Bozma ilamından sonra davacı vekilinin hazır olduğu duruşmada, iki haftalık kesin süre verilmesine karar verilmiş ve takip eden davacı vekilinin katıldığı oturumda da, "gider avansının verilen kesin süreye rağmen yatırılmadığından ve gider avansının yatırılmasının HMK. mad. 115/2 gereğince dava şartı olduğundan açılan davanın reddine" karar verilmişse de, davanın 1086 Sayılı H.U.M.K. zamanında açılmış bulunması, dilekçelerin teati aşamasının geçip, tahkikat aşamasına geçilmiş bulunduğu, bozma ilamına uyularak sulh hukuk mahkemesi dosyasındaki borçlunun terekesine mümessil tayininin beklendiği anlaşıldığından mahkemece, bozma ilamı doğrultusunda tereke dosyası beklenerek taraf teşkili sağlandıktan sonra iptal koşulları yönünden değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisinin isabetsiz olduğu-
Davada, davacının ruhsal rahatsızlığı ileri sürülmüş ve bu iddia dosya arasındaki bir kısım delille de doğrulanmış bulunması halinde,mahkemece, Türk Medeni Kanununun 405. ve HMK.nun 56/1. maddeleri uyarınca davacının vesayet altına alınmasının gerekip gerekmediğinin araştırılması ve bu hususun bir ön sorun sayılması, gerekirse Türk Medeni Kanununun 462/8. maddesi uyarınca işlem yapılması ve sonucuna kadar yargılamanın bekletilmesi gerekeceği-
Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca işin eksik ve geç teslim edildiği iddiasına dayalı olarak açılan tespit ve kal, olmadığı takdirde tazminat istemine ilişkin davada, meydana getirilen eserdeki herhangi bir bağımsız bölümün yükleniciye ait olmaması, yüklenicinin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağından, somut olayda husumetin yükleniciye yöneltilmesinde usule aykırılık olmadığı gibi, bu hususun esasen bir zorunluluk olduğu-
Kararın iptali istemli davada, Hakem Heyeti kararı belirsiz olup herhangi bir miktar belirtilmediğinden, kararın infaz edilmesinin mümkün olmadığı, ancak tüketici mahkemelerinde delil olarak ileri sürülebileceği; davacının eldeki davayı açmasında hukuki yararı bulunmadığı-
Dava, tapu kayıt maliki ile aynı kişi olduğunun tespiti istemine ilişkin davanın çekişmesiz yargı işi olup görevli mahkemenin sulh hukuk mahkemesi olduğu-
Süresinde "ilk itiraz" olarak mahkemenin yetkisiz olduğu ileri sürülmediğinden ve kesin yetki de bulunmadığından, mahkemenin, HMK'nın 19. maddesi uyarınca yetkili hale geldiği gözetilerek, davaya bakmakla yetkili olduğunun kabulü ile davanın esası incelenip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı olarak HMK'nın 17. maddesindeki münhasır yetki kuralına "kesin yetki" anlamı verilerek, sonuca ulaşılmasının yerinde olmadığı-
Yükleniciden daire satın alan birlikte dava açan bir kısım davacıların dosyası tefrik edilerek, davacıların dava konusu bağımsız bölümleri arsa sahibinden aldıkları, davalı ile aralarında akdi ilişki bulunmadığı, davacıların ancak satış akdinden dolayı ayıba karşı tekeffül borcu olan satıcılarına karşı talepte bulunabilecekleri, davalı yükleniciye husumet yöneltilemeyeceği-
Tespit davası açılması için davacının hukuki yararının olması, eda davası açılması gereken bir durumun olmaması gerektiği, aidatın kooperatifin genel kurul kararları ile belirleneceği,mahkemenin bu yönde bir karar vermesinin mümkün olmadığı,bu maddi vakıanın tek başına bir tespit davası olarak bakılmasının da mümkün olmadığı, davacının ödediği aidat miktarı kooperatifin defterlerinde belli olduğundan bu yönüyle de bir hukuki yararının bulunmadığı, davacı davalı kooperatife bir aidat borcunun bulunmadığı ya da bir alacağının bulunduğunu iddia ediyorsa bu durumda menfi tespit veya alacak davası açarak bunu talep edebileceği, bir eda davası içinde tespiti yapılması gereken hususlar eda davasından ayrılarak ayrı bir tespit davası şeklinde açılmasında davacının hukuki yararı bulunmadığı-
Taraflar arasındaki kooperatif üyeliğinin tespiti davasında, davacının taleplerinden, üyelik tespiti istemi hakkında inceleme yapılması gerekirken, kesinleşmiş mahkeme ilamı bulunduğu gerekçesiyle talebin reddine karar verilmesinin doğru olmadığı-
1163 s. Kooperatifler Kanunu mad. 98. maddesi yollaması ile 6762 s. TTK. mad. 341. maddesi gereğince, yöneticilere karşı sorumluluk davasının görülebilmesinin genel kurulun bu yönde karar alması ve davanın denetçiler tarafından açılmasına bağlı olduğu, bu hususların dava şartı olmayıp sonradan tamamlanabilen usulü eksikler olduğu- Genel kurul kararı bulunmayan taleplerle ilgili HMK'nın 52., 53. ve 54. (HUMK'nın 39. ve 40.) maddeleri uyarınca davalılar hakkında sorumluluk davası açılmasına ya da açılan işbu davaya muvafakat verilmesine ilişkin genel kurul kararının ibrazı için önel verilmesi, noksan olan usuli işlemler yerine getirildikten sonra davaya devam edilmesi, verilen süre içinde bu eksiklikler tamamlanmaz ise bu talepler yönünden davanın açıklanan usul yönünden reddedilmesinin gerektiği- Davalılarca rapor ve ek raporlara itirazlarda bulunulduğu, alınan ek raporların itirazları karşılamadığı gözönünde bulundurularak, ayrı bir bilirkişi kurulu oluşturulup, davacı kooperatifin defter kayıt ve belgeleri üzerinde inceleme yaptırılıp, ayrıntılı, gerekçeli,davalıların itirazlarını cevaplar nitelikte, denetime ve hüküm kurmaya elverişli bir rapor alınıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken aynı bilirkişi kurulundan rapor ve ek raporlar alınarak yazılı şekilde hüküm tesisinin hatalı olduğu-