Dava konusu yayında konuşulan ve davaya konu edilen görüşme teklifine ilişkin beyanların bizzat teklifin tarafı olduğu belirtilen kimse tarafından da bir kısım gazete ve internet sitelerindeki röportajlarında söylendiği anlaşıldığından, yayının görünür gerçeğe uygun olduğu, davacının kişilik haklarına saldırı oluşturmadığı sonucuna varılarak, manevi tazminat istemin tümden reddedilmesi gerektiği-
Dava konusu Antalya nükleer karşıtı platformu üyesi meslek odalarının işbirliği ile düzenlenen çalıştayda yapılan konuşmada yer alan beyanlar bir bütün olarak incelendiğinde; davalının geçmiş bir takım olgulardan hareketle genel bir değerlendirme yaparak düşüncesini açıkladığı, konuşmada davacının isminden açıkça bahsedilmediği için matufiyet unsurunun gerçekleşmediği-
Kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimsenin manevi tazminat ödetilmesini isteyebileceği, yargıcın, manevi tazminatın tutarını belirlerken, saldırı oluşturan eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alması gerekeceği-
Davaya konu haberin davacının otomobiline oğlunun canından daha çok kıymet verdiği izlenimi uyandırdığı, oğlunun kaza yapması sebebiyle olay yerinde oğlunu yaralı ve yerde yatar vaziyette, aracını da hasar görmüş vaziyette bulan davacının olayın şokunda olduğu ve üzüntü yaşadığı dikkate alınmadan sadece arabasına ağladığı izlenimi verir şekilde acılı babanın acısını arttırmak suretiyle yapılan yayının davacının kişilik haklarına saldırı oluşturduğunun kabulü gerekeceği-
Davacıya ait araca bir kış günü gece saat: 20.30'da haksız yere fiili haciz uygulandığı, ödenmiş bir alacaktan dolayı bu şekilde aracın fiilen haczedilmesinin davacıların kişilik haklarına saldırı oluşturacağı-
Haksız haciz iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkin davada, manevi tazminat isteminin reddi halinde, avukatlık ücretinin, Aukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 2. kısmının 2. bölümüne göre belirleneceği gözetilmeden daha fazla vekalet ücreti takdirinin doğru olmadığı-
İdarenin, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği, idarenin, idare mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının gereklerine göre gecikmeksizin işlem yapmak veya eylemde bulunmak zorunda olup, bu süre hiçbir biçimde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemeyeceği, İl Milli Eğitim Müdürü olarak görev yapan davacının 11.11.2004 günü Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı’na uzman olarak atandığı, işlemin iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle açılan davada verilen yürütülmesinin durdurulmasına ilişkin kararın idare tarafından uygulandığı; işlemin iptaline ilişkin kararının idareye tebliğ edildiği 15.02.2006 gününden önce, 16.01.2006 gününde, davacının bu kez Personel Genel Müdürlüğü’nde oluşturulan komisyonda 6 ay süreyle görevlendirildiği, davacının 03.03.2006 günlü dilekçeyle idareye başvurarak iptal kararının süresi içerisinde uygulanmasını talep ettiği, davalıların 14.03.2006 günü aldığı karar ile 16.01.2006 günlü görevlendirmenin sona erdirildiği ve bu kararın davacıya 23.03.2006 tarihinde tebliğ edilerek davacının geçici görevlendirmeden ayrılışının 24.03.2006 tarihinde yapıldığı ve davacının önceki görevine eylemli olarak 27.03.2006 günü başladığı uyuşmazlıkta, davacı iddiasını yürütmenin durdurulma kararının geçici olarak görevlendirme nedeniyle uygulanmasının engellenmesine ve iptal kararına rağmen yasal sürede eylemli olarak göreve başlatılmamasına dayandırmış olup, hakkında verilen yürütmenin durdurulması kararı biçimsel olarak uygulanan davacının, bunun hemen arkasından başka yerde görevlendirilerek idare mahkemesince verilen yürütmenin durdurulması kararı etkisiz hale getirilmiş olduğundan ve ayrıca, iptal kararına yönelik ilk işlem 30 gün dolmadan gerçekleştirilmiş olmasına karşın, davacının yasada öngörülen 30 günlük sürede eylemli olarak göreve başlaması sağlanmamış olduğundan davalıların eylemlerinin hukuka aykırı olduğu sonucuna varılıp, davacı yararına uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği-
Kamu görevlisinin hakaret etmesi nedeniyle açılan manevi tazminat davasında, bu hareketin kişisel kusur olarak nitelendirileceği ve görev ile ilişkilendirilemeyeceği düşünüldüğünde, Anayasa m. 129/5’de düzenlenen memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, ancak idare aleyhine açılabileceği ilkesinin de uygulanamaması nedeniyle davalıya husumet yöneltilebileceği-
Gerek Dairemizin, gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin istikrar kazanmış uygulamalarında siyasetle iştigal eden kişilerin kendilerine yönelik sert ve ağır eleştirilere katlanması gerektiği-
Kamu görevlilerinin hakaret etmelerinin kişisel kusur oluşturacağı ve hiç bir biçimde görevle ilişkilendirilemeyeceği, bu sava dayanan davaların, Anayasa m.129/5 kapsamında değerlendirilmesinin de mümkün olmayacağı-