Tüketicinin malın ayıplı çıkması durumunda bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahip olacağı, satıcı veya onunla birlikte sorumlu olan imalatçı, ihracatçı vs maddede sayılan sorumluların tüketicinin tercihine konu bu talebi yerine getirmekle yükümlü olacakları, öte yandan, sınai mallarında her satıcının yetkili servisleri eliyle satış sonrası hizmet vermek zorunda olacağı, yetkili servise yapılan başvuru tarihinden itibaren yapılan yapılmayan işlemlerin satıcının ve onunla birlikte sorumluluğu olanların sorumluluğunda olacağı, tüketicinin servise başvurusu üzerine aracın üretim hatasından kaynaklanan ayıbı satıcı üretici ithalatçı firma nezdinde tespit edildiği; ancak bir işlem yapılmamışsa bundan tüketici değil, satıcı ve onunla birlikte sorumluluğu bulunanların sorumlu olacağı-
İcra dairelerinin, hesaplama sonucunda fazladan tahsil edildiği ortaya çıkan tutarları, ayrı bir mahkeme hükmüne gerek olmaksızın, borçluya geri vermekle yükümlü oldukları, açıktır ki, burada, icra müdürüne kanun tarafından verilmiş, özel bir görev ve daha da önemlisi cebri icra gücünün kullanılması kapsamındaki bir yetkinin söz konusu olduğu, İcra Müdürünün, dayanağı ve şekli ne olursa olsun, girişilmiş bir icra takibinde, borçludan tahsil edilen paranın, tahsili gerekenden daha fazla olduğunu hesap sonucunda belirlediği durumlarda, cebri icra gücünü kullanarak, fazla tahsilatı borçluya geri vereceği-
İİK.’nun 168/4 maddesinde öngörülen 5 günlük süreden sonra yapılmış olan imza itirazının “süre aşımından reddine” karar verilmesi gerekeceği-
İlamların infazı sırasında icra müdürlüklerince ilamın hüküm kısmının dikkate alınarak kararların infazının yapılmasının gerekeceği, icra dairesinin, ilamların hüküm bölümünü aynen infazla görevli olduğu, sınırlı yetkili icra mahkemesinin hükümde yer almayan bir hususu yorum yoluyla ilama eklemesi, ya da var olan bir hususu çıkarması olanağının bulunmayacağı, bu bakımdan takibe konu ilamın hüküm kısmının ilamlı icranın şeklini de belirleyeceği-
Ekim 2006 ayına ait kira parasının, sözleşmedeki açık hükme aykırı olarak 05.10.2006 tarihinde ödenmesi nedeniyle, kira döneminin sonu olan 2007 yılı Temmuz ayına kadarki kira paralarının muaccel hale gelmiş olduğunun kabulü gerekeceği, davalı kiralayanın muaccel bu kira paralarının tahsili istemiyle icra takibi yapmasının hakkın kötüye kullanılması niteliği taşımayacağı-
Yargılama devam ederken bir başka alacaklının, icra müdürlüğünün şikayete konu 12.06.2007 tarihli kararını şikayeti üzerine, kesinleşen mahkeme kararı ile, bu icra müdürlüğü kararının kaldırıldığı; icra dosyasında şikayetçinin alacağını da içeren 12.08.2008 tarihli sıra cetveli ve derece kararı düzenlenerek, alacaklılara ve bu arada eldeki şikayeti yapan alacaklıya da tebliğ edildiği; böylece eldeki şikayetin konusuz kaldığı, bu hususun direnme kararı verilmezden evvel icra dosyasına yansıdığı, mahkemenin bu olgu karşısında “konusuz kalan şikayet hakkında karar verilmesine yer olmadığına” karar vermesi gerekirken şikayetin reddedildiği bir başka dosyadaki karara dayanarak direnme kararı vermiş olmasının usul ve yasaya aykırı olacağı-
Yabancı mahkeme kararına konu alacağın iflas masasına kaydedilmesinin, alacağı hükme bağlayan yabancı mahkeme kararının tenfiz edilmesi anlamına gelmeyeceği, başka bir ifadeyle, salt, hüküm altına aldığı alacak iflas masasına kaydedilmekle, yabancı mahkeme ilamının Türkiye’de tenfiz edilmiş olmayacağı, çünkü, bir alacağın iflas masasına kaydedilmesinin, sadece ve ancak, İcra ve İflas Kanunu’nun öngördüğü prosedür çerçevesinde gerçekleşecek olan işlemlerin yürütülebilmesi için gereken adımlardan sadece birini oluşturacağı ve bu adımın, alacağın tahsili sonucunun gerçekleşmesi için tek başına yeterli olmayacağı, dolayısıyla, tanıma kararıyla alacağın tahsili (yabancı mahkeme kararının infaz edilmesi) değil, yalnızca alacağın masaya kaydının sağlanacağı; tanınan yabancı mahkeme kararının bu kayıt işleminin dayanağını oluşturacağı, böylesi bir sonucun elde edilmesi için ise, direnme kararında ileri sürülenin tersine, tenfiz kararı alınmasının zorunlu olmayacağı-
Katma Değer Vergisi de dahil vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin ortak özelliklerinin kamu gücüne dayanılarak tek taraflı iradeyle ve gerektiğinde zorla alınmaları ve bir yasayla konulmaları olduğu, vergi yükümlülüğünün konusu, yükümlüsü, matrahı ve oranı ile, vergiden doğan ödev ve usul ilişkilerinin yasayla düzenlenmesi gerektiği gibi; vergi kanunlarının hükümleri içinde esasen vergilendirilmesi gereken bir kısım konuların vergi dışı bırakılmasına ilişkin istisna ve belirli kişiler veya grupların vergi mükellefiyeti dışında bırakılmasına ilişkin muafiyetlerin açıkça yasayla düzenlenmesi gerekeceği-
Borcun tamamını itiraz halinde borçlunun sebep bildirmesi gerekmediği gibi, itirazı sırasında belli bir sözcüğü kullanmış olmasının da zorunlu bulunmadığı; önemli olanın, yasal süre içinde şahsen veya yetkili kişiler eliyle “itiraz iradesi”nin ortaya konulması olduğu–
Uyuşmazlığın esasının icra hukukuna ilişkin bulunduğu, Tebligat Kanunu ve Tebligat Tüzüğünde açıklanan hususların uyulması zorunlu şekil kuralları olduğu, bu nedenlerle ilk tebligatın geçersiz olduğunu ileri sürmemenin yapılan ikinci tebligattaki usule aykırılığı ve geçersizliği ileri sürmeye bir engel oluşturmayacağı ve yetkisiz kişiye yapılan tebligata itiraz edilmemesinin, sonraki tebligatlarda bu kişiyi yetkili kişi konumuna getirmeyeceği-