Tespit dışı bırakılan yerlerle ilgili zilyetliğe dayalı tescil talepli dava makul süre içinde açılmışsa tespit dışı bırakılma tarihinden önceki zilyetliğin tespitten sonraki zilyetliğe eklenebileceği-
Davacı taşınmazı dava tarihinden geriye doğru 10-15 yıl önce haricen satın aldığı ve taşınmaz üzerinde bağımsız 20 yıllık zilyetliğinin bulunmadığı, bu nedenle TMK.’nun 996. maddesi gereğince satıcısının eklemeli zilyetliğine dayandığı gözetilerek satıcı bakımından da 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi uyarınca miktar araştırmasının yapılması, öte yandan genel mahkemelerde açılan davalarda hâkim tarafların gösterdikleri tanık ve delillerle bağlı olup kendiliğinden kadastro bilirkişilerini tanık olarak dinleyemez. Keşifte re'sen dinlenen kadastro bilirkişilerinin beyanlarına bu nedenle değer verilemeyeceği hususu da göz önüne alınarak toplanacak deliller çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme sonucu hüküm kurulmasının hükmün bu nedenlerle bozulmasına sebep olacağı-
Hukuki niteliğinin yanında maddi olaylardan sayılan zilyetlik, tanık dâhil her türlü delille kanıtlanabilir. Bu tür yerlerin 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14 ve TMK.’ nun 713 maddeleri uyarınca zilyedi adına tapu siciline tescil edilebilmesi için malik sıfatıyla davasız, aralıksız en az yirmi yıl süreyle ekonomik amacına uygun olarak zilyet olunması gerekir. Davanın başarıya ulaşabilmesi için bu hususun somut olarak kanıtlanması gerekmektedir. Başka bir anlatımla, yerel bilirkişi ve tanıkların kanun maddelerinde belirtilen tabirleri soyut olarak tekrar etmesi mülkiyetin kazanılması için yeterli sayılmaz. Buna göre, yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli olmayıp, eksik soruşturmaya dayanan hükmün, hükmün bu nedenle bozulmasına sebep olacağı-
Tapusuz taşınmazlarda satışın tamamlanması için zilyetliğin devri zorunlu olduğundan, davacının zilyetliği teslim almadığı ve zilyetliğin 20 yılı aşkın süredir davalı tarafta olduğu dikkate alındığında taşınmazın mülkiyetinin davacılar murisine intikal ettiğinin kabulünün mümkün olmadığı-
Paftasında kayalık olarak belirlenen ve jeolog bilirkişi raporuyla da taşlık alan olarak nitelenen böyle bir yerin imar-ihya ve zilyetlikle kazanılamayacağı yerleşmiş içtihatlar gereği olduğu göz önünde tutularak gerek davacının ve gerekse Hazine’nin tescil taleplerinin reddine karar vermek gerekirken, maddi olay ve hukuki nitelemede yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere davacı ile davalı Hazine lehine kabul kararı verilmesinin doğru olmadığı-
Davacı dava dilekçesinde tescilini istediği taşınmazın batı hududu olarak 809 parseli gösterdiği halde, söz konusu parselin de batısında bulunan ve bu nedenle dava konusu olmayan, krokide H harfi ile gösterilen taşınmaz bölümü için de talep aşılarak hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
Tescile konu taşınmazların C ve D bölümleri Birecik ilçesi Saha Mahallesi sınırlarında kaldığı belirlendiğine göre, anılan kanun maddeleri uyarınca bu mahalleye göre de, uygun araç ve aralıklarla ilanların yapılması ve son ilan tarihinden itibaren üç aylık bekleme süresinden sonra karar verilmesi gerekirken, bu hususun gözetilmemesinin doğru olmadığı-
Niza konusu taşınmaz üzerine pazaryeri ve hizmet binası inşaa edildiği kadastro tutanağında belirtilmektedir. Gerekçeli karar kapsamında ise uyuşmazlık konusu taşınmazın ilçe otogarı olarak kullanıldığı ifade edilmektedir. Dava konusu taşınmaz ister pazaryeri ve hizmet binası, isterse otogar olarak kullanılsın her iki halde de kamunun yararlanmasına öncelik tanınan alana dönüştüğünün kabulü gerekir. Kamu malı niteliğini kazanan bir yer ise özel mülkiyet şeklinde tapuya tescil edilemez. Temyize konu taşınmaz bölümünde zilyetlikle kazanım koşullarının oluştuğu belirlenen davacının mülkiyetinin tespitine karar verilmesi gerekirken, iptal ve tescil kararı verilmesinin hükmün bu nedenle bozulmasına sebep olacağı-
HGK.’nun 30.10.1991 tarih 1991/8-427-544 ve 3.5.1995 tarih ve 1995/17-149-502 sayılı kararlarında da belirtildiği gibi bir yerin yetkili bir merci tarafından mera olarak tahsis edilmesi, evveliyatı itibariyle o yerin mutlak surette mera olarak kabulüne yeterli olmadığı gibi zilyetlikle iktisap iddiasının dinlenmesine de engel değildir. Ne var ki, yetkili merci tarafından bir yerin mera olarak tahsisinin yapılmış olması durumunda gerçek kişinin o yerdeki zilyetliği sona ereceğinden mera olarak tahsisin yapıldığı tarih itibariyle kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinme koşullarının saptanması gerekir. Mahkemece bu hususta yeterli araştırma yapılmadan yazılı şekilde karar verilmesinin hükmün bu nedenle bozulmasına sebep olacağı-