Davanın, tapuda kayıtlı olmayan taşınmazın tapuya tesciline ilişkin olup, TMK.nun 713/1. maddesi hükmüne tabi olduğu, anılan maddenin 3. fıkrası hükmüne göre bu tür uyuşmazlıklarda davanın yasal hasım olan Hazine ve ilgisi yönünden diğer kamu tüzel kişilerine yöneltilmesinin gerekeceği, tescil davalarında Hazine’nin davalı olarak davada yer almasının zorunlu olduğu, Hazine’ye dava yöneltilmeden diğer kamu tüzel kişisine karşı açılan davanın sonuçlandırılmasının mümkün olmadığı-
Davanın, muristen intikal ve kazanmayı sağlayan eklemeli zilyetlik hukuki sebebine dayalı olarak TMK.nun 713/1, 996 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddeleri gereğince açılan tescil isteğine ilişkin olduğu, miras bırakanın ölüm tarihine göre terekesinin elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabi olduğu, topluluk devam ettiği sürece tasarrufi işlemlerde tüm ortakların oybirliği ile karar vermelerinin gerekeceği, dava açmak da tasarrufi bir işlem olduğuna göre, mirasçılardan birisinin kendi payını ya da bir kısım mirasçıların paylarını satın aldığını ileri sürerek dava açmasının mümkün olmadığı, davacılara dava dışı kalan tüm mirasçıların açılmış bulunan davaya karşı olurlarının alınmasının ya da TMK.nun 640/3. maddesi gereğince miras şirketine temsilci atanmak suretiyle ve onun huzuruyla davanın yürütülmesi için süre ve imkan verilerek taraf teşkilinin sağlanmasının gerekeceği-
Dava konusu parselin, 2006 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında senetsizden davalı adına tespit edildiği ve tutanağın itirazsız olarak kesinleşmesi üzerine davalı adına tapu kaydının oluştuğu, husumetin yöneltildiği Hazine’nin kayıt maliki olmadığı, bu nedenle, mahkemece, Hazine aleyhine açılan davanın taraf sıfatı yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesinin gerekeceği-
26.07.1972 tarihinden sonra davacılar, miras bırakanları H. Bircan ve diğer mirasçılar adına kadastro yolu ile veya açılan dava sonunda tescil edilmiş taşınmaz veya taşınmazlar var ise bunların miktarlarının, çalışma alanlarının, tescil tarihlerinin Tapu Sicil Müdürlüğü ile Kadastro Müdürlüğü’nden, açılmış dava olup olmadığının o yer Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğünden sorulup belirlenmesinin ve sonucuna göre bir karar verilmesinin gerekeceği-
Bir arazinin kullanım süresi ve niteliğini en iyi belirleme yönteminin hava fotoğrafları olduğu, bu hava fotoğraflarının kadastrodan önceki yıllara ait en az iki ayrı zamana ilişkin olmasının gerekeceği-
Dava konusu 213 ada 114 parselin 01.12.1994 tarihinde senetsizden davalı adına tespit gördüğü, tutanağın itirazsız olarak 29.12.2005 tarihinde kesinleşmesi üzerine davalı adına tapuya tescil edildiği, mahallinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar arz üzerinde göstermek suretiyle davacıya ait 117 parsel ile davalıya ait 114 parsel arasındaki kadastro öncesi sınırı belirlemiş olup, bu beyanlar esas alınarak düzenlenen 19.10.2011 tarihli teknik bilirkişi raporunda; A harfi ile gösterilen 18,40 m2'lik yerin davacıya ait iken davalıya ait 114 parsel içinde tespit ve tescil edildiğinin bildirildiği, davalının 07.12.2011 tarihli dilekçesinde bu rapor esas alınarak karar verilmesini istediği, bu belirlemelere ve davalının HMK.nun 308. maddesine (HUMK.nun 92) uygun beyanına göre davanın kabulüne karar verilmesinin gerekeceği-
HMK.nun 308 ve devamı maddelerinde davayı kabulün, davacının talep sonucuna davalının kısmen veya tamamen muvafakat etmesi olduğu, davayı kabul eden davalının bununla davacının talep sonucu bölümünde istemiş olduğu hakkı tamamen veya kısmen kabul edeceği, tarafların dava konusu yer üzerinde kural olarak tasarruf yetkileri bulunduğundan yani Medeni Usul Hukukunda kural olarak tasarruf ilkesi uygulandığından davalı davanın açılmasından hüküm kesinleşinceye kadar davayı kabul etmek suretiyle sona erdirebileceği-
Davanın, tapu iptali ve tescil istemi olduğu, her ne kadar davacı bakımından Kutlubey köyü ile taşınmazın bulunduğu köyde 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi uyarınca miktar araştırması yapılmış ise de, davacının babasının öldüğü tarih itibariyle davacının bağımsız 20 yıllık zilyetliği bulunmadığı anlaşıldığından davacının babasına ait veraset belgesi alındıktan sonra miras bırakan H. ile dava dışı diğer mirasçılar yönünden de aynı biçimde miktar araştırmasının yapılmasının, davacı her ne kadar dava dilekçesindeki parselin tamamının iptaliyle adına tesciline karar verilmesini istemiş ise de, yargılama oturumunda imzalı beyanıyla istediği taşınmazın yaklaşık 12-13 dönüm civarında olduğunu bildirdiği halde bu miktar orantısız bir biçimde aşılarak karar verilmesinin doğru olmadığı-
Davacının dava dilekçesi ve oturumdaki beyanları ile dosyada mevcut harici satış senetlerinde dava konusu taşınmaz üzerinde TMK.nun 713/1 maddesi ve 3402 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde düzenlenmiş olan yirmi yıl aralıksız ve çekişmesiz kazanmayı sağlayan zilyetlik koşulu gerçekleşmediği gibi alıcıların dava konusu taşınmazı mevki ve sınırları itibariyle uyan 29.12.1997 tarihli harici satış senedin alıcıları ve davacının oğullarının taşınmazı davacıya devrettikleri veya babaları adına vekaleten taşınmazı aldıkları konusunda bilgi ve belge mevcut olmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulü yönünde hüküm kurulmasının doğru olmadığı, böyle bir durumda davacının TMK.nun 996. maddesi uyarınca satıcı ile alıcıların eklemeli zilyetliklerinden yararlanması olanağının bulunmadığı, bundan ayrı bağımsız zilyetliğinin de 20 yıla ulaşmadığı-
Uzun süreli kullanımın taksim için yeterli sayılamayacağı, yöntemine uygun bir taksim ya da fiili taksimin bulunmadığı, davacıların kök mirasbırakandan gelen miras payları oranında iptal ve tescile karar verilmesinin gerekeceği-