görevinin de Tüketici Mahkemesine ait olduğunun kabulü gerekeceği-
Cevap dilekçesinde alacak miktarının ödendiğini savunulduğundan, davalının akdi ilişkiyi kabul ettiği anlamında değerlendirilmesi gerekeceği ve ispat yükü artık davalıya geçmiş olduğundan, TBK. mad. 89 uyarınca davacının ikametgahı mahkemesi ve icra dairesi yetkili olacağı-
Davalı tarafından doğrudan şirket adına yapılmış ciro olmadığı halde, bu ödemelerin davalı tarafından şirkete olan borcunun ifası olarak kabul edilmesi doğru olmadığından mahkeme kararının bozulması gerektiği-