Davalı borçlunun davaya konu 34 adet taşınmazı muvazaalı olarak boşanıp daha sonra evlendiği eşi adına borcun doğum tarihinden sonra nam-ı müstear yoluyla edindiğini belirterek açılan iptal davasında, davalılar adına kayıtlı olması halinde tapu kaydı üzerine dava değerinin ( 470.665,55 TL) %10'u oranında ( 47.066,55 TL) teminatla dava değeriyle sınırlı olmak üzere dava sonuna kadar İİK'nun 281/1.maddesi gereğince ihtiyati haciz konulmasına karar verilmesine ve (sonra dosya borcu kadar nakit teminat mukabili hacizlerin kaldırılmasına talebin kabulüne) karar verilmiş olup davacı alacaklı tarafından davalı borçlu. hakkında yürütülen icra takibine ilişkin dosya kapsamına, yargılama sırasında değişen durum ve şartlar halinde her zaman yeniden bir karar verilebilmesinin mümkün bulunmasına, yargılamanın aşaması gereğince tasarruf konusu taşınmazların alacak miktarını karşılamayacağı hususunun tereddütsüz tespit edilmemiş olmasına göre, davalıların ayrıca menkul malları ile üçüncü kişilerdeki hak ve alacakları üzerine ihtiyati haciz konması talebinin reddinde herhangi bir isabetsizlik olmadığı-
Tebligat Kanunu'nun 16. maddesine göre tebliğ edilmek istenildiği anlaşılan tebliğ mazbatasının incelenmesinde, tebliğ memurunca, anılan mevzuat gereği, ödeme emrinin muhatap borçlunun adreste bulunup bulunmadığı ve muhatap yerine tebliğ yapılan şahsın tebellüğe ehil olduğu tespit ve tevsik edilmeksizin doğrudan aynı konutta muhatapla birlikte sakin ikamet eden açıklaması ile babası olduğunu beyan eden...’ya tebliğ edildiğinin görüldüğü, bu durumda yapılan tebligatın usulsüz olduğu- Tasarrufun iptali davalarında, hüküm kesinleşmeden de alacaklının ilamlı icra yoluna başvurabileceği, karara karşı kanun yoluna başvurulmuş olmasının kural olarak ilâmın icrasını durdurmayacağı, ayrıca ilamlı takibe konu edilen icra emrinin tebliğ edilmesinin gerekçeli kararın tebliğinin usulsüz olduğunu da bertaraf etmeyeceği, o halde mahkemece, davalı ...’ye yapılan gerekçeli kararın tebliğ işleminin usulsüz olduğu gözetilerek, borçlunun usule aykırı tebliği öğrenme tarihi olarak beyan ettiği tarihin gerekçeli kararın tebliğ tarihi olarak kabul edilerek buna göre süresinde yapılan itirazlarının esası incelenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği-
Dava konusu gayrimenkulün davalı borçlu tarafından düşük bedelle davalı üçüncü kişiye ondan da davalı dördüncü kişiye devredildiği anlaşılmasına rağmen, hüküm kısmında sadece davalı üçüncü kişi yönünden karar verilip, birleşen davanın davalısı dördüncü kişi yönünden olumlu olumsuz bir karar verilmeksizin yazılı biçimde hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
HMK’nun 333/1.maddesine göre, davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında karar verilmesine gerek bulunmayan hallerde, davanın açıldığı tarihteki haklılık durumuna göre yargılama giderinin takdir edilmesi gerektiği-
Mahkemece vekillikten çekilme dilekçesi davalıya tebliğ edilmemiş olup, davalı vekilinin eldeki dava bakımından vekilliğinin devam ettiğinin anlaşıldığı, gerekçeli karar ve davacının istinaf dilekçesi ise tebligat zarfında mernis şerhi bulunmaksızın Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre davalıya tebliğinin sağlandığı, bu durumda Bölge Adliye Mahkemesince, davalıya vekilinin istifa dilekçesinin usulen tebliği ile Avukatlık Yasası'nda belirtilen onbeş günlük sürenin beklenmesi ve akabinde duruma göre gerekçeli karar ile istinaf dilekçesinin tebliği ile sonucuna göre esastan inceleme yapılması gerekirken, davalı yönünden ilk derece mahkemesince Tebligat Kanunu’na aykırı yapılan tebligatlar dikkate alınmaksızın esastan inceleme yapılarak karar verilmesinin isabetli olmadığı-
Mahkemenin ilk kararında, davalı aleyhine karar tarihi itibari ile maktu vekalet ücretine hükmedilmiş ve bu husus davacı tarafından temyiz edilmediğinden davalı lehine usuli kazanılmış hak oluştuğu-
Tasarrufun iptali davalarında, dava konusu taşınmazın aynına ilişkin bir uyuşmazlık söz konusu olmadığından, mahkemece davacının ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiş olmasında isabetsizlik bulunmadığı-
TBK 19 uyarınca dava açılabilmesi için davacının kesinleşmiş bir alacağının varlığı ön koşul değilse de, davacının bu davayı açmakta hukuki yararı olması için davalıdan bir alacağının olması gerektiği- Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK’nun 283/1 maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın, davacıya haciz ve satış isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerektiği- 1.000,00 TL değer gösterilmek ve harçlandırılmak suretiyle açılan davada, yargılama sırasında yapılan keşif sonucunda taşınmazın dava tarihindeki değerinin 89.699,55 TL olduğunun saptandığı, ancak davacının alacak miktarı göz önüne alınarak bu miktar üzerinden harç tamamlattırılmadan sonuca gidildiği anlaşıldığından, mahkemece, davacının kesinleşen alacağı göz önüne alınarak bu miktar üzerinden harcın tamamlattırılması için davacıya süre verilmesi, yatırılmadığı takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi, tamamlandığı takdirde davaya devam edilerek işin esası hakkında bir hüküm kurulması gerektiği-
Taraflar arasında görülmekte olan boşanma davası ile katkı payı alacağına ilişkin davanın reddedilmiş olması halinde, tasarrufun iptali davasına bakan mahkemece davacının ihtiyati haciz talebinin bedeline isabetsizlik bulunmadığı-
Dosyada bulunan bilgi ve belgelere, henüz kesinleşmemiş icra takibinin dayanağı olarak dosyada yer alan belgelerdeki borcun doğum tarihi ile iptali istenilen tasarruf tarihine, davalıların nüfus kayıtlarına göre hısımlık dereceleri itibarıyla yaklaşık ispat koşulunun gerçekleşmesine, bu tür geçici hukuki korumalara ilişkin kararların nitelikleri ve öngörülen amaç itibarıyla dosya üzerinden ve taraflarca sunulan tüm deliller sunulmaksızın verilmesinin kanunun amacına aykırı olmamasına ve ihtiyati haciz kararının tasarruf konusu taşınmaz hakkında verilmesine göre verilen kararda dosya içeriği ile usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı-