Tasarrufun iptâli davasına konu olan malın, davalı-üçüncü kişinin elinden çıkarılmış olması ve malı elinde bulunduran kimse için- kötüniyetli olduğu kanıtlanmadığı için- iptâl isteminde bulunulmaması ya da bu istemin reddedilmesi halinde mahkemece "dava konusu taşınmazın/taşınır elden çıkarıldığı ... tarihdeki -keşif sonucu belirlenen- gerçek değeri olan ... Liranın (davacının icra takibine konu alacağının asıl ve eklentilerini geçmemek üzere) davalıdan tahsiline" şeklinde karar verilmesi gerekeceği-
4389 sayılı -yürürlükten kalkmış olan- Bankalar Kanununun değişik 14/5-d maddesi uyarınca verilen "devir kararı"nın teknik anlamda bir "yetkisizlik kararı" olmadığı-
Avukatlık Kanunundaki "vekalet ücreti avukata aittir" biçimindeki düzenlemenin uyuşmazlığı sonuçlandıran mahkemeye değil, vekil ile vekalet verene yönelik bir kural olduğu, bu nedenle mahkemece "takdir olunan vekalet ücretinin davacı/davalı vekiline verilmesi" şeklinde hüküm kurulamayacağı-
Davalı tarafın davadan önce ölmüş olduğunun anlaşılması halinde, mahkemece davanın "taraf ehliyetinin olmayışı nedeniyle reddi"ne karar verilmesi gerekeceği- Not: 6100 sayılı yeni HMK’ nun 124/4 maddesindeki “dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hakim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir.” şeklindeki yeni düzenlemeye göre, davacı taraf dava dilekçesinin ölenin mirasçılarına gönderilmesini isteyerek davanın devamını sağlayabilecektir.)
Tasarrufun iptali davasının ön şartlarından birisinin "borçlular hakkında yapılan icra takiplerinin kesinleşmiş olması" olduğundan, borçluların takibe itiraz etmiş olmaları ve alacaklı tarafından da "itirazın iptali" davasının açılmış olması halinde tasarrufun iptali davasında bu davanın sonucunun bekletici mesele yapılması gerekeceği–
İİK. 277 vd. göre açılan "tasarrufun iptali davası"nın, ıslah yolu ile BK. 18'e (şimdi; TBK. mad. 19) dayalı "tapu iptali ve tescil davası"na dönüştürülebileceği ve bu durumda, davanın "taşınmazın aynına ilişkin bir dava" haline gelmiş olacağı ve HUMK'un 13. (şimdi; HMK.'nun 12.) maddesi gereğince, taşınmazın bulunduğu yerdeki mahkemenin yetkili olacağı–
Tasarrufun iptali davasının "Genel Kredi Sözleşmesi" nde (ya da "Müşterek Borçluluk ve Müşterek Müteselsil Kefalet Taahhütnamesinde") öngörülen yetkili mahkemede (şimdi;HMK.'nun 17. maddesi çerçevesinde)açılabileceği-(
Hemen belirtelim ki; 1.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiş olan 6100 Sayılı HMK' nun 17. maddesinde "tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşme ile yetkili kılabilirler..." denilmiş olduğundan, bundan böyle yetki sözleşmesi herzaman geçerli sayılmayacak, ancak, HMK'nun 17. maddesindeki koşullar çerçevesinde yapılan yetki sözleşmeleri geçerli olacaktır.)
Tasarrufun iptali davalarında "borçlu" ve bu kişi ile işlemde bulunan "üçüncü kişiler"in davada davalı olarak gösterilmesi zorunlu olduğundan ve bu kişiler arasında "zorunlu dava arkadaşlığı" bulunduğundan, tasarrufun iptali davasının, bu kişilerden birinin yerleşim yerinde açılabileceği-
Talimat icra dairesinin işlemine değil de, haciz yazısını göndermiş olan asıl takibin yapıldığı icra dairesinin işlemine yönelik olan şikayetlerin, bu icra dairesinin bağlı olduğu icra mahkemesince incelenebileceği–
Dava konusu taşınmazı borçludan satın almış ancak daha sonra satış işlemi mahkemece iptal edilmiş olan üçüncü kişinin de «tapudaki ilgili»lerden olduğu ve bu sıfatla satış ilanının kendisine de tebliği gerektiği- Şikayetçi kooperatif adına tebligat yapılan kişinin aynı zamanda takip borçlusu sıfatı bulunduğundan, sözü edilen tebligatın, Tebligat Kanununun 39. maddesine aykırı olduğu-