İcra İflas Yasasının 331. maddesinde düzenlenmiş bulunan ve kovuşturması şikâyete tabi olan alacaklısını zarara sokmak kasdiyle mevcudunu eksiltmek suçunda, şikâyetin İcra İflas Yasasının 347. maddede belirtilen süreler içinde ve 348 ve 349. maddelerde yetkili mahkeme olarak gösterilen İcra Ceza Mahkemesine yapılması ve dava açma ile davayı yürütme yönteminin de 5271 sayılı CYY hükümleri uyarınca değil, Yasanın 349. maddesinde belirtilen usule göre belirlenmesi gerekmekte olup, 5271 sayılı CYY'nın 170. maddesi uyarınca iddianame düzenlenmesine gerek bulunmadığı gibi, şikâyet dilekçesiyle açılması gereken davanın usulüne uygun olmayacak bir biçimde iddianame ile açılmış olması, davayı kamu davası niteliğine de dönüştürmeyeceğinden, şikâyetçinin muayyen zamanda duruşmaya gelmemesi veya vekil göndermemesi halinde şikâyet hakkının düşürülmesine karar verilmesi gerekeceği-
Sanıklara isnat edilen suçun oluşabilmesi için, tasarrufun iptali konulu davanın karar gerekçesinde belirtildiği şekilde “taşınmazın gerçek değeri ile satım değeri arasında fark bulunması” nın yeterli olmayıp, sanıkların eylem ve işlemlerinin, alacaklısını zarara sokmak kastıyla yapılmış olması gerekeceği-
İİK.’nun 333/a maddesindeki suçun oluşabilmesi için, ticari işletmenin usulüne uygun olarak tebliğ edilen ödeme/icra emrinde borcu ödemesi için tanınan sürenin son günü itibariyle borcu ödeyebilecek ekonomik güce sahip olması ve yönetim yetkisine sahip olan sanıkların kasıtlı olarak ticari işletmenin borçlarını kısmen veya tamamen ödemeyerek, alacaklıları zarara sokmaları, ayrıca sanıkların eyleminin başka bir suç oluşturmaması gerekeceği-
Sanıklar hakkında bir borçtan dolayı hem İİK.nun 331/1 ve hem de aynı Yasanın 333/a maddesiyle cezalandırılmaları istemiyle ayrı ayrı şikâyet dilekçesi verilip, ayrı esas numaraları altında yargılandıkları dikkate alındığında, aynı borç nedeniyle aynı yasanın iki ayrı maddesiyle cezalandırılmaları söz konusu olabileceğinden, bu durum hukuk devleti ilkelerine ve ceza kanunu prensiplerine aykırı olacaktır. Kaldı ki, anılan Yasanın 333/a maddesinin birinci fıkrasında yaptırıma bağlanan suçtan dolayı sanıkların cezalandırılabilmesi için, bu işlem ve eylemlerin başka bir suç oluşturmaması şartına bağlandığının da gözden kaçırılmamasının gerekeceği-
Borçlu-sanıklara ait taşınmazlar üzerinde birden çok haciz ve ipotek bulunduğunun anlaşılması halinde söz konusu taşınmazların değerinin hacizli ve ipotekli dosya borçları karşılandıktan sonra, dava konusu dosya borcu yönünden de alacaklıyı tatmin edebilecek miktarda paranın kalıp kalmayacağı yönünde araştırma yapılarak, sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının takdir edilmesi gerekeceği-
Sanığın, kardeşi diğer sanığa verdiği parayı geri alamaması üzerine, altı yıl gibi uzun süre bekledikten sonra kardeşi aleyhine takibe başlamasının, “müdahili zarara uğratmak, mal varlığını bilerek azaltmak kastıyla olduğunu” gösterdiğinden, aciz belgesi alınıp alınmadığı ve sanığın müdahile olan borcunu karşılayacak başkaca mallarının bulunup bulunmadığı araştırılarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Sanıklara isnat edilen suçun İİK.’nun 333/a maddesinde öngörülen suç olmasına rağmen, şikayet dilekçesinde iddia edilen hususların sabit olması halinde, sanıkların eyleminin, İİK.’ nun 331/I. maddesinde yaptırıma bağlanan “alacaklısını zarara uğratmak kastiyle mevcudunu eksiltmek suçu”nu oluşturması halinde, mahkemece “sanıkların atılı suçtan dolayı beraatlerine” karar verilmesi gerekeceği-
“Alacaklısını zarara uğratmak maksadıyla mevcudunu eksiltmek suçu”ndan dolayı yapılacak olan şikayetlerin, suçun öğrenildiği tarihten itibaren üç ay içinde ve her halükarda bir yıl içinde yapılması gerekeceği-
13/2/2002 tarihli ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile başlatılan takipte, takip miktarının 357.720.880.186 TL (357.720,88 TL) olması, talimat icra müdürlüğünce 21.11.2002 tarihinde yapılan kıymet takdirinde taşınmaza 636.723.963.000 TL (636.723,96 TL) değer biçildiği dikkate alındığında, alacaklı tarafın alacağını alamadığını ispatlayamadığının kabul edilmesinin gerekeceği-
Muvazaa iddiası araştırılmadan ve her iki şirkete ait defter ve kayıtlar üzerinde sermaye ve para giriş-çıkışlarını göstermeyen yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak karar verilemeyeceği-