Kooperatif ile ortağı arasındaki ortaklık ilişkisinden doğan davaların 1163 sayılı Kanun'un 99. maddesinde ticari dava olduğu kabul edilmiş ise de, 99. maddede münhasıran asliye ticaret mahkemelerinin görevli olduğu öngörülmediğinden, Asliye Hukuk Mahkemeleri ile Ticaret Mahkemeleri arasındaki ilişki iş bölümü niteliğinde olduğundan ve münhasıran iki tarafın arzularına tabi olmayan işlerden olmadığından, taraflarca bu yönde ve süresinde bir itiraz olmadığı sürece bu hususun re'sen dikkate alınamayacağı ve asliye hukuk mahkemelerinin miktar yönünden görevli ise davaya bakması gerekeceği, 6100 sayılı HMK'nın Geçici 1/1. maddesi uyarınca bu Kanun'un göreve ilişkin hükümlerinin, bu Kanun'un yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış olan davalarda uygulanmayacağı- Mahkemece karar tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK'nın 114/1-c ve 115/2 maddeleri uyarınca mahkemenin görevine ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, karar tarihi itibariyle yürürlükte olmayan 1086 sayılı HUMK'nın dava şartı öngörmeyen göreve ilişkin hükümlerine uygun olarak "Mahkememizin görevsizliğine" ibaresine gerekçede; "Dava dilekçesinin görev yönünden reddine, mahkememizin görevsizliğine" ibarelerine ise hüküm fıkrasında yer verilmesinin hatalı olduğu-
Terekenin iflas hükümlerine göre tasfiyesinde "iflas idaresi" yerine "tasfiye memuru"nun ve "ticaret mahkemesi" yerine "sulh hukuk mahkemesi"nin geçeceği ve tasfiye memurunun işlemlerine karşı yapılacak şikayetleri, sıra cetveline itirazları incelemek ve tasfiyenin son bulduğuna karar vermek görevinin sulh hukuk mahkemesine ait olduğu-
Hem sıraya ve hem de alacağın esas ve miktarına yönelik itirazların birlikte ileri sürülmesi halinde, mahkemece kural olarak, önce sıraya yönelik uyuşmazlığın çözülmesi, bu itirazın yerinde olmadığının anlaşılması halinde ise, davalı alacağının varlığına ve miktarına yönelik itirazın incelenmesi gerektiği- "Satışa esas olmak üzere" ibaresiyle başlayan kıymet takdiri talebi ve bu kıymet takdiri için masraf yatırılmasının satış talebi ve bunun için yatırılmış bir avans olarak kabul edilemeyeceği- Avansa ilişkin makbuzda paranın satış ve kıymet takdiri için olduğu yazılı ise de, açıkça satış talebinde bulunulmadığından geçerli bir satış talebinin varlığından söz edilemeyeceği-
İhtarnamede açıkça belirtilen miktara ilişkin, kısmi dava açmakta hukuki yarar bulunmadığı gibi belirsiz alacak davasının koşullarının da oluşmadığından bahisle usulden reddinin gerektiği-
Davacının zımnen oluşan üyeliğinin dava tarihi itibariyle devam ettiğinin tespitini de amaçlayan isteminin reddi gerektiği sonucuna varıldığı taktirde başvuru yeni bir üyelik başvurusu olarak değerlendirilip, kooperatiflerdeki açık kapı ilkesi ve ceza yargılamasında verilen hüküm de dikkate alınarak yönetim kurulunca, ana sözleşmede belirtilen şartları taşıyanların üye olarak kabulü zorunlu bulunduğundan, davacının üyelik koşullarını taşıyıp taşımadığının araştırılması gerektiği- Davanın daha önce kesin hükme bağlanmamış olmasına ilişkin HMK. mad. 114/1-i 'de yazılı dava şartı yokluğu nedeniyle davanın HMK. mad. 115/2 uyarınca usulden reddi gerektiği-
Davacının, davalı alacaklıya ipotek limitinden fazla pay ayrıldığı iddiasına dayalı bu itirazı üzerine, mahkemece limit fazlasının ipotek kapsamında olup olmadığının incelenmesi gerekeceği ve bu itiraz, alacağın doğumuna ve miktarına değil, sıraya yönelik olduğundan, icra mahkemesinin görevli olduğu-
Doğrudan iflas istemine ilişkin davada, kesin yetkiye ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği-
İhya kararlarının, belli bir dava için verilmeyip, tümüyle tüzel kişiliğe yeniden hayatiyet veren nitelikte kararlar olduğu, nitekim, bu ihya kararına istinaden, tasfiye memuru H. A. tarafından verilen Ç. 1. Noterliği'nin 19.01.2007 gün ve 665 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile mevcut davanın açıldığı anlaşıldığından, mahkemece işin esasına girilmesi ve davanın sonuçlandırılması gerekirken, davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğundan bozulması gerektiği-
Takibin ve itirazın iptali davasının, menfi tespit davasının kesinleşmeden önce açıldığı anlaşıldığından, davacının, dava konusu kaçak su tutanağına ilişkin olarak takip başlatmakta ve itirazın iptali davası açmakta hukuki yararının bulunduğu- Davalının borçlu olduğu bedel, itirazın iptali davasında dikkate alınarak talep edilen asıl alacak ve işlemiş faiz hakkında karar verilmesi gerekeceği-
Arsa sahibi, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca kendisine isabet eden bağımsız bölümleri yükleniciden teslim alıp kabul ettikten sonra üçüncü kişilere satmış ise; yeni mâlik üçüncü kişi, yükleniciye karşı hiçbir talepte bulunamayacağı, çünkü, yüklenici edimini arsa sahibine karşı yerine getirip inşaatı teslim etmekle borcundan kurtulduğundan, üçüncü kişi ancak, satıcısı olan eski mâlik arsa sahibinden, satış sözleşmesi nedeniyle istemde bulunabileceği- BK'nın 162. maddesi uyarınca, alacağın temliki kapsamında sözleşmeden doğan hakkın hiçbir temliki, yazılı biçimde yapılmış olmadıkça geçerli olmayacağı-Arsa sahibinin arsadaki paylarını ya da bağımsız bölümleri başkalarına sadece devretmiş olması, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan hakları ayrıca yazılı olarak temlik etmedikçe, anılan sözleşmeye dayalı hakların da devri anlamına gelmeyeceği (Aynı doğrultuda: HGK. 26.03.2008 T. 279/277; 23. HD. 21.03.2013 T. 327/1732)-