Kamu malına dönüşen bu tür yerlerin tescile ve sicile konu olmalarının mümkün olmadığı, ihdas ve tahsis tarihine kadar kazanma koşullarının oluştuğunun kanıtlandığı bu halde, taşınmazın krokide A harfi ile gösterilen kısmının tapu kaydının iptali ile davacının mülkiyetinde olduğunun tespitine karar verilmesi gerekirken karar yerinde yazılı gerekçelerle taşınmazın bu kısmının davacı adına tapuya tesciline karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Dairemizin bozma kararında açıkça imar mevzuatı dikkate alınmak suretiyle karar verilmesi gerektiği açıklanmış olmasına rağmen, taşınmazların imar mevzuatı açısından ifrazının mümkün olmadığı gerekçe gösterilerek davanın reddinin doğru olmadığı, eğer taşınmazların imar mevzuatı gereği ifrazı mümkün değil ise 3402 sayılı Kanun’un 15/son maddesi gereği davacı payı, taşınmaz yönünden bütününe oranlanılarak belirlenip, hisse nispetinde davacı adına tescile karar verilmesi gerekirken taşınmazın ifrazının mümkün olmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı-
Her ne kadar hüküm diğer davalı F. Gür tarafından temyiz edilmemiş ise de parsellerde yapılan artma ve eksiltmenin davacı ile iki davalıya ait taşınmazları etkilediği, öte yandan doğru, düzgün ve sağlıklı sicil tutma kamu düzenine ilişkin olup mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gerektiğinden bu nedenle temyiz edenlerin temyizinin davalı F. Gür’e ilişkin hüküm fıkrasını da kapsadığının kabulünün gerekeceği-
HUMK.nun 151 (6100 sayılı HMK.nun 154 ve devamı maddeleri) maddesi uyarınca, davayı sonlandıran kabul, feragat, taraf yemini gibi beyanların ayrıca ilgilisi tarafından imzalanmasının gerekeceği, bu hükmün kamu düzenine ilişkin olduğu, her ne kadar davacı vekili 04.03.2010 tarihli yargılama oturumunda, "Biz davayı takip etmeyeceğiz, müvekkilerim keşif masraflarını yatıramayacaklarını söylediler, bu nedenle davamızı takip etmiyoruz" şeklinde beyanda bulunmuş ise de, davacılar vekilinin imzasının yargılama tutunağına alınmadığı, başka bir anlatımla, davacılar vekilinin yöntemine uygun olarak imzası ile onaylamadığı anılan beyanının, hukuki değer taşımadığı-
Davanın, makul sürede açılmadığı ve dava konusu taşınmazın paftasında yol boşluğu olarak gösterildiği tarihten dava tarihine kadar 20 yıl geçmediği de dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesinin gerekeceği-
Dairenin kararlılık kazanmış uygulamalarına göre tespit tarihinden itibaren davanın açıldığı tarihe kadar iki yıllık makul sürenin geçirildiği, tespit sonrası neden için 20 yıllık sürenin dolmadığı, hal böyle olunca karara esas teşkil eden 23.05.2011 tarihli fenni bilirkişi raporunda A harfiyle belirtilen 1750,88 m2'lik yere yönelik davanın reddine karar vermek gerekeceği-
Mahkemece sunulan deliller toplanarak TMK.nun 713/1 ve 2. fıkralarında yer alan tüm olumlu ve olumsuz koşulların saptanmasının; kayıt maliki mirasçı bırakmadan ölmüş ise, murisin terekesi TMK.nun 501. maddesi gereğince doğrudan ve kanunlar gereği Hazine’ye intikal edeceğinden, bu tür taşınmazların kazanmayı sağlayan zilyetlikle edinilmesinin mümkün olmadığının düşünülmesinin, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre işin esası bakımından bir karar verilmesinin gerekeceği-
Sadece ada numarasının yanlış gösterilmiş olmasının HUMK.nun 459. maddesi (HMK’nun 304.m.) gereğince maddi hatadan kaynaklandığı ve dava tarihinin ıslah talepli dilekçenin verildiği 02.11.2010 değil, davanın ilk açıldığı 05.12.2003 olarak dikkate alınmasının gerekeceği, bu tarih dikkate alındığında 179 ada 2 parsele ait tutanağın kesinleştiği 22.12.1995 tarihinden dava tarihi 05.12.2003 tarihine kadar 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3.maddesinde yazılı 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmediği gözetilerek taraf delillerinin eksiksiz toplanarak tesbit tarihine kadar davacı lehine kazanma süresi ve koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesinin, ondan sonra elde edilecek sonuca göre işin esası ile ilgili bir karar verilmesinin gerekeceği-
Davalı Hazine yargılama oturumlarında vekille temsil edilmiş ancak, mahkemece karar başlığında Hazine vekilinin gösterilmediği, hükmün avukatlık ücreti bakımından temyiz edildiği, Hazine’nin vekille temsil edildiği gözden kaçırılmış ve karar başlığında da gösterilmemiş ise de, HUMK.nun 409. maddesi hükmü uyarınca; davanın açılmamış sayılmasına karar verildiğine ve davalı Hazine yargılama oturumlarında avukat marifetiyle temsil olunduğuna göre, HUMK.nun 423 ve hüküm tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7. maddesi hükmü uyarınca; davalı yararına avukatlık ücretinin taktir ve tayininin gerekeceği-
Tapuda kayıtlı taşınmazlar üzerinde sürdürülen zilyetliğin mülkiyetin kazanılması bakımından herhangi bir hukuki değerinin olmadığı, tapulu taşınmazların zilyetlik yoluyla kazanılması mümkün olmadığından, uyuşmazlık konusu taşınmazın tapuya kaydedildiği tarihten, dava tarihine kadar geçen zilyetlik ve tasarruf davacı lehine mülkiyet hakkı bahşetmeyeceğinden, davanın tamamen reddine karar verilmesinin gerekeceği-